İşaretlenmiş

458 49 21
                                        



"Sana seni iyi hissettirebileceğimi söylemiştim."

Seonghwa Yeosang'ın haklı olduğunu inkar edemezdi, gerçekten Seonghwa'yı harika hissettirmişti.

Ancak ertesi sabah Seonghwa artık harika hissetmiyordu. Aksine yaptığı şeyden dolayı utanç duyuyordu, sanki alnında ahlaksız yazıyormuş gibi hissediyordu. Koyu saçlı güzellikle daha ileri gitme isteğini aklından atamadığı için daha da çok utanç duyuyordu. Yeosang'ın vücudunu altında hissetmek, onu becermek –tıpkı o gece bankta otururken Yeosang'ın etkileyici bir şekilde söylediği gibi.

"Bu sıcakta neden şal takıyorsun?" diye sordu Yunho ertesi gün Seonghwa'nın kıyafetlerini incelerken.

"S-sadece ipek bir şal... Bu gömlekle güzel görüneceğini d-düşündüm."

Yalanı çok aptalca ve barizdi ama Seonghwa iyi bir bahane bulamadı. Arkadaşlarının ona attığı bakışları görmezden gelmeye çalışarak alt dudağını ısırırken kendisini kafeteryadaki sandalyeye bıraktı.

"Her zaman berbat bir yalancı oldun Park," dedi Mingi alay ederek ve masaya doğru eğildi.

Her şey o kadar çok hızlı oldu ki Mingi boynundaki şalı çekip kafeteryanın ortasında saklamaya çalıştığı sırrı ortaya çıkardığında Seonghwa hiçbir tepki veremedi.

Dün gece Yeosang boynunu ısırıp emdiğinde çok fazla kafaya takmamış ve teninde kalacak kırmızı izleri umursamamıştı. Ama sabah giyinirken artık öyle umursamaz değildi. Arkadaşları ona bakarken yanakları ısınmaya başladı ve hemen ardından boynundaki izlerle aynı renk oldular.

"Dostum!" diye bağırdı Mingi, elindeki şalla yavaşça sandalyesine geri oturdu. "Kim o? Yerin miydi?"

Seonghwa dün akşam çıktığı çifte randevudaki kızın adını çoktan unutmuştu ve bu onun birkaç saniye şaşırmasına neden oldu. Mingi ona dudaklarını bükerek baktı, arkadaşının boynuna o izleri kimin bırakabileceğini bulmaya çalışıyordu.

"Yoksa belki de gece kulübünde tanıştığın şu gizemli kadındır?" diye araya girdi Hongjoong büyük bir gülümsemeyle, Mingi kadar o da meraklıydı.

"Gizemli kadın mı?" Yunho'nun gözleri şaşkınlıkla büyüdü. "Bana neden anlatmadın?"

"Ben... o gece gizemli kadınla falan tanışmadım, anlatacak bir şey yok!"

Seonghwa en azından hikayenin kadın kısmında yalan söylemiyordu. Onları görmezden gelip öğle yemeğinin tadını çıkarmaya çalışırken üç arkadaşı da dırdır etmeye devam etti. Yaklaşık on dakika boyunca yaptıkları birçok yanlış tahminden sonra da vazgeçtiler.

"İyi. Şimdi hiçbir şey anlatma. Eninde sonunda anlatacağından eminim," dedi Hongjoong hayal kırıklığıyla iç çekerek. "Tekrar gidip Tzuyu'yle birlikte olmadığına yemin ettiğin sürece tabii ki!"

Ve bu kesinlikte Seonghwa'nın yemin edebileceği bir şeydi. Ayrılıklarından dolayı tüm yazını depresif geçirmesine rağmen o gün onu Kris'le gördüğünden beri çok da düşünmemişti. Son zamanlarda aklı başka şeylerle meşguldü ve o ayrılık artık çok geçmişte kalmış gibi hissettiriyordu.

⚜️

Günün son dersi sonunda bitmişti ve Seonghwa yorgun vücuduyla hazır noodle almak için yakınlardaki markete doğru sürükleniyordu. Gözleri büyük, farklı çeşit ve çeşnilerle dolu olan bölümünde gezindi, hepsi öyle renkli paketlerle paketlenmişti ki daha çok aklını karıştırmıştı.

"Gizlice beni mi takip ediyorsun Park Seonghwa?" diye arkasından onu korkutan derin bir ses geldi.

Seonghwa arkasına döndü, ellerinde noodle paketleriyle direkt Yeosang'ın gözlerinin içine bakıyordu. Genç çocuk köprücük kemiklerini ortaya çıkaran bol beyaz bir tişört ve yırtık jean pantolonunun içinde sıradan ama çok havalı gözüküyordu. Sade görüntüsüyle Seonghwa'nın kalbi tekledi. Birden elindeki şeyler için artık aç hissetmemeye başladı, onun yerine Yeosang'ın tişörtünün altındaki güzel, parlayan tenine dişlerini geçirmek istiyordu. Tıpkı Yeosang'ın ona yaptığı gibi öpmek, ısırmak ve emmek, her yerine kırmızı izler bırakmak istiyordu.

Just as we are | Seongsang (Türkçe Çeviri) by ttalgittalgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin