"Selam... Girebilir miyim?"Gecenin üçünde gelen sürpriz ziyaret Seonghwa'nın gerçekten hiç hoşlanmadığı bir şeydi. Az önce çalan kapının sesine uyandığı için yorgun gözlerini ovdu. Şu anda mantıklı kararlar verebilmesi için çok geç bir saatti ve her ne kadar uyumadan önce Yeosang'a sinirli olsa da hiçbir yorumda bulunmadan genç çocuğun içeri girmesine izin verdi.
Her ne kadar şikayetini sesli dile getirmese de yüz ifadesinden mutsuz olduğu tamamen belli oluyordu ama gizlemek için uğraşmadı bile.
"Ne yapıyorsun burada?" diye sordu Seonghwa kapıyı kapattığı sırada ve yorgun bir inlemeyle direkt yatağına gidip oturdu.
"Ani çıkışım için özür dilerim. Ben... sanırım... ben bir anda aklımı kaybettim."
"Sırf bunu söylemek için mi geldin buraya? Becerilmekle falan meşgul olduğunu sanıyordum."
"Seonghwa..." Yeosang, Seonghwa'nın ağzından çıkan kelimeler ve ses tonu yüzünden şaşkınlığa uğradı. Yavaşça Seonghwa'nın oturduğu yere, yanına oturdu.
Yeosang'ın dudaklarından yumuşacık çıkan ismi Seonghwa'yı az önce öyle konuştuğu için aniden pişman etti. Yüzünü döndü ve parmaklarıyla nazikçe Yeosang'ın yanağını okşadı.
"Özür dilerim. Öyle demek istemememiştim..." diye fısıldadı, Yeosang'ın yüzü onu bir kez daha büyülemişti.
Odanın tam karşısındaki duvara bakarken Yeosang sadece omuz silkti. Birkaç kez sanki bir şey söyleyecekmiş gibi dudaklarını oynattı ama söyleyemedi. Onun yerine o da Seonghwa'ya doğru döndü. Bu gece Yeosang'da bir şeyler farklı hissettiriyordu, Seonghwa'nın açıklayamadığı ama hissedebildiği bir şey.
"Yapmadım," diye mırıldandı ve tekrar bakışlarını başka yere çevirdi. "O çocukla yatmadım..."
"Neden yatmadın?"
"Canım istemedi..."
Söyleyecek bir şey bulamayınca Seonghwa başıyla onayladı. Bu Yeosang'ın Seonghwa'nın yanında ilk kez nazik davranışıydı, hatta yüzünü buruşturmadan çenesini okşamasına bile izin veriyordu. Bir şeyler kesinlikle değişmişti; Yeosang'ın ona bakışı, kollarının birbirlerine değecek kadar yavaşça ona yakınlaşması, konuşması. Ama Seonghwa bu şeylerin neden ve ne zaman değişmeye başladığını bilmiyordu.
"Pekala, senin randevun nasıldı?"
Genç çocuğun sorusu sanki Seonghwa duymak istemiyormuş gibi havada asılı kalmıştı. Yeosang uzun, siyah tişörtünün ucuyla oynuyordu, etrafı sarmaya başlayan ağır sessizliği küçük bir mırıltıyla böldü.
"İyi... iyiydi," diye cevap verdi Seonghwa. "Kız çok... tatlıydı."
Yalan söylemiyordu ama kelimeler nasıl oluyor da ağzından zor çıkıyordu? Sanki kelimeler boğazına takılıp onu boğuyormuş gibi hissediyordu.
Dün gece çok iyi geçmişti, Yerin çok tatlı ve sevimliydi ve onu yanağından öptüğünde sorun etmemişti bile. Ama şimdi yanındaki mükemmel kahverengi gözlerin içinde kaybolmuş hissediyordu.
Şimdi, Yeosang'ın dudaklarından başka dudakları öpmek istemeyi bile hayal edemiyordu.
"Sana daha önce o soruyu sorduğum için üzgünüm," diye mırıldandı Seonghwa, gözlerini bir an olsun Yeosang'ın gözlerinden ayırmadı. Artık ona bakmayı sevdiğini saklamakla uğraşmıyordu. Yeosang o kadar güzeldi ki bakmamak ona haksızlık olurdu. "Öylesine bir soruydu, bir önemi yok yani."
"Sorduğuna göre bir önemi var demek ki. Ve mantıklı bir soru. Haklıydın, sana aynı kişiyle takılmayı sevmediğimi söylemiştim o yüzden yaptığımız şey her neyse aklını karıştırması normal. Ama... sen de bana düz olduğunu söylemiştin..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just as we are | Seongsang (Türkçe Çeviri) by ttalgittalgi
FanfictionSeonghwa mükemmel ama önceden planlanmış bir hayat yaşıyordu, ta ki Seonghwa'nın olamadığı her şey olan; umursamaz, tahmin edilemez ve karmakarışık olan Yeosang ile tanışana kadar. Zıt kutuplar birbirini çeker fakat aralarındaki farklılıklar onlarla...