Kışları gündüzler çok kısa sürüyordu ve tüm günü dersliklerde ve kütüphanede geçirmek Seonghwa'yı sanki güneşi asla göremiyormuş gibi hissettiriyordu. Kampüsteki floresan lambalarından gelen yapay ışıklardan başka bir şeyin tadını çıkarma lüksüne sadece hafta sonu sahip olabiliyordu."Ne?" diye sordu Seonghwa Yeosang'ın ona baktığını görünce ve küçük bir kahkaha attı.
"Hiç," diye mırıldandı genç çocuk, başını tekrar dışarı bakmak için pencereye çevirdi.
Cumartesi günü güneş ışığı pencereden içeri süzülürken pervaza oturup dışardaki dünyayı izleyen Yeosang'ın yüzünü aydınlatıyordu. Seonghwa saatlerdir aynı sayfada takılı kalsa da Pazartesiye kadar bitirmesi gereken kitaba dönmeden önce gülümseyerek onu izledi. Kitaba bakar bakmaz Yeosang'ın gözlerini tekrar üzerinde hissetti. Seonghwa sırıtarak kitabı yatağa attı ve bacaklarını yatağın kenarından sallandırdı.
"Cidden, ne var?" sorusu Yeosang'a bakarken küçük bir mırıltıyla çıkmıştı.
"Sadece sana hayranlık duyuyorum, ne var bunda?" Yeosang gülerken Seonghwa'nın tepkisi yüzünden eğlendiği belliydi.
"Dalga mı geçiyorsun benimle?"
"Hayır?"
"Öyleymiş gibi geliyor bana. Ne var? Saçımda mı bir şey var?" Seonghwa altın rengi saçlarına parmaklarını geçirdi ve saç tutamları düşerken tekrar eski haline döndüler.
"Her zaman dalga geçtiğimi düşünüyorsun ve sana söylediğim bütün sevimli şeylerin içine ediyorsun," diye mırıldandı Yeosang kaşlarını çatarak.
"Özür dilerim." Seonghwa yataktan kalktı ve pencereye doğru yürüdü. Kollarını Yeosang'a sararken başının üstünü öptü. "Galiba senin böyle davranmana alışmam için biraz zamana ihtiyacım var."
"Böyle derken?"
"Böyle sevimli ve... komik," derken Seonghwa kahkaha attı ve Yeosang'ı daha sıkı sararken genç çocuk kollarından çıkmak için uğraştı.
Seonghwa en sonunda Yeosang'ı serbest bıraktı ve genç çocuk ona komik dendiği için sert bakışlarla Seonghwa'ya baktı. Yeosang'ın dudaklarını bükmesi Seonghwa'nın elleriyle mükemmel yanaklarını avuçlarken daha da kahkaha atmasına neden oldu.
"Çok tatlısın," derken burnunu Yeosang'ın burnuna sürttü.
"Of, kapa çeneni," diye mırıldandı Yeosang gözlerini devirirken.
Ama yine de Seonghwa ona sevimli isimler takarken gülümsemesine mani olamadı. Sıcak bir öpüşmeyle dudakları buluşunca genç çocuk Seonghwa'yı kollarının arasına çekti.
Seonghwa o mükemmel dudakları öperken her bir saniyenin tadını çıkarırken parmaklarını önce yumuşak, kahverengi saçlarından geçirirken ardından kusursuz çene hattına indirdi. Bunun gerçek olduğuna inanmak hala zordu; Kang Yeosang sevgilisiydi. Bu mükemmel insan kalbini ona vermeyi seçmişti ve Seonghwa o değere sahip olmak için her şeyi yapacaktı.
Kapının gürültüyle çalınması Seonghwa'nın o anda istediği en son şeydi. Ve öpüşmelerini yarıda kesip Yeosang'ın gözlerine baktığında kapıdaki kişi her kimse geri gitmesi için dua etti.
"Park Seonghwa, aç kapıyı. Ailen geldi!" Kapının diğer tarafından gelen babasının derin sesinin ardından kapıya tekrar sertçe vuruldu.
Babasının sesi kulaklarına ulaştığında Seonghwa kalbinin teklediğini hissetti ve korkmuş bir şekilde Yeosang'a baktı.
"Siktir..." Seonghwa sinirli bir inlemeyle başını geriye atı. Ailesi kampüse çok nadiren gelirdi, peki neden bugün gelmek zorundalardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just as we are | Seongsang (Türkçe Çeviri) by ttalgittalgi
FanficSeonghwa mükemmel ama önceden planlanmış bir hayat yaşıyordu, ta ki Seonghwa'nın olamadığı her şey olan; umursamaz, tahmin edilemez ve karmakarışık olan Yeosang ile tanışana kadar. Zıt kutuplar birbirini çeker fakat aralarındaki farklılıklar onlarla...