Giriş

12.9K 780 228
                                    

•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

بسم الله الرحمن الرحيم
[1 Aralık 2008]

Kilidini ve anahtarını aldı küçük çocuk. Dokuz yaşının getirisiyle acemice kavradı parmakları kolyeleri. Ve yüzünü bir gülümse kapladı, anahtarlı olanı kendince sevdiği kızın boynunda düşününce.

İslâm.. bu isimdi bu kolyenin sahibi. Aynı zamanda kendisinin olan kolyeyide açabilecek tek nesnenin.
Daha sonra annesi görür telaşıyla mavi, eskimiş, biraz da küçük gelen eşofmanının cebine tıkıştırdı. Annesi bilmemeliydi. En azından şimdilik. Büyüyünce belki söylerim diye geçirdi sonra içinden. Hem o zaman amcası gibi o da evlenebilirdi İslamla.

Yengesi başörtülüydü. Kaşlarını çattı sonra, İslâm da başörtülü olmalıydı. Çünkü saçları çok güzeldi. Beline kadar uzanan, hafif dalgalı koyu kahverengiydi. Hülya teyzegildeyken dokunmuştu ilk defa. Uyuyordu. Yoksa asla izin vermezdi İslam ona. Çünkü Yusuf Selim gibi -Yusuf Selim' in sevdiğini bilmesede- o da seviyordu saçlarını. Bu yüzden kimseye dokundurtmazdı. Annesi hariç tabii. Küçük çocuk çok merak etmişti o gün ve başını okşamıştı kızın. Cidden yumuşacık ve bakımlıydı.

Sonra aklındaki düşüncelerden sıyrıldı ve bugün bu kolyeyi İslâm'a vermesi gerektiğini hatırlattı kendisine.

Annesine Ahmed ve İbrahimle oynamak için çıkacağını söyledi. Yalan değildi sonuçta onlarla da oynayacaktı ki.
Kapıya doğru koştu sonra. Eskimiş griyimsi spor ayakkabılarını giydi, çıkmadan sağuğa karşı hırkasını da aldı, merdivenlere yöneldi. Eğer yeni spor ayakkabılarını sokakta giyerse annesi kızıyordu çünkü. Onları sadece okulda giyebiliyordu.

Ahmedlerin kapısına geldiğinde kapıya vurmaya başladı olan gücüyle. Açılmayınca bu sefer zıplayarak zile basmaya çalıştı. Üçüncü zıplayışında zile dokunmuş ve zil uzunca çalmaya başlamıştı.
Megafondan Ahmed'in "Kim o?" sorusu geldiğinde aceleyle konuştu. "Hadi hadi hemen gel İslâm'ın yanına gideceğim." arkadaşının megafondan sesini gelmesini beklerken arkadan annesinin sesi duyulmuştu. "Hayır Ahmed yemek yiyeceğiz. Akşamüzeri çıkın öğle sıcağında olmaz."

Sıkıntıyla offladı ve Ahmed'in söylediklerini dinlemeden İbrahimlerin kapısına koştu. İbrahim on yaşındaydı. İslâm'ın abisiydi aynı zamanda. İslamsa kendisinden küçüktü işte. Sadece bu kadarını biliyordu.

Bahçelerinin önünde durdu ve başını eğdi. Şimdi Ahmed olsa tırmanıp atlardık diye düşünmekten alıkoyamadı kendini. Ellerini zorlukla cebine soktu ve anahtarlı olanı çıkardı. Kilidin zinciri anahtara takıldığı için kendi kolyesi yere düşmüştü. Eğilip onu almaya yeltendiğinde önündeki kapının açılmasıyla gözlerinin önünde, buzlanmaya yüz tutmuş zeminde bir çift mor ayakkabı belirdi. Başını yavaşça kaldırıp İslâm'ı gördüğünde küçük kalbindeki heyecana ve yüzündeki gülümsemeye engel olamadı.

Ne yani cidden Allah onu duymuş ve İslam'ı kapının önüne mi göndermişti? Hemde İbrahim ve Irmak olmadan.

"İbrahim evde değil." dedi küçük kız sinirle. Zaten hep onunla oynardı Yusuf Selim. Hiç kendisinin yanına gelmezdi. O "kız" dı ya. Onlar anca top oynayıp dizlerini kanatsınlar diye geçirdi aklından. Karşısındaki gülümseyen çocuğa baktı anlamaz gözlerle. "Çekilsene Irmak bekliyor. Abim evde yok dedim duymadın mı?" Sonra asık bir suratla geçmeye çalıştı küçük kız. Yusuf Selim aceleyle elindeki kolyeleri kaldırdı havaya ve dokuz yıllık hayatında söylemeyi en çok sevdiği ama en çokta korktuğu ismi söyledi.

"İslâm, bekle."

Küçük kız önce ismiyle seslenmesine şaşırdı. Çünkü genelde Yusuf Selim ona bücür, küçük gibi sinir bozucu lakaplarla hitap ederdi. Daha sonra elindeki kolyelere kaydı gözü. Gümüş renkli iki zincir ve ucunda da yine aynı renk küçük metal bir kilit. Diğerinin ucuna baktı küçük kız. Onun ucundaysa metal kiliti açmak için bir anahtar. Yusuf Selim devam etti sonra.

"Şey bunlardan biri senin. Yani istersen." bakışlarını kaldırdı sonra Yusuf Selim. Devam etti. "Bak bu kilit benim, bu anahtar da senin. Kalbimi sadece bu anahtar açacak tamam mı? Başka bir anahtar kabul etmeyecek."

Şaşkın bakışlarla konuştu sonra kız,
"Nasıl yani. Büyüdüğümüzdeyi mi söylüyorsun?"

Çocuk derdini anlatamamanın verdiği sıkıntıyla derin bir nefes aldı ve başını salladı. Onu sevdiğini söyleyemezdi değil mi? Annesi ve babası gibi oluncaya kadar yani. Söylese Allah kızar mıydı ki? Yinede riske girip Allah' ı üzmek istemedi küçük çocuk ve konuşmadı. İslam konuştu onun yerine.

"Yani büyüyünce evlenecek miyiz? Yani Elif abla ve amcan gibi?"

Yüreğine su serpilmişçesine gülümsedi çocuk ve amcasıyla yengesinden örnek verdi o da.

"Evet, öyle. Sende yengem gibi olacaksın ama, başörtülü.. O zamana kadar bu kolyeleri çıkarmak yok."

"Tamam ama o zamana kadar başka anahtar aramak yok."

"Yok."

Yüreğimdeki İslâmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin