Seonghwa'nın parmakları Yeosang'ın omuzlarında ve köprücük kemiklerinde belirsiz çizgiler çiziyordu, birkaç dakika önce aralarında geçen yoğun anlardan dolayı vücudunun sıcaklığını ve terini hala hissedebiliyordu. Yeosang'ın yanakları sıcak ve kızarıktı ve Seonghwa'nın gözlerine derin derin bakarken hala zor nefes alıyordu."Arkadaşların çok gürültülüler," diye mırıldandı Yeosang esnedikten sonra.
"Bunu sen mi diyorsun? Jung Wooyoung'la arkadaş olan kişi mi?" Seonghwa kıkırdadı ve Yeosang karşı çıkamadığı için kaşlarını çatı. Wooyoung aşırı havalı ve komik olmasına rağmen, Seonghwa'nın hayatı boyunca tanıştığı en gürültülü insan olabilirdi.
Yeosang'ın bir anda onun etrafındayken yumuşak ve nazik olmasına Seonghwa hemen alışmıştı. Yeosang işaret parmağını Seonghwa'nın alt dudağında gezdirirken Seonghwa onun gözlerinin içine baktı ve genç çocuğun yüzünde küçük bir gülümseme belirdi. Eğer zaman tam bu mükemmel anda dursaydı Seonghwa sonsuza dek mutlu olurdu.
"Şey... Mingi Yerin'den bahsedip durdu," diye fısıldadı Yeosang ve gözlerini indirdi. "Senin... çıktığın kız mıydı?"
Seonghwa yavaşça başını salladı, onayladığı için neredeyse utanmıştı. Yeosang da başıyla onayladı ama hiçbir şey söylemedi. Tepkisindeki bir şey ilgisini çekti. Yeosang... kıskanıyor muydu? Ama böyle bir varsayım açıkça söylemek için çok tehlikeliydi ve Seonghwa hala genç çocukla duygularla ilgili konuşurken cam kırıklarının üzerinde yürüyormuş gibi hissediyordu.
Aklında başka bir soru belirdi ve her ne kadar garip bir sessizlik çökmüş olsa da en azından bu soruyu Yeosang'ı korkutmadan sorabileceğini umuyordu.
"Yeosang... sana bir şey sorabilir miyim?"
"Tabii..." Yeosang'ın gözleri tekrar Seonghwa'yı buldu ve ona meraklı, sevimli bir ifadeyle baktı.
"Nasıl oldu da dün gece Wooyoung'a değil de bana mesaj attın? Yani... Bana attığın için mutluyum ama siz uzun zamandır arkadaşsınız, o yüzden merak ettim."
Yeosang'ın yüz ifadesi, hatta gözlerindeki bakış bile saniyeler içinde değişti. Cevap vermeden önce birkaç saniye tereddüt ederken sanki üzerine karanlık bir gölge düşmüştü.
"Ben... bilmiyorum... Wooyoung San'la çok sık takılıyor ama yine de aklıma ilk gelen kişi sen oldun, o yüzden..."
Yeosang'ın sesi itirafını yaparken gergin çıksa da Seonghwa duyduğuna çok mutlu oldu. Ama Yeosang henüz şaşırtıcı itiraflarını bitirmemişti.
"Diğer gün öylece gittiğim ve seni görmezden geldiğim için özür dilerim... Benim... bir şeyleri düşünmek için zamana ihtiyacım vardı. Ve fark ettim ki ben... seni aklımdan çıkaramıyorum," Yeosang kendi söylediği kelimelere yüzünü buruştururken battaniyenin altına saklanmaya çalıştı ama Seonghwa gülümseyerek örtüyü kaldırdı. Yeosang'ın yanaklarındaki pembemsi renk gülüşünü daha da büyüttü.
"Pardon, anlayamadım? Tekrar söyler misin, lütfen?" diye alay etti Seonghwa.
"Beni duydun!" Şimdi yüzü tamamen kızaran genç çocuk harika bir şekilde inildedi.
Seonghwa gülümsemesine engel olamadı ve hoş, sıcak bir his tüm vücuduna yayıldı. Yeosang ona göz devirdi ama havalı görünme çabaları başarısızlıkla sonuçlanırken utancını saklayamadı. Seonghwa da itiraf etmenin sorun çıkarmayacağını, hatta belki de Yeosang'ı daha iyi hissettireceğini düşündü.
"Ben de seni aklımdan çıkaramıyorum." Her ne kadar bir saniye önce Seonghwa kendine güvense de o da bir anda utanmaya başladı. "Çok mükemmelsin ve... çok güzelsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just as we are | Seongsang (Türkçe Çeviri) by ttalgittalgi
FanficSeonghwa mükemmel ama önceden planlanmış bir hayat yaşıyordu, ta ki Seonghwa'nın olamadığı her şey olan; umursamaz, tahmin edilemez ve karmakarışık olan Yeosang ile tanışana kadar. Zıt kutuplar birbirini çeker fakat aralarındaki farklılıklar onlarla...