mekandan çıktıktan sonra Tyler'ın arabasına bindik. saat 4'e geliyordu. ellerini teslim olur gibi havaya kaldırarak konuştu. "araba kullanacağım için bir bardak bile içmedim." kıkırdadım. arabada ufak tefek sohbetler ederken Ashton'a mesaj attım.
Lena: nasıl gidiyor?
Ash: fena değil? sanırım? senin?
Lena: iyi, eski bir arkadaşımı gördüm. evine gidiyorum.
Ash: kız?erkek?
Lena: erkek.
Ash: vay, kolay gelsin.
Lena: onun için değil, uzun süredir görüşmüyorduk.
Ash: aranızda bir şey geçsin istemiyor musun?
Lena: henüz değil.
Ash: seni hiçbir şeye zorlamasına izin verme. bana gittiğinde adresi atar mısın? ne olur ne olmaz diye.
Lena: tamam. iyi eğlenceler.
Ash: bir şey olursa ara. sık sık mesaj atacağım, haberin olsun.
Lena: benimle meşgul olmana gerek yok.
Ash: meşgul olunacak daha önemli bir şey bilmiyorum. görüşürüz.telefonun kilit sesini duyduktan sonra çantama attım ve Tyler'a döndüm. "daha çok var mı eve?" gözünü yoldan ayırmadan kafasını salladı. "hayır az kaldı, çok uzak değil zaten. buraları biliyorsundur. merak etme." kafamı salldım, gerçekten bildiğim sokaklardı. etrafa bakarken birkaç dakika içerisinde arabanın yavaşladığını anladım. "geldik." bana bakıp gülümsedikten sonra arabayı park etti. beraber eve çıktık. yolda konuştu. "sana gidince eşofman tişört vermemi ister misin? daha rahat edersin." elbisem kısa ve dar olduğu için rahat edemeyeceğimi anlamıştı. bu düşünceli tavrı karşısında gülümsemeden edemedim. "çok iyi olur aslında. sana sonra yıkar getiririm." asansör durdu ve benim için sensörün önüne geçti. "teşekkür ederim." kafasını salladı, evin kapısını açarken tekrar konuştu. "sende kalabilir, sıkıntı olmaz." lafını bitirince kapıyı açtı ve içeriye girdi.
evi iyi bir şekilde dizayn edilmiş, son derece modern, 1 oda 1 salon bir bekar eviydi. gri tonları çoğunlukla kullanılmıştı. açık mutfak ve güzel bir manzaraya sahipti. etrafa bakarak konuştum. "evin çok güzelmiş." anahtarı 4 kişilik yemek masasının üzerine fırlattı. "beğenmene sevindim. izin verirsen üzerimi değişeceğim, sana da kıyafetlerini hazırlayayım." gri rahat koltuğuna oturup telefonumu çıkarttım. Ashton'a adresi mesaj attım ardından kızlara attım. sonra telefonumu son ses açıp sehpanın üzerine koydum. kısa süre sonra Tyler siyah şortu ve beyaz tişörtüyle geldi. başparmağıyla odasını işaret etti. "kıyaferlerini odama bıraktım, orada giyinebilirsin. kız kardeşimin kıyafetleri, sana gelir muhtemelen. sorun olmaz değil mi?" kafamı salladım. "asla. ya kusura bakma, iş çıkardım sana." ellerini 'hayır' anlamında salladı. "seni ben çağırdım, hatırladın mı?" gülümsedim ve odasına girdim, olabildiğince sessiz bir biçimde kapıyı kilitledim. odası çok düzenli ve sakin bir yerdi. burada da gri tonları yoğundu. yatağın üzerinde bir tişört, bir eşofman katlanmış bir şekilde duruyordu. düzenli bir insan olduğu her yerden anlaşılıyordu. kıyafetlerin bedeni benim için biraz büyük olsa da üzerimde kötü durmamıştı. elbisemi katladım ve elime aldım. aynı şekilde sessizce kilidi açarak çıktım. "şey, lavaboyu da kullanabilir miyim?"mutfakta omzunun üzerinden kafasını çevirdi. "şu soldaki kapı." tuvalete girip ardından yine kapıyı kilitledim. kadın olmak çok zor, kime güveneceğini bilemiyorsun. yüzümü yıkadım ve makyajımı çıkardım. yüzümü kuruladıktan sonra çıktım. mutfağa gittim. "napıyorsun?" eliyle önünü gösterdi. ekmek, salam, peynir ve marul vardı. "acıkmışsındır, tost yapacağım. yersin değil mi?" kafamı salladım. "kahve?" yine kafamı salladım. "sade." peyniri keserken konuştu. "sen otur istersen, ben hallederim. daha iyi şeyler yapmak isterdim ama bu saatte ne yapacağımı bilemedim." böyle şeyler düşünmesi hoşuma gitmişti. "yok gerek yok zaten, ben tost çok severim." küçük bir kıkırtı duydum. "biliyorum, okulda da hep yerdin." ben de kıkırdadım. devam etti. " evindeymiş gibi rahat otur, televizyonu açabilirsin istersen, veya herhangi bir şey. bu arada sen tuvaletteyken telefonun birkaç kez öttü." elimi telefona uzattım. Ashton'dan mesaj gelmişti.
