"Seni... seni seviyorum."Seonghwa Yeosang'ın kahverengi gözlerine daha önce hiç olmadığı kadar derin baktı. O sözler gerçekten genç çocuğun yumuşak dudaklarından mı çıkmıştı yoksa ikisi de aynı anda boşaldıklarından Seonghwa kendini kaybetmişti ve beyni kendi kendine böyle bir şey mi uyduruyordu? Bedeni hala Yeosang'ın üzerindeydi, sadece dirsekleriyle yataktan destek alıyordu ama asla hareket edemiyordu.
"N-ne?" Sonunda küçük bir fısıltı Seonghwa'nın ağzından çıkabilmişti.
"Seni seviyorum, Park Seonghwa."
Ve bu sefer Seonghwa gerçekten doğru duyuyordu. Yeosang'ın sözleri Seonghwa'nın yavaşça kalbini sarmaladı, saf mutluluk bedenini ve zihnini doldururken sıkıca kenetlenmişlerdi. Yeosang birkaç kez gözlerini kırpıştırdı, utangaç bir gülümseme yüzünde belirirken gözlerinin kenarlarından küçük damlalar görünmeye başladı.
Aniden olduğundan daha farklı görünmeye başladı, sanki o sözlerini sesli söylerken etrafındaki kalkanın son parçasını da indirmiş gibiydi.
"Seni... Seni seviyorum Yeosang." Seonghwa, içindeki kaynayan duyguları sonunda kelimelere dönüştüğünde gülümsedi.
Sanki yeni açan bir çiçek gibi o kelimelerin dudaklarından çıkmasına izin vermesi Seonghwa'yı olduğundan daha özgür hissettirdi. Tam bu anda yükseklerdeyken kanatları olmadan sonsuza kadar uçabilirmiş gibi hissediyordu.
Gerçi ikisi de bir anda aslında ne kadar yapışkan bir durumda olduklarını fark edene kadar sürdü o his. İkisi de birbirlerine bakıp Seonghwa dikkatlice içinden çıkarken ikisi de aynı anda kahkaha atmaya başladı.
"Bu... biraz garip oldu," diye kıkırdadı Yeosang otururken. "Benim... duşa girmem gerek."
"Gidelim o zaman," derken yataktan çıkmadan önce Seonghwa genç çocuğun alnını öptü.
Banyoya beraber yürüdüler ve temizlenmek için suyun altında girdiler. Üstlerinden akıp giden sıcak suyun verdiği hissin tadını çıkarırlarken bir süre sessizlik etrafı sardı. Seonghwa ıslak saçlarını geriye itti ve Yeosang'a baktı. Yeosang sadece Seonghwa'nın hayatında tanıştığı en güzel ve en mükemmel insan değildi, artık ikisi de birbirlerine açılmışlardı.
"Bana neden öyle bakıyorsun?" Yeosang Seonghwa'nın ona bakışını fark edince güldü, resmen gözleri kalpli emoji gibi bakıyordu.
"Nasıl bakıyorum?"
"Bana aşıkmışsın gibi falan?" diye alay etti genç çocuk, Seonghwa'nın onu öpmek istediği varsayımını yaptığı anı tekrar hatırlattı.
"Çok sinir bozucusun," dedi Seonghwa gülerek başını sallarken. "Sana nasıl aşık olmayayım ki?"
⚜️
Seonghwa ve Yeosang günün geri alanını beraber yatakta film izleyerek geçirmişlerdi, tabii ki tamamen sarılarak. Seonghwa'nın içindeki o vahşi mutluluk hissi hala yatışmamıştı ve her ne kadar başka bir yerde olmak istemese de yattığı yerde kıpır kıpır hissediyordu.
"Hala ilk senin söylediğine inanamıyorum..." derken Seonghwa Yeosang'ın yumuşak saçlarına doğru gülümsedi. "Benim hakkımda hiç... hiç öyle hissettiğini bilmiyordum."
"Sanırım... gerçekten söyleyene kadar ben de bilmiyordum," dedi Yeosang Seonghwa'nın göğsüne doğru mırıldanarak. "Şey, seninle vakit geçirmeyi sevdiğimi biliyordum ve başka biriyle öpüşmeni görmekten gerçekten nefret ediyordum..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just as we are | Seongsang (Türkçe Çeviri) by ttalgittalgi
FanfictionSeonghwa mükemmel ama önceden planlanmış bir hayat yaşıyordu, ta ki Seonghwa'nın olamadığı her şey olan; umursamaz, tahmin edilemez ve karmakarışık olan Yeosang ile tanışana kadar. Zıt kutuplar birbirini çeker fakat aralarındaki farklılıklar onlarla...