Bir Bordo Bereli Hikayesi

Mezarlığa

Asena'nın Ağzından
Her tarafım ağrıyordu. Serin bir esintiyle uyandım. Hâla balkondaydım. Üstümde geceden kalma şal. Karşı balkona baktım. Alparslan gitmişti. O son söz... Aklımı olabildiğince karıştırmıştı. Bu iyi bir şey mi kötü mü kestiremiyordu beynim. Işin içine karışıp duruyordu kalbim. Bu düşüncelere bir sonra verip doğruldum. Saate baktım. 06.30 du. En son saate baktığımda 03.40 falandı en fazla 2 saat falan uyumuştum yani. Odaya döndüm Seda çoktan uyanmıştı. Üstünde kırmızı mini bir elbise vardı altında yine kırmızı topuklular... Kulağında kulaklık önünde bilgisayar bir şeyler halletmeye çalışıyordu. Bana çevirdi yüzünü.
- Günaydın Asena. Sen kalkmadan son kez planın üzerinden geçtik ben de kişi biyografilerini inceliyorum şimdi biliyorsun Apoların tutacakları Arapça çevirmen yerine ben gideceğim ve hareketimle siz harekete geçiceksiniz.
Elimi kaldırdım dur gibi.
- Biliyorum biliyorum.
Üstümdekileri çıkardım. Olayı çakmasınlar diye üniforma giyemiyordum. Tayt ve uzun bir yanlardan yırtmaçlı bir t-shirt geçirdim üstüme. Belimede silahım tamamdı her şey. Tek düşündüğüm Hilaldi. Kalkınca Alparslanı görememiştim ama gece boyunca uyumadığına yemin edebilirdim. Geliyoruz Hilal geliyoruz sık dişini.
- Hadi inelim.
- Tamamdır.

Aşağı indiğimizde Alparslanla Oğuzun otelin   üst katlarını göstererek bir şeyler konuştuklarını gördük. Etrafta bir iki tane polis vardı. Gerisi yine dikkat çekmesin diye sivildi. Hızla yanlarına gittik. Oğuz bana ve Sedaya döndü.
- Günaydın. (Sedaya dönerek) Hallettin mi her şeyi ?
- O iş tamam sen ?
- Biz de son detaylar üzerinden geçiyoruz. Aklınızda kalsın diye tekrar ediyorum. Otelin arkadan iki çıkışı önden iki girişi var arkadaki çıkışlardaki kapılar içe açılmıyor oralarda güvenlik kamerası mevcut bizimkiler her an izlemede kalıcak orayada bekçi kılığında adamlarımızı yerleştirdik. Havuzlu bahçede bir cam kapı var orası lobiyede açılıyor. Içerde sivil  olmayacak biz otel çalışanlarını da uyardık olay anlaşılmasın diye lobiye ve cafeye  bizden bir iki kişi yerleştirdik tatilci kılığında. Buluşma kafede olucak lobiyle kafe birleşik zaten. Arap elçisiyle de irtibat sağlandı. Seda tercüman olarak Apoların yanına gidicek Araplar gelicek. Onlar konuşurken odada kapalı tutulan Hilali alıcaz ve Apoyu paketliyeceğiz.
O sırada bir sivil asker buraya koştu. Hızlı koşuşundan önemli bir şey olduğu belliydi pür dikkat ona kesildik.
- Komutanım.
- Söyle Asker.
- Komutanım şerefsiz Apo plan kurmuş Haşmeni ona vermiyeceğimizin haberini duyunca Hilali ve bir iki kadını Araplara para karşılığında satacakmış.

Duyduklarıma inanamıyordum. Allah belanı versin Apo. Bir anda Alparslana döndüm. Hızla şaçlarını karıştırıp yarım tur olduğu yerde durdu. Sakalını sıvalayıp bir eliyle diğer elini yumrukladı ve
- Andolsun sana Andolsun dağlar taşlar Andolsun ki senin kanını iki elimle akıtıcam apo. Seni doğduğuna değil annenin seni yapma düşüncesi aklına geldiği güne lanet ettire ettire geberticem o*****u çocuğu.
Oğuz Alparslana döndü.
- Alparslan kendine gel. Biliyorum dayanamıyorsun ama yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Operasyona dönelim hadi.

Hilal'in Ağzından

Zorla kapıdan çıkartılıyordum gözüm güneş ışığı görmeye bile alışık değildi şuan. Üstümde o yarısı eksik elbise. El ve ayak bileklerim çok acıyordu. İplerimi çözdüklerinde farketmiştim bileklerimi kesmişti ip. O kadar debelendimki açmak için sürtündükçe yara olmuştu tabi. En iğrenç ve sinirli bakışımı beni tutan iki teröriste atıp odadan çıktım. Başıma ne geleceği hakkında hiçbir fikrim yoktu tek bildiğim bir şekilde burdan kaçmam gerektiğiydi bu benim son şansım olabilirdi. Dışarı çıktığımda benim gibi eksik elbise giydirilmiş 2 kadın daha gördüm yaşları benden büyük gibiydi gözlerinden iyi bir akşam geçirmedikleri çok belliydi. Hafif suriyeli tipi vardı ama emin değilim. Ben bu düşüncelerle boğuşurken arkamdaki pislik ittirdi ve ilerlemeye başladık. Şimdi kaçsam bir işe yaramazdı bir plan kurmalıydım.