"Dün gece nereye gittin?" diye sordu Hongjoong, laptoplarının başında otururlarken Seonghwa'ya baktı.Cumartesi günleri boştu ve Hongjoong ve Seonghwa ödevlerini beraber yapmak için buluşmuşlardı.
Hongjoong dünden kalma olduğu için dışarı çıkmaya çok istekli değildi ve büyük boy kahvesi masanın üzerinde, önünde dururken yorgun bedenini siyah büyük beden sweatshirt'ünün içinde gizliyordu.
Diğer yandan Seonghwa o kadar canlı hissediyordu ki odasından çıkıp Hongjoong'u buluşmaya ikna etmek için saatlerini harcamıştı.
Seonghwa dün gece odasına geldiğinde uyumak onun için imkansızdı. Yeosangla olan karşılaşmasını ve muhabbetlerini düşünmeden duramıyordu. Ama en kötüsü Yeosang'ın yüzünü aklından çıkaramıyordu. Çarpıcı, nefes kesen yüz hatları, kırmızı dudakları ve Seonghwa'ya onu öpmek isteyip istemediğini sorarken ona olan bakışı...
Onu öpmek...
O gün o kelimeler milyonuncu kez aklından geçtiğinde oturduğu yerde yüzünü buruşturdu. Hemen boğazını temizledi ve garip hareketlerini fark etmediğini umarak Hongjoong'a bir bakış attı. Seonghwa'nın şansına Hongjoong sesli bir şekilde esnerken gözlerini ovalamakla meşguldü.
"Sadece biraz temiz hava almaya çıktım," diye cevapladı Seonghwa, bilgisayarında bir şeyler yazıyormuş gibi davranıyordu.
"Hmm... Peki..." Hongjoong'un ses tonu ona inanmadığını belli ediyordu. "Acaba diyorum... tatlı biriyle tanışmış olabilir misin?"
"Ne? Hayır!"
Seonghwa'nın hızlı cevabına karşılık Hongjoong laptopunu kapattı ve Seonghwa'ya tek kaşını kaldırarak bakarken masaya doğru eğildi. Seonghwa ona rahatsız olmuş bir ifadeyle baktı. Hongjoong, Seonghwa'nın yüzünde bir ipucu ararken ortamı birkaç saniyelik sessizlik kapladı.
"Aman tanrım! Tanışmışsın!" diye aniden bağırdı ve ellerini birbirine vurdu.
"H-hayır tanışmadım!" diyerek Seonghwa karşı çıktı ama işe yaramadı. Hongjoong heyecanla yüzünü sıktırmak için neredeyse masanın üzerine çıktı.
"Kim o? Tanıdığım biri mi?"
"Joong, ödeve odaklanamaz mıyız?" Seonghwa iç çekti, arkadaşı öğrenecek diye hissettiği korkuyu saklamak için elinden geleni yaptı.
Hongjoong sandalyesine geri yaslanırken birkaç kez başını salladı, her şeyin açığa çıkmasını beklerken ince bir çizgi halini almış dudaklarıyla Seonghwa'ya bakmaya devam etti.
⚜️
Birkaç gün sonra Seonghwa koridorda yürürken Yeosang ve Wooyoung'un ona doğru geldiklerini gördü. Wooyoung bir şeyler anlatmakla meşgulken Yeosang sadece arada sırada başıyla onaylıyordu. Birbirlerine yaklaştıkça Seonghwa'nın ve Yeosang'ın gözleri buluştu ve Seonghwa neredeyse aniden nefessiz kaldı, ne yapması gerektiği hakkında gergindi. Wooyoung ve Yeosang onun önüne geldiklerinde Wooyoung Seonghwa'yı gördü ve saygıyla eğildi. Diğer yandan Yeosang çok tepki vermedi. Yürürken yan yana geldikleri ana kadar gözleri ona kilitlenmişti ama daha sonra saçını geriye doğru iterken gözlerini direkt karşıya dikti. Sanki birbirlerini hiç tanımıyorlarmış gibi.
Tepkisiz kalması, omzunun üzerinden bakmak için duran Seonghwa'nın aklını karıştırdı. Şimdi iki arkadaş birkaç adım arkasındaydı ve Seonghwa içten içe Yeosang'ın da ona bakmasını umdu.
Ama bakmadı.
⚜️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just as we are | Seongsang (Türkçe Çeviri) by ttalgittalgi
FanfictionSeonghwa mükemmel ama önceden planlanmış bir hayat yaşıyordu, ta ki Seonghwa'nın olamadığı her şey olan; umursamaz, tahmin edilemez ve karmakarışık olan Yeosang ile tanışana kadar. Zıt kutuplar birbirini çeker fakat aralarındaki farklılıklar onlarla...