Gece kulübünde çalan müzik o kadar yüksek sesliydi ki Seonghwa sağır olacağından korktu. Hava o kadar boğucu ve sıcaktı ki saçları alnına yapışıyordu ve çok fazla rahatsız ediyordu.Mingi yine işe koyulmuştu, güzel kızları ağına düşürmekle meşguldü. Yunho tuvalette kusarken, Hongjoong bir taraftan Seonghwa'yı her beş dakikada bir dans pistine çekmeye çalışırken bir taraftan da ona yakınlaşan herkesle dans ediyordu. Mingi yakın arkadaşının içkiyi kaldıramadığı konusunda on dakika boyunca şikayet etti, hatta "Ravenclaw kıçıyla böyle dağıtmaktan daha iyisi yapardı," demesiyle iki uzun boylu çocuğun arasında büyük bir tartışma çıktı ama hemen ardından Yunho o gece üçüncü kez tuvalete doğru koştu.
Diğer bir yanda Seonghwa sanki hayatı ona bağlıymış gibi bara sıkı sıkıya tutunuyordu. Shotların hepsini arkadaşları sipariş etmişti ve şimdi içtiklerinin etkisini görmeye başlamışlardı. Etrafındaki her şey dönüyordu, kendi ayağına takılıp düşmeden önce bar taburesine oturmaya çalıştı.
Yunho'nun kusma seansına katılsa mı diye düşünürken, Hongjoong'un dans pistinde ellerini başının üstünde sallayarak yukarı aşağı zıpladığını fark etti. İlk başta dans mı ediyor yoksa dikkatini mi çekmeye çalışıyor emin olamadı. En sonunda Hongjoong bara doğru yürümeden önce başını salladı.
"Hey! Bak kimle karşılaştım!" diye bağırdı Hongjoong gürültülü müziğin içinde Seonghwa'nın kolunu çekiştirerek.
Seonghwa Hongjoong'un omzunun arkasına baktı ve Finans bölümüne yeni gelen sarışın çocuğu gördü. Adı Wooyoung muydu? Wooyoung'un hemen yanında yumuşak saçları, neredeyse bembeyaz olan parlak teniyle ve keskin yüz hatlarına rağmen neşeli ve arkadaş canlısı görünen bir çocuk duruyordu.
"Selam, ben Choi San!" diye tanıttı kendini çocuk parlak bir gülümsemeyle. Wooyoung onun yanında duruyordu, müziğin ritmine göre kafasını sallarken iki eliyle de Seonghwa'yı selamladı.
"Park Seonghwa," diye bağırdı Seonghwa sesiyle müziği bastırmaya çalışarak.
"Hadi millet! Dans edelim!" diyerek kahkaha attı Hongjoong, dans pistine doğru giderken ellerini etrafında sallıyordu.
"Yaşasın! Dans etmeye bayılıyorum!" diye bağırdı San Hongjoong'un ardından.
"Beni bekleyin çocuklar!" Wooyoung da hemen sonra onlara katılarak üçü birden kalabalığa karıştılar.
Seonghwa tam arkasına dönecekken bir çift güzel kahverengi gözle göz göze geldi. Yeosang'ın gözleriyle. Diğerleri Seonghwa'yla konuşurken onların arkasında dikiliyordu ama ona görünmemişti. Ama oradaydı işte, siyah tişörtünün ve yırtık dar kot pantolonun içinde harika görünüyordu.
"Selam..." dedi Yeosang Seonghwa'nın yanına gelip barda dikilirken. "Dans etmeye gitmiyor musun?"
"Pek benlik değil..." diye cevapladı Seonghwa. Nedenini açıklayamazdı ama bir anda Yeosang'ın varlığıyla panikledi.
"Aynen." Yeosang omuzlarını silkti ve gece kulübünün ortasındaki o büyük terli dans topluğunun içinde olma düşüncesiyle yüzünü buruşturdu.
"Şey.. Dışarı çıkıp biraz temiz hava almak ister misin?" diye sordu Seonghwa bir an bile kelimeleri aklından geçirmeden.
⚜️
Hava dışarda güzel ve canlandırıcıydı ve Seonghwa yavaşça ayıldığını hissetti. Gerçi başı hala dönüyordu ama en azından kusacakmış gibi ya da bir anda sızacakmış gibi hissetmiyordu.
O ve Yeosang, ikisi de söylemese de sokakta yürümeye başladılar. Sadece öylesine yürümeye başlamışlardı.
Oturmak için sessiz bir yer buldular ve Seonghwa soğuk havayı ciğerlerine doldurmak için kapalı gözlerle başını arkaya doğru yatırdı. Yavaşça nefes verdi, artık mide bulandırıcı ve terli yerde olmadığı için anın tadını çıkarıyordu.
"Kulübe gitmek pek sık yapmadığın bir şey galiba?" diye sordu Yeosang.
"Hayır. Asla. Ama arkadaşım zorladı, o yüzden..." dedi Seonghwa ve Yeosang'a bakmak için gözlerini açtı.
Yeosang üzerlerindeki karanlık gökyüzüne bakarken mırıldanarak başıyla onayladı.
Birkaç adım uzaktaki sokak lambasından gelen hafif ışık, yüzüne yumuşak hatta büyülü bir aydınlık veriyordu. Seonghwa ona bakmaktan kendini alamadı, keskin çene hattı, parlayan gözleri ve uzun bir nefes verirken dudaklarını birbirinden ayırması...
"Ben de çok fazla sevmiyorum. Wooyoung çok gitmek istedi ve eğer onunla gidersem bana kızarmış tavuk alacağına söz verdi. Ama keşke evde kalsaydım. Orada olmadığımı fark etmezdi bile," diye mırıldanarak konuştu Yeosang tişörtünün kollarının ucuyla oynarken.
"Diğer çocuk kimdi?" diye sordu ardından Seonghwa.
"Kim? San mı? Wooyoung'un çalışma grubundan arkadaşı. Tanıştıklarından beri her gün beraber takılıyorlar."
İkisi de henüz birbirlerini çok iyi tanımadığından Seonghwa ne cevap vereceğini bilemedi. Genç olan konuşurken duygusuz göründüğü için onu sıkıyor muydu çözemiyordu.
"Bana niye öyle bakıyorsun?" diye sordu Yeosang aniden, direkt Seonghwa'nın gözlerinin içine bakıyordu.
"Nasıl bakıyorum?" Seonghwa gözlerini Yeosang'dan hemen çekti, ona bakıp kaldığını şimdi fark etmişti. Yanaklarının kızardığını hissetti ve gizlemek için başını çevirdi.
Neden olduğunu açıklayamıyordu ama Yeosang'da Seonghwa'nın sürekli ona bakmak istemesine neden olan bir şey vardı. Çok büyüleyici ama aynı zamanda çok yanlış olan bir şey. Yeosang bir erkekti ve Seonghwa ona bu şekilde bakmak istememeliydi.
"Sanki beni öpmek istiyormuş gibi falan."
Yeosang'ın sözleriyle Seonghwa irkildi. Gözleri büyüdü ve sanki beyni durmuş gibi hissetti. Mantıklı bir cümle kurmak için kelimeleri bir araya getiremedi.
"Sorun değil," dedi Yeosang sakince. Hatta aşırı sakin bir şekilde, "Öpebilirsin, eğer istiyorsan. Sorun olmaz," dedi.
Ama Seonghwa'ya göre kesinlikle bir sorundu. Ve Yeosang'ı öpmek istemiyordu. Bir erkeği neden öpmek istesindi ki? Yeosang'ın sözleri Seonghwa'nın kulağında yankılandı ve Yeosang onun hakkında böyle uygunsuz bir çıkarımda bulunduğu için gücenmiş hissetti.
"Her zaman böyle açık sözlü müsün?" Diğer tarafa bakarken Seonghwa sonunda konuşmayı başardı. Tekrar gökyüzüne bakmakla meşgul olan Yeosang'a gergince kısa bir bakış attı.
Seonghwa gözlerini çevirdi, ona tekrar baktığını fark edecek diye gergindi. Alt dudağını ısırırken Seonghwa neden hala orada oturduğunu sorguladı. Bunların hiçbiri olmamış gibi kalkıp gidebilir ve ardına bakmazdı. Ama içindeki açıklanamayan bir şey kalmasını istiyordu.
"Ne demek istiyorsun?" Tekrar gökyüzüne bakmadan önce Yeosang yan gözle baktı ona.
"İnsanların seni öpmek istediğini mi düşünüyorsun?"
"Yani, genelde haklı çıkarım, o yüzden..."
Yeosang o geceki ikinci arsız açıklamasını yaparak omuzlarını silkti. Seonghwa sanki zihnindeki söylenmeyen kelimelerin oluşturduğu okyanusta boğuluyormuş gibi hissediyordu, ama kelimelerin hiçbiri dudaklarından çıkmadı.
Aniden cebindeki telefon titrediğinde Seonghwa rahatladı, hatta Mingi'nin sızmış Yunho'yu götürmek için yardım istemesine rağmen. Seonghwa Yeosang'a hızlıca veda etti ve göğsündeki hızlıca çarpan kalbiyle sokakta yürümeye başladı.
Kesinlikle Yeosang'ı öpmek istememişti. Hem de hiç...
———————————————————————————————
Oylarınızla desteklerseniz sevinirim 🌸
Yazar ttalgittalgi ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just as we are | Seongsang (Türkçe Çeviri) by ttalgittalgi
FanfictionSeonghwa mükemmel ama önceden planlanmış bir hayat yaşıyordu, ta ki Seonghwa'nın olamadığı her şey olan; umursamaz, tahmin edilemez ve karmakarışık olan Yeosang ile tanışana kadar. Zıt kutuplar birbirini çeker fakat aralarındaki farklılıklar onlarla...