ailemi uğurlamanın üzüntüsüyle uyandım. özgürlüğe ve yalnızlığa alışmıştık ama onları gerçekten özlüyordum. özellikle Zac'i. yanıma gelmesini iple çektiğimi söyleyebilirdim. annemlere kahvaltı hazırlamak için yatağımdan fırladım. Ashton gece eve gelmemişti. 'çocuklarda kalmıştır' diye geçirdim içimden. annemleri gönderdikten sonra mesaj atacaktım.
acele bir şekilde uyanmaları, kahvaltıyı etmeleri ve yola çıkmaları sanki aynı anda olmuştu. ailemle iyice sarıldıktan, güzel bir şekilde vedalaştıktan sonra içeriye girdim. göz açıp kapayıncaya kadar yeniden ailemden uzaklaşmış, yalnız kalmıştım. kahvaltı masasını toparladım, kirli bulaşıkları lavabonun içine attım. bütün günü uyuyarak geçirecektim. uyumadan önce Ashton'a mesaj attım.
Lena: seni merak ediyorum Ashton, bana mesaj at.
muhtemelen tahmin ettiğim gibi çocuklardan birinde sızmıştı, ya da bir kızla beraberdi. her ikisi de olağan şeylerdi. kendimi yatağa attım.
uykumun ortasında ağır içki, sigara kokusu ve sıkı bir sarılmayla uyandım. Ashton'du. bana sarılıyordu. "özür dilerim Lena, kokuyorum. bu kadar ağır kokuları sevmezsin sen." konuşmasından sarhoş olduğu çok belliydi. "özür dilerim dün sana saçma sapan yazdığım için..bana neler yapıyorsun sen?" cevap vermeyi deneyecek oldum ama beni susturdu. "şşşş, konuşmak istiyorum. nasılsa ben unutacağım sen de sarhoş olduğum için ciddiye almayacaksın." haklıydı, onu bu halde ciddiye almayacaktım gerçekten de. "Lena, dün geceyi dışarıda geçirdim. seni unutana kadar içki içtim. sonra bir kızla tanıştım. çok güzeldi, güzel bir fiziği vardı. eski Ashton olsa bir dakika beklemeden odaya götürür, işini hallederdi, yapamadım ama. önce sohbet ettik, adını öğrendim, numarasını aldım, şu an hatırlayamadığım şeylerden konuştuk.. sonra evine gittik. biraz da orada sohbet ettik. ona senden bahsettim. kafa dağıtmam gerektiğini söyledi. sonra yatağa geçtik.. onunla beraber olmayı istedim, yalan söylemeyeceğim, istedim bunu. belli bir yere kadar denedim de... ama tenimin değdiği kişinin sen değildin. o sen değildin. sonra, hiçbir şey diyemeden, küçük bir özür ile çıktım evinden.. kaçtım desem daha doğru olur. Calum'a gittim. bütün gece fotoğraflarına baktım.. belki senden uzak durmalıyım diye düşündüm..ama sonra aklıma geldi, sensiz yapamam ki. sensiz yaşayamam. düşüncesi bile çok zordu. senden başkası nasıl olur, nasıl olacak diye düşündüm. eve o şekilde gelmemem gerektiğini biliyordum. özür dilerim." konuşması o kadar kayıktı ki bazı kelimelerini anlayamamıştım bile. ne demem gerektiğini bilmiyordum, muhtemelen çok içki içtiği için abartıyordu. kendine gelince sormayı düşündüm. şimdilik yapacak bir şeyim olmadığını bildiğim için bir şey söylemedim. beni saran elini parmaklarımla okşadım ve uykuya geri döndüm.
bütün günü uyuyarak geçirmeyi planlamıştım ama bu kadar uyuyabileceğimi hiç sanmıyordum. uyandığımda Ashton yanımda uyuyordu. bu kadar içki ve sigara kokusunun arasından bile ona ait o güzel kokuyu alabiliyordum. yavaşça dürttüm. "hadi uyan Ash, seni ayıltalım." ilk geldiği halden daha iyi görünüyordu ama hala yürüyemiyor, doğru düzgün konuşamıyordu. kolunun altına girerek taşımaya çalıştım. "Tanrım, ne kadar içtin böyle." elini salladı. "ohoooo, çok!" gözlerimi devirerek onu banyoya taşıdım.
üzerindekileri çıkartmaya başladım. "ne o Lena, benden faydalanacak mısın sarhoşken?" sırıttı. onu buz gibi soğuk suyun altına ittim. suyu ayarlarken yavaşça yüzünü yıkamaya başladım. güzel gözleri yorgunluktan ve uykusuzluktan kıpkırmızı olmuştu. onu banyonun içinde oturttum ve soğuk suyu açtım. üşüyeceğini düşünerek havlusunu hazırladım. kısa süre sonra hasta olmasını engellemek amacıyla onu duştan çıkarttım ve havlusuyla sıkıca sardım. en azından yürüyebiliyordu. odasına götürdüm ve evde giymesi için kıyafetlerini hazırladım. "bunları giyin, ben sana kahve yapacağım Ash." dudaklarını büzdü. "giydirmeyecek misin bana bunları?"
gözlerimi devirdim ve hızlıca mutfağa gittim. sert bir kahve demleyip yanına pratik bir tost hazırladım. muhtemelen kahvaltı etmemişti. odasına girdiğimde battaniyeye sarılmış yatağında oturuyordu. tepsiyi yatağın üstüne koyup yanına oturdum. "üşüyor musun?" kahvesinden bir yudum aldı. "evet, ama kendime geldim. kahveyi de içsem daha iyi olacağım." konuşması hala biraz kayıktı ama kendine geldiği belliydi. "senin için yapmamı istediğin bir şey var mı?" tostunu ısırdı. "eline sağlık Lena. teşekkür ederim. çocuk gibi bakıyorsun zaten." gülümsedim. yatağına uzandım. "ayıldın mı, yoksa sonra mı konuşacağız dediklerini?" omuzlarını silkti. "dün ile ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum ve hala ayılamadım." konuşmak istemiyordu. kestirip atmasına izin vermeyecektim tabiki ama kendine gelmesini bekleyecektim.çok düzensiz bir gün geçiriyordum. Ashton tostunu yerken yemek hazırlamaya gittim. normalde onun sırasıydı ama henüz yemek yapabilecek kadar ayılmamıştı. dolaptan onun için aldığım yemeği çıkardım, bu ikimize yetmeyecekti. yanına makarna yaptım, çok yemekle uğraşasım yoktu. mutfakta işim bitince Ashton'un yanına döndüm. tostunu ve kahvesini bitirmiş, boş boş etrafa bakınıyordu. "biraz daha kendine gelebildin mi?" kafasını salladı. "annenler ne zaman gitti?" onları aramam gerektiğini tamamen unutmuştum. "sen gelmeden bir saat önce kadar. ben bir arayayım hatta." kendi odama girdim ve telefona sarıldım. "Zac, nasılsınız, nasıl gidiyor yol? kaç saatiniz kaldı?" annem ve babamın seslerini duydum. "iyiyiz Lena, üç saat kadar kalmış sanırım. yavaş yavaş gidiyoruz merak etme." üç saat çok değildi. yolun çoğunu bitirmişlerdi. "tamam, gidince mesaj at. sizi seviyorum." "biz de seni seviyoruz." telefonu kapattım.
ardından mutfağa gidip kendime bir tabak makarna ve birkaç parça tavuk doldurup salona geçtim. iyi bir film izlemek istiyordum. uzun süredir merak ettiğim ve izlemek istediğim filmi açtım. 10 dakika bile izleyemeden Ashton geldi. "yine romantik film mi Lena? nasıl sıkılmıyorsun?" durdurup suratına baktım. "neden sıkılayım? şimdi ya sus, ya da odana dön." filmi tekrar başlattım. odasına dönmeyeceğini biliyordum. beni koltukta itip arkama oturdu, ona yaslanmamı sağladı. "açsan kendine bir tabak yap." muhtemelen tost onu doyurmuştu. ikimiz de çıt çıkarmadan filmi izledik. sadece filmlerde olduğuna inandığım, saf, tutkulu, acıklı, belki biraz zehirli bir aşk hikayesiydi. duygularıma engel olamayarak ağlamaya başladım. "Tanrım, her filmin sonunda ağlamak zorunda mısın?" burnumu çektim. "özür dilerim duygusal olduğum için." elleriyle gözyaşlarımı yavaşça sildi. ardından yüzünü yavaşça bana yaklaştırdı. "ağlarken çok güzel oluyorsun güzel kızım. ama sen yine de hiç ağlama." dudaklarımızı birleştirdi. büyü yapılmış gibi etkisinden çıkamıyordum. dillerimiz birbiriyle kısa süreliğine kenetlenirken aklıma dediği şeyler geldi. şimdi konuşmanın zamanı değildi, yarın sabah konuşacaktım. yavaşça kendimi geri çektim, nefes nefeseyken konuştum. "birileri ayılmış gibi?" gülümsedi. "daha iyiyim, senin sayende." ayağa kalktım. "ben uyuyacağım Ash. bir şey olursa uyandırırsın. iyi geceler." kafasını salladı. "iyi geceler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
best friends//a.i +18
RomanceAsh ve ben çok yakın arkadaştık..doğum günüme kadar. +18 İÇERİR.CİNSELLİK İÇERİYOR. TAMAMLANDI.