Park Seonghwa da tıpkı diğer insanlar gibi hayatta acıyı tatmıştı. Mesela yaklaşık beş yaşındayken ilk defa bisikletten düşüp dizini yaralamıştı, hala o yaranın izi duruyordu. Ya da on iki yaşındayken annesinin babasını aldattığını öğrenip sırf aile imajı için evliliklerini devam ettirdiklerinden beri her akşam yemeğinin dayanılmaz olması gibi. Ya da elbette Tzuyu'nin sırf arkadaşız diye yalan söylediği çocukla çıkabilmek için onunla ayrılması gibi.Hepsi farklı yollardan canını acıtmıştı ama sonuç hepsinde aynıydı; Seonghwa acıyı alıp içinde saklamıştı çünkü o böyle yetiştirilmişti.
Sahte bir gülümsemeyle yoluna devam etmek için.
Ama hiçbir şey Yeosang'ın odayı terk ettiğinde yüzüne çarpan o his gibi canını yakmamıştı. O kadar güçlü ve derin bir histi ki iki hafta boyunca onun yakasını bırakmamıştı. Aklı o hisse her kaydığı anda acı gittikçe daha da büyüyüp güçleniyordu.
Pişmanlık, belirsizlik ve korku duygusu onu öyle bir ele geçirmişti ki kendi içinde boğuluyormuş gibi hissediyordu.
En kötüsüyse o aptal ağzını açmadan saniyeler önce hissettiği şeyi hatırlaması ve o kelimelerin çıkmasına izin vererek şu anki duruma neden olmasıydı. Çünkü o an Yeosang'a karşı bir şeyleri daha derinden hissetmeye başlamıştı. Gerçek hislerini.
Böyle bir şeyin olacağını asla düşünmüyordu. Ve her ne kadar Seonghwa'nın o hislerin varlığından korkması gerekse bile aralarındaki her şeyi mahvetmesi onu daha çok korkutuyordu.
⚜️
Yağmur bardaktan boşanırcasına yağarken, yağmur damlaları sürekli cama vuruyordu. Cuma günü öğleden sonraydı ve çocuklar hem takılmak hem de hafta sonuna plan yapmak için Yunho ve Mingi'nin odasında toplanmışlardı.
"Yağmurlu günlerden nefret ediyorum! İki günden beri aralıksız yağıyor ve o kadar sıkıldım ki dışarı çıkmak istiyorum artık!" diye şikayet etti Mingi ve kendisini üzerinde oturduğu yatakta geriye doğru attı.
"O zaman dışarı çıkalım?" dedi Hongjoong gözlerini telefondan ayırmadan, gidebilecekleri bir parti ya da ilgi çekici yerleri araştırmakla meşguldü.
"Hayatta olmaz! Yağmur yüzünden kıyafetlerimi mahvetmek istemiyorum!"
"Ben ne yapabileceğimizi biliyorum!" dedi Yunho sırıtarak ve aynı anda üç arkadaşı da ona ters ters baktı.
"Yunho, yemin ederim yine Harry Potter maratonu dersen götünü tekmelerim!" diye bağırdı Mingi yatağından.
"İyi, her neyse!" Yunho gözlerini devirdi ama saniyesinde yüzünde sinsi bir sırıtış belirdi. "Geçen sefer sırf Snape öldü diye ağladığın için bana kızma sakın!"
"Sana milyon kere söyledim, AĞLAMADIM!" derken Mingi yatağından fırladı ve uzun kollarını etrafında savurdu. "O anda yemekteki bir şeye alerjim tuttu, kötü bir zamanlamaydı!"
Yunho ve Mingi atışmalarına devam ederken Hongjoong da aralarına girip onları sakinleştirmeye çalıştı. Ama ikisinden de küçük olması onun için avantaj sağlamıyordu o yüzden çaresizce ikisinin arasında gidip geliyordu.
Seonghwa pencerenin yanında oturup camdan süzülen damlaları izlerken onun pek bir yardımı dokunmuyordu. O geceden beri Yeosang'dan hiçbir haber almamıştı. Kampüsün çevresinde de görmemişti. Genç çocuğun ne pahasına olursa olsun onu görmezden gelmeye çalışmasından Seonghwa nefret ediyordu. Seonghwa'nın gönderdiği onlarca özür mesajlarını ve buluşup konuşmak istediğini yazdığı mesajları görmezden geldiği gibi onu da görmezden geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just as we are | Seongsang (Türkçe Çeviri) by ttalgittalgi
FanfictionSeonghwa mükemmel ama önceden planlanmış bir hayat yaşıyordu, ta ki Seonghwa'nın olamadığı her şey olan; umursamaz, tahmin edilemez ve karmakarışık olan Yeosang ile tanışana kadar. Zıt kutuplar birbirini çeker fakat aralarındaki farklılıklar onlarla...