56

3.7K 269 43
                                    

Medya: Talking to the Moon - Bruno Mars

27 Ocak Pazartesi 20.45

Bora

Kapıyı açıp kendimi direkt koltuğa bırakmıştım. Ciğerlerim soğuktan acımaya başlamıştı. Islak kafamı koltuğa gömüp gözlerimi tavana diktim.
Vücudumun hiçbir yerini hissetmiyordum, bir tek dudaklarımı hissediyordum. Gözlerim kapanırken karşı koymadım, deli gibi üşüyordum ