Seonghwa'nın kalbindeki acı kelimelerle tarif edilemezdi. Daha önce asla böyle bir şey yaşamamıştı ve hayal dahi edemediği bir şeyle nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. Yeosang'ın ona söylediği şeyler, o acı verici, yaralayıcı sözler doğru olamayacak kadar gerçek dışıydı. Ama doğrulardı.Seonghwa Yeosang'ın odasından çıktığında nereye gideceğini bilmeden yürüdü. Ayakları onu öylece bir yere götürüyordu ve farkında olmadan elinde birayla bir barın yakınlarında otururken buldu kendini. Acısını alkolle geçiştirmek en iyi fikir olmayabilirdi ama zaten artık hiçbir şey iyi değildi.
Seonghwa gözyaşlarıyla savaşmak için gözlerini kapatırken burnunun kemerini sıktı. Yeosang gerçekten onunla oynamış mıydı? Kulağa hiç gerçekçi gelmiyordu. Seonghwa birlikte geçirdikleri tüm o harika anları düşündü, Yeosang'ın ona gülümsemesini, onu öpüp onu sevdiğini söylemesini. Onların hepsi yalan olamazdı.
Yoksa yalan mıydı?
Üç bira sonra Seonghwa odasına gidip dinlemeye çalışmak için hazırdı. Zihninde düşündüğü o kadar çok şey vardı ki beyni patlayacak gibiydi. Tam oradan ayrılacakken uzun zamandır duymadığı bir ses duydu.
"Seonghwa? Selam..."
Tıpkı hatırladığı gibi görünüyordu ve düşündüğünde onu son zamanlar hiç etrafta görmediğini fark etti. Kahverengi saçları hafif dalgalarla omzuna düşüyordu, tıpkı onun sevdiği gibi ve gözleri buluştuğunda kırmızı dudakları hafifçe kıvrılarak gülümsedi.
"Tzuyu?" diye sordu şaşkın bir şekilde.
"Selam, özür dilerim... muhtemelen benimle konuşmak istemediğini biliyorum ama..." diye mırıldandı yere bakarken.
Seonghwa birkaç kez ensesini kaşıdı, söyleyecek bir şey bulmak için zaman kazanmaya çalışıyordu. Tzuyu her zaman özgüvenli olmuştu, tıpkı onun da olduğu gibi. Ama şimdi, önünde dikilirken çok gergin ve neredeyse utangaç gözüküyordu.
"Hayır, sorun değil..." diye mırıldandı Seonghwa.
"Çok şey isteyeceğim biliyorum. Ama konuşabilir miyiz?"
Farkında olmadan Seonghwa kendisini eski sevgilisiyle barda bir masada otururken buldu. İkisi de içecek sipariş verdi, Seonghwa o ana kadar bir içeceğe ihtiyacı olduğunu fark etmemişti.
"Ne hakkında konuşmak istiyorsun?" diye sordu ona ve içeceğinden koca bir yudum aldı.
"Özür dilemek istiyorum. Sana o şekilde davrandığım için. Gerçekten çok özür dilerim Seonghwa."
"Oh..." Seonghwa sözlerini duyunca şaşırdı ama onun için çok da önemli olmadığını itiraf etmek istemiyordu. Ayrıldıktan sonra ne Tzuyu'yi ne de başarısız olmuş ilişkilerini çok da fazla düşünmemişti. "Önemli değil."
Gecenin geri kalanı beklediğinden daha iyi geçmişti. Yeosang'la ilgili konuşamasa bile Tzuyu'yle konuşmak bir şekilde rahatlatıcıydı.
"Bir süre önce Kris'ten ayrıldım," dedi Tzuyu aniden kahverengi saçını kulağının arkasına iterken. "Ben... Ben fark ettim ki seninleyken daha mutluydum. Geri dönemeyiz biliyorum, sadece... en azından arkadaş olabilmeyi umuyorum. Birbirimizi çok uzun zamandır tanıyoruz."
"Bilmiyorum... bunu biraz düşünmek için zamana ihtiyacım var. Sen... sen benim canımı çok yaktın Tzuyu..."
"Biliyorum... ve gerçekten çok özür dilerim. Hey, diğer içecekler benden, tamam mı?" dedi gülümseyerek, elini hafifçe Seonghwa'nın eline sürttü ve bara doğru gitmek için yerinden kalktı.
⚜️
Ertesi sabah Seonghwa uyandığında her zamankinden daha fazla akşamdan kalma bir şekilde uyandı. Gecenin nasıl bittiğini bile hatırlamıyordu ki daha önce hiç bu kadar kendinden geçmediği için bu onu şaşırtmıştı. Acımasız bir baş ağrısı kafasını zonklatırken acıyan gözlerini ovdu.
Aniden bir kolun göğsüne dolandığını hissettiğinde anında hareketsiz kaldı. Başını döndürüp bakmaktan çok korkuyordu ama biliyordu ki eninde sonunda bakmak zorundaydı.
"Tzuyu...?" diye fısıldadı inanamayarak.
Seonghwa ne olduğunu fark ettiğinde kalbi duracakmış gibi hissetti. Ya da neler olduğunu tahmin ettiğinde. Yatakta birlikte, çıplak yatıyorlardı ve bunun sadece bir tek açıklaması vardı. Tek bir şey bile hatırlamıyor olabilirdi ama durumu başka türlü nasıl açıklayacağını bilmiyordu.
"Günaydın." Tzuyu'nin sevimli sesi yanağına küçük bir öpücük kondururken kulaklarında yankılandı.
"Ne... Ne oldu?" Seonghwa o soruyu sormak istemiyordu ama zorundaydı
"Yaa, tatlım o kadar sarhoş muydun?" diye güldü Tzuyu hafifçe. "Dün gece bana karşı çok iyiydin ayrıca."
"Ben-benim gitmem gerek!" Seonghwa yataktan çıktı, onun ağzından çıkacak tek bir kelimeyi bile duymak istemiyordu.
Her yere fırlatılmış kıyafetlerini bulmak için odayı taradı. Daha önce hiç gelmediği otel odası. Giyinirken hem bir şeyleri tekmelemek hem de ağlamak istiyordu. Bu ona nasıl olabilmişti?
"Seonghwa..." Tzuyu ona yataktan baktı, memnun olmadığı açıktı. "Ne yapıyorsun?"
"Ben.. gitmem lazım, üzgünüm. Bu asla olmamalıydı!" Seonghwa ayakkabılarını giymeye çalışırken neredeyse kendi ayağına takılıp düşüyordu. O sırada ona bakmamak için elinden geleni yapıyordu, yaptığı şeyden çok utanıyor ve ona bakmak olanları daha da gerçekti hale getiriyordu.
"Ne demek istiyorsun? Tekrar birlikte olmak istediğini sanmıştım? Dün gece öyle demiştin bana?"
"Ben..." Seonghwa tam kapıyı açarken durdu. Derin nefes alarak en sonunda dönerek ona baktı. Tüm hayatını birlikte geçireceğini düşündüğü, o sevdiği kıza baktı. "Eğer öyle dediysem özür dilerim. Ben... ben öyle demek istemedim. Gerçekten. Ben başkasına aşığım."
⚜️
Seonghwa caddede koştururken nerede olduğunu çözmeye çalışıyordu. Sonunda bildiği bir metro durağını gördüğünde gelecek seferi yakalamak için merdivenlerden koşarak indi. Dün gecenin hatıraları hala birleştiremediği birçok boşlukla paramparçaydı. Ama aynı zamanda çok da önemli değildi. Aklında önemsediği tek bir şey vardı.
Yeosang'ı geri almalıydı. Ne pahasına olursa olsun.
Metro yolculuğu sadece iki duraktı ama Seonghwa'nın yurduna varması sonsuz gibi hissettirmişti. Fakat kendi odasına gitmek yerine direkt binanın karşı tarafına doğru gitti. Olduğundan daha fazla canının yanacağını biliyordu ama denemek istiyordu. Tüm koridoru aştı, odanın kapısına ulaşana kadar kalbi göğsünden çıkacak gibi atıyordu. Şimdi aradığı şeyi bulmak için dua ediyordu.
"Seonghwa?" Wooyoung kapıyı açtığında şaşırmış görünüyordu. "İyi misin? Biraz şey görünüyorsun..."
"Aynen, bok gibi görünüyorum," diye sözünü kesti Seonghwa, nefesi tamamen tükenmişti. "Yardımına ihtiyacım var. Bana Yeosang'ı anlatman ge-gerek."
"N-ne bilmek istiyorsun?" diye sordu Wooyoung, şimdi daha da şaşırmıştı.
"Her şeyi. Her şeyi bilmek istiyorum."
"Seonghwa..." Seonghwa'nın ne demek istediğini fark ettiğinde Wooyoung'un yüz ifadesi anında değişti. "Be-bence anlatması gereken kişi ben değilim..."
"Lütfen. Zorundasın. Sana yalvarıyorum Wooyoung."
"Peki... İçeri gel."
_______________________________________
İşler zaten yolundan çıkmıştı Seonghwa da güzel sıvadı 😤
Sen hangi akla hizmet Tzuyu'yle tekrar.... 🤬Yeosang'ın hikayesini öğrenmemize de az kaldı bu arada. Her şeyin sebebi belli olacak ama işler düzelecek mi bakalım
Yazar: ttalgittalgi ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just as we are | Seongsang (Türkçe Çeviri) by ttalgittalgi
FanfictionSeonghwa mükemmel ama önceden planlanmış bir hayat yaşıyordu, ta ki Seonghwa'nın olamadığı her şey olan; umursamaz, tahmin edilemez ve karmakarışık olan Yeosang ile tanışana kadar. Zıt kutuplar birbirini çeker fakat aralarındaki farklılıklar onlarla...