Çıkış zili çaldığında usulca çantamı toparladım ve anneme bizimkilerle takılacağımız hakkında kısa bir mesaj çektim. Eğer dışarı çıkacağım kişiler bizim tayfaysa asla bir şey demezdi zaten.
"Hadi be oğlum tüm gün seni mi bekleyeceğiz burda?" "Bekleyin iki dakka nolcak" çok sabırsızlardı ama onlara hak vermiyor değildim. Her zaman en geç hazırlanan ben olurdum çünkü. Sonunda kapıdan çıktığımda nereye gideceğimizi tartışıyorlardı. "Cap'in oraya gitsek ya" dediğimde bana onaylayan bakış attılar. Ve yola koyulduk.
Cap Tuğba'nın dayısına taktığımız isimdi. Okula yakın bir yerde cafesi vardı ve bizi tanıyordu. Genelde önemli bi şey olduğu zaman veya konuşmak istediğimizde oraya giderdik. Cap de sağolsun bizi hep memnuniyetle karşılardı.
Oraya vardığımızda selam vererek içeri girdik. Aslında daha çok paldır küldür girmiştik ve sanırım Cap'i biraz korkutmuşuk. "Vay sizi eşek sıpaları. Şu kapıdan düzgünce girmeyi ne zaman öğreneceksiniz acaba? Bi daha sizi buraya alırsam bana da Tayfun demesinler"
O söylenirken biz de içeceklerimizi söyledik ve kafenin her yerini gören bir yere oturmaya başladık. "Son haberleri duydunuz mu?" "Ne haberi?" "Sıla yeni sevgilisini aldatmış" "Vay şerefsiz namussuzzzz" "Yine yapmış kaşarlığını" "Ulan kızın bi tane bile normal ilişkisi olmadı anasını satayım ya"
Konuşmalar böyle devam ediyordu ama benim aklım onlarda değildi. Neden bilmiyorum ama şu an kafam çok dağınıktı ve bi şey düşünemiyordum. Evet bu benim gibi neşe dolu, her lafa bi sözü olan biri için çok beklenmedik bir şeydi.
Bir saniye ben yanlış görüyorum değil mi? O buraya gelmezdi ki? Onun burda ne işi vardı ki? Gözlerimi ovuşturup tekrar baktım ama evet doğru görüyordum. "OHAAAA TOPRAK BAŞARAN DEĞİL Mİ OOO" Gerizekalı hepimiz bir aradayken neden bağırıyorsun? Elimi ani bi hareketle İrem'in ağzına kapattığımda ne demek istediğimi anlayarak sustu. Vay canına, ilk kez Toprak'ı burada görüyordum. Zaten çok büyük olmayan bu mekanda, Toprak da başka bir köşeye geçmişti ve bizim birkaç masa ötemizdeydi. Ve yüzü bana dönüktü, yani bize. Sanırım birini bekliyordu çünkü kapıya bakıp duruyordu. Bizimkiler biraz da onun hakkında konuştular ve ben hala hiçbir şey demeden öylece oturuyordum.
Aniden enseme gelen bi şaplakla kendime geldim. "Oğlum neyin var yarım saattir çağırıyoruz duymuyorsun." dedi Burak. Ha, ne, ne zaman çağırmışlardı ki? Gerçekten duymamıştım. "Neyin var Çağrı sen hiç dalıp gitmezdin böyle?" "Yok bir şeyim ya dalmışım öylesine" "At yalanını sikeyim inananı" "İnanmazsan inanma oğlum öyle işte yok bir şeyim" Veeee buuummmm. Kafamı kaldırmamla Toprak la göz göze gelmemiz bir oldu. İki saniyelik bir şoktan sonra aceleyle kafamı çevirdim. Ama bundan önce bana göz kırptığını hayal meyal görebilmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MON AMOUR //boyxboy//texting
Ficción GeneralTherealhac: Merhaba Çağrı. Şey diyecektim ben Bugün giydiğin sweat çok yakışmış da Bir daha giymesen olur mu?