Kırık Parçalar

485 64 16
                                    




Seonghwa gergin bir şekilde Yeosang'ın yatağının en kenarına oturduğunda odanın içinde tek duyulan ses elektrikli su kaynatma makinesinden gelen suyun sesiydi.

Suyun kaynamasını beklerken Yeosang odasının ortasındaki sandalyeye oturmuş ayaklarını oynatıyordu. Makinenin işini bitirdiğini işaret eden sesi duyar duymaz sandalyesinden kalktı ve daha önce Seonghwa'ya teklif ettiği çayı yapmak için suya doğru yürümeye başladı.

Bu arada olanları baştan sona aklından geçiren Seonghwa parmaklarını bacağının üstüne vuruyordu. İnsan içinde o hale düştüğü için çok utanıyordu, hatta tanıdığı birisinin onu gördüğü için daha da çok utanıyordu. Ya da biraz tanıdığı birisinin. Tamam, henüz bir kere görmüş olduğu birisinin. Ama Seonghwa'ya göre başına gelen şey için bu yeterdi de artardı bile.

Seonghwa kendini o kadar boşta hissetmişti ki Yeosang onu bulduğunda oradan gitmek için bir bahane bile bulamamıştı. O yüzden Yeosang "biraz çay ister misin, ya da her ne istersen" diye teklif ettiğinde sadece başıyla onayladı ve genç çocuğu yurt odasına doğru takip etti.

"Teşekkür ederim," diye mırıldandı Seonghwa Yeosang ona sıcak bir bardak çayı uzattığında.

"Bir şey değil." Yüzündeki hafif gülümsemeyle sandalyesine geri oturdu ve ellerini kucağında birleştirdi. "Pekala, daha iyi... hissediyor musun, yoksa..?"

Yeosang'ın sesindeki duraksamayı duyunca bardağın kenarındaki dudaklarına küçük bir gülümseme yerleşti. Yeosang'ın da kendisi gibi duygulardan konuşma konusunda kötü olduğunu tahmin etti. Sıcak çayını yudumlarken Seonghwa odanın etrafına baktı ve Yeosang'ın da yalnız yaşadığını fark etti. Seonghwa'nın yaşadığı gibi tek kişilik bir odada yaşamıyordu ama oda arkadaşına ait olması gereken diğer kısım hala dokunulmamıştı.

"Aslında normalde böyle değilim," diye aniden itiraf etti Seonghwa.

Alt dudağını ısırdı, o kelimelerin ağzından çıkmasına neden izin verdiği konusunda kendisini sorguladı. Yeosang yüzünü döndü ve ona baktı, kahverengi gözler meraklı görünüyordu ama aynı zamanda umursamazdı da. Küçük bir mırıldanma dudaklarından çıkarken başını geriye doğru hafifçe ittirdi ve parmaklarını koyu saçlarına geçirdi. Hala direkt Seonghwa'ya bakarken öne eğildi ve dirseklerini bacaklarına koydu.

"Nasıl yani?" diye sordu Yeosang.

"Böyle... dağılmış.."

"Ah, pekala."

Yeosang parmak uçlarını birbirine vururken birkaç kez başını sallayarak onayladı.

"Peki bu olay ne o zaman?" diye sordu ardından sırtını sandalyenin arkasına dayamadan önce.

Seonghwa ne cevap vereceğinden emin olmadığı için Yeosang'ın kelimelerini bir süre sessizlik takip etti. Aklından mümkün olan bütün cevapları incelerken sadece elindeki bardağa dikti gözlerini.

"Ne var biliyor musun," dedi aralarındaki sessizliği bozarak, "Geç oluyor. Gitmem gerek. Çay ve diğer her şey için teşekkürler. Tekrar görüşürüz."

Seonghwa nazikçe gülümseyerek bardağı ona geri uzatırken Yeosang konuşmanın geldiği noktayı umursamayarak omuzlarını silkti. Zaten neden umursasındı ki, birbirlerini tanımıyorlardı bile.

⚜️

"Günaydın," dedi Hongjoong Seonghwa'nın yanına otururken, yılın ilk dersinin başlamasını bekliyorlardı.

Seonghwa hemen Hongjoong'un bugün farklı göründüğünü fark etti; her zamanki gibi neşeli değildi, sanki aklını meşgul eden bir şey var gibiydi.

Just as we are | Seongsang (Türkçe Çeviri) by ttalgittalgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin