Nefes Al

666 77 25
                                    




>>ÜÇ HAFTA ÖNCE<<

Seonghwa kampüse doğru giderken güneş o kadar çok parlıyordu ki neredeyse tamamen kör ediciydi. Bir elinde her zamanki sabah kahvesi varken diğer elinde dün gece hazırladığı PowerPoint gösterisinin olduğu MacBook'unu taşıyordu.

Giydiği uzun siyah pantolonu kalın gelmişti ve böylesine güneşli bir günde giymek onu çok terletmişti ama alev almış gibi hissetse bile Seonghwa şort giymeyi asla sevmezdi. Koyu sarı saçları kusursuzca geriye taranmıştı ve beyaz tişörtü düzgünce pantolonun içine sokulmuştu.

"Günaydın hyung.." Kim Hongjoong'un tanıdık, neşeli sesi arkasından duyulduğunda Seonghwa omzunun üzerinden ona baktı. En yakın arkadaşı ona doğru koşarken her hareketinde parlak kırmızı saçları yüzünün etrafından havalanıyordu.

"Günaydın Joong," dedi Seonghwa gülümseyerek, ona yetiştiğinde Hongjoong'un omzuna hafifçe vurdu.

"Yaz tatilin güzel geçti mi?" diye Hongjoong sorduğunda Seonghwa başıyla onayladı.

Seonghwa en yakın arkadaşına yalan söylemeye bayılmıyordu ama henüz gerçeği söylemek için hazır değildi. Yaz tatilinde kız arkadaşının onu terk edip geceleri gözyaşlarıyla savaşarak uyuyakalması gerçeğini... Onun yerine en iyi gülümsemesini takındı ve her şey yolundaymış gibi davrandı.

"Çaylakları karşılamaya hazır mısın?" diye sordu Hongjoong konferans salonuna doğru yürürlerken. Seonghwa ve Hongjoong Seul'daki Yeonsei Üniversitesi'nin Finans bölümünde sınıflarının en başarılı öğrencileriydiler ve bu yüzden bu yılın yeni sınıfını karşılamak ve onları yönlendirmek için seçilmişlerdi.

"Elbette. Çocuk işi," dedi Seonghwa sırıtarak.

Yeni öğrencilerin gergin yüz ifadeleriyle oluşturduğu kalabalığa doğru giderlerken Seonghwa hiç gergin hissetmiyordu. Yabancı insanların karşısında dikilmek onun canını sıkan bir şey değildi. Aksine hoşuna da gidiyordu. Her zaman insanların önünde durup, kontrolde olup onları yönlendirmeyi sevmişti. Babası onun bir gün aile şirketinin başına geçip CEO olmasını istediği için o böyle yetiştirilmişti.

⚜️

Seonghwa'nın kendi dersleri bir sonraki haftaya kadar başlamayacaktı ama sonraki birkaç gün boyunca yeni öğrencilerin sorabileceği sorular için okulda olması gerekiyordu. Şimdiye kadar kötü geçmemişti, çoğunlukla kitaplarla ilgili ve o tarz basit sorular gelmişti, bu da ona yaz tatili boyunca görmediği arkadaşlarıyla yurt odasında takılması için oldukça boş zaman sağlamıştı.

"Tatlı birini gözüne kestirdin mi bakalım?" diye sordu Seonghwa'nın diğer bir arkadaşı olan ve Yonsei'de hukuk öğrencisi olan Mingi bütün kızların bayıldığı o kalın sesiyle. Ve o kalpleri eriten gülümsemesiyle.

"Henüz değil. Dostum, o kadar çok var ki birisine iki saniyeden fazla odaklanamıyorum," dedi Hongjoong kızarmış tavuğunun parçasını yüksek sesle çiğnerken.

"Hayır, sen hiçbir şeyde odaklanamıyorsun. O kadar," diyerek güldü Mingi ve omzuna bir yumruk yedi. Gerçi haklıydı, Hongjoong gerçekten kolay dikkati dağılan biriydi ve bir kerede milyonlarca iyi fikir üretebiliyordu.

"Tatlılardan bahsetmişken!" Mingi döndü ve boğazındaki yumruyu yutmak zorunda olan Seonghwa'ya baktı, uzun boylu arkadaşının soracağı sorudan korkuyordu. "Tzuyu'yi etrafta görmedim. Hala kampüse dönemedi mi?"

Seonghwa gergince önündeki peçeteyle oynadı, arkadaşlarına gerçeği mi söylemeli yoksa bir süre daha sır olarak mı tutmalı emin değildi.

Just as we are | Seongsang (Türkçe Çeviri) by ttalgittalgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin