Seonghwa, boğucu sessizlik odayı etkisi altına alırken dudaklarını birbirine bastırarak elindeki çatalla yemeğiyle oynuyordu. Yılbaşıydı ve tatil için ailesinin yanına dönmüştü. Orada olmak istemediğinden değildi ama yıllar önce ailesiyle olanlardan sonra aralarındaki garip atmosfer kendisini hala hissettiriyordu."Pekala," dediğinde babasının kalın sesi sessizliği bozdu. "Sınavların nasıl gidiyor? Hala birinci misin?"
"Evet, tabii ki," diye mırıldandı Seonghwa. Son zamanlarda olan şeylere rağmen her zamanki gibi sınavlarından en yüksek notu almayı başarmıştı.
"Beklediğim gibi," dedi babası tekrar yemeğine dönerken başıyla onaylayarak.
"Tzuyu nasıl?" Seonghwa'nın annesi aniden sorarken boynundaki incilerle oynuyordu.
"Bi-bilmiyorum. Yaz tatilinde ayrılmıştık, unuttun mu?"
"Ah, hatırladım. Ama aranızı düzelttiğinizi tahmin etmiştim. Onun gibi bir kızı kaçırmak çok utanç verici Seonghwa."
Annesi uzun kirpiklerinin altından ona kınayarak bakıyordu. Koyu saçları başının arkasında sert bir topuzla tutturulmuştu ve bu onu olduğundan daha da sert gösteriyordu. Tzuyu'yi umursadığından değildi, sadece Seonghwa'nın iyi bir aileden bir kız bulup mümkün olduğunca kısa sürede onunla evlenmesini istiyordu. Babası da aynıydı. Ve Seonghwa bundan nefret ediyordu.
"Üzgünüm anne ama tekrar birlikte olmayacağız," diye cevap verdi dişlerini sıkarken, eski sevgilisinin yanında uyandığı sabah hissettiği dehşeti hatırlayınca sırtına ürperti girdi.
Annesi tekrar bakışlarını çevirdiğinde sadece iç çekti ve Seonghwa bu konunun burada kapanmasını diledi. Ama henüz kapanmayacaktı.
"Annen haklı," dedi babası, "O senin için iyi bir kız. Onun gibi bir kızla olan ilişkini mahvetmemen gerektiğini çok iyi biliyorsun."
Seonghwa öfkeyle bağırmamak için dudağını ısırdı. Anne babası nadiren bir şeyi onaylarlardı ve elbette ki sadece Tzuyu'yi onaylayacaklardı. O anda yok olmayı isterken masanın altından yumruklarını sıktı.
Sıkıcı Noel yemeği devam ederken kaybolma isteği gittikçe daha da büyüyordu. Anne babası sürekli Tzuyu'den, derslerinden ve asla unutmaya bile cesaret etmemesi gereken beklentilerden bahsediyordu. Seonghwa daha önce hiç bu kadar kapana kısılmış, çaresiz ve küçük hissetmemişti.
Yemek biter bitmez banyoya gitmek için izin istedi ve orada dakikalarca sadece duvara bakarak yerde oturdu. Orası daha önce sayısız defa oturduğu yerdi; babası notları için öfkelendiğinde, ailesi kavga ettiğinde, çok yalnız hissettiğinde ve kontrol edilen hayatından kaçmak istediğinde.
Ama bu gece, belki de kaçabilirdi. Ya da en azından deneyebilirdi. Cebinden telefonu çıkardı ve rehberine girdi.
"Selam, ben Seonghwa. Noel'de seni rahatsız ettiğim için özür dilerim ama senden bir ricam var."
⚜️
Bir saat sonra Seonghwa kendisini Seul'da daha önce hiç gelmediği bir yerde buldu. Soğuktan donuyordu ve kar gökyüzünden yavaşça süzülüyor, şehri kırılgan bir örtü gibi bembeyaz kaplıyordu. Ama apartmanda merdivenleri çıkarken bedeni heyecanla ve beklentiyle anında ısındı. Titreyen eliyle önündeki kapıyı çaldığında birisinin açması için beklerken kalp atışları hızlandı.
"Merhaba? Yardımcı olabilir miyim?" diye kapıyı açan adam Seonghwa'ya bakarken sordu. Adam çok uzun değildi ve burnunun üzerinde duran kalın gözlükleri vardı. Birkaç kez gözlerini kırptı, Seonghwa'nın cevap vermesini bekliyordu ve çok yorgun olduğu belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just as we are | Seongsang (Türkçe Çeviri) by ttalgittalgi
FanfictionSeonghwa mükemmel ama önceden planlanmış bir hayat yaşıyordu, ta ki Seonghwa'nın olamadığı her şey olan; umursamaz, tahmin edilemez ve karmakarışık olan Yeosang ile tanışana kadar. Zıt kutuplar birbirini çeker fakat aralarındaki farklılıklar onlarla...