Ash: napıyorsun?
Lena: fikrimi değiştirdim. senden sıkıldım artık.
Ash: gerçekten mi?
Lena: Tanrım, hayır. tost yiyoruz Ash.
Ash: oh, afiyet olsun.
Lena: sen?
Ash: beklediğim gibi değildi.
Lena: yine istediğini alamadın sanırım.
Ash: alırım belki.tebessüm edip telefonu tekrar yerine bıraktım. Tyler elinde bir tepsiyle geldi. kupayı bana uzattı, tepsiyi de ortamıza koydu. bacaklarımı kavuşturup ona döndüm. "çok lezzetli görünüyor, eline sağlık." kumandayı aldı. "önce bir dene de beğenecek misin ona göre söyle, berbat bir aşçıyımdır." gülümsedim ve tostumdan bir ısırık aldım. tostu kötü yapmak imkansızdı. güzel olmuştu. "güzel olmuş gerçekten eline sağlık." gülümsedi. "afiyet olsun, doymazsan söyle." kafamı salladım. "gri seviyorsun galiba?" onayladı. "renklere anlam yüklerim." sorgular biçimde baktım. "gri, belirsizlik demek. siyah veya beyaz değil, iyi veya kötü değil; hayatımı gri yaşamayı seçerim çünkü her şeyin belli olmasını sevmem." dediği şeyleri idrak etmeye çalışıyordum. "şey, ben galiba biraz içmişim, çok anlamadım. ama uyanık olduğum bir gün bu sohbeti tekrarlayalım." küçük kahkahası tekrar geldi. televizyondan çok sakin bir şarkı açtı. "zaten kafamız patladı orada, birazcık dinlenelim. uyar mı?" tostumu ısırırken kafamı salladım. saat 7'ye gelirken uykumun geldiğini hissettim. Ashton belli aralıklarla 2 kez daha yazmıştı. sohbet ederken esnememden ve ses tonumun değişmesinden Tyler uykumun geldiğini anlamıştı. "hadi seni yatıralım." dediğini duyar gibi oldum. beni kucağına alıp kendi yatağına yatırdı. "ben salonda uyuyacağım, merak etme." belli belirsiz kafamı salladıktan sonra odanın kapısının kapanma sesini duydum.
burnuma gelen krep kokusuyla uyandım. saat 10'u birazcık geçiyordu. uyandığım yeri birazcık geç anlamıştım. odadan çıktığımda Tyler'ı krep yaparken gördüm. "günaydın Lena. ben mi uyandırdım?" kafamı salladım. "hayır, ben uyandım. günaydın." masaya doğru yaklaştım ve krebin kenarından minik bir parça kopardım. "bu berbat aşçı halin mi?" kıkırtısı kulaklarımı doldurdu. "deniyoruz bir şeyler." ikimiz de masaya oturduk ve kahvaltımızı yaptık. güzel bir masa kurmuştu ve lezzetliydi de. "ellerine sağlık." gülümsedi. "afiyet olsun." kahvaltımızı ettikten sonra toparlamasına yardımcı oldum. "Tyler, ben artık gitsem iyi olacak. senin zamanını çok aldım zaten. çok güzel bir gece geçirdim, teşekkür ederim. en kısa zamanda üzerimdekileri de yıkayıp getireceğim." kafasını salladı. "normalde yıkamana gerek yoktu ama bir daha görüşmek için bahane oldu desene." gülümsedim. "seni bırakayım." ne kadar itiraz etsem de dinlemedi ve arabayla beni eve bıraktı. inmeden birbirimize numaralarımızı verdik. Tyler'a sarılıp içeriye girdim.
Ashton beline sardığı havlu ve ıslak saçlarıyla muhteşem görünüyordu. bu kadar yorgun olmasam üzerine atlayabilirdim. " hoşgeldin Lena. gecen nasıl geçti?" merdivenleri çıkarken bağırdım. "yorucu!" o da aynı şekilde bağırdı. "o mu getirdi seni eve?" yukarıdan ona baktım. "evet." kafasını kaldırdı bana baktı. "kıyafetin farklı." gözlerimi küçülttüm. "evet Sherlock." sırıttı. "gel de anlat." banyoya ilerlerken bağırdım. "duş alıp yatacağım, çok yorgunum! belki sonra." ardından duşumu alıp kendimi yatağıma fırlattım.
-
not: Ashton'un doğum gününün hatrına rakibini böyle düşünceli ve süper yaptım.. neden diye sormayın..bilmiyorum... ama WE STAN ASHTON.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
best friends//a.i +18
RomanceAsh ve ben çok yakın arkadaştık..doğum günüme kadar. +18 İÇERİR.CİNSELLİK İÇERİYOR. TAMAMLANDI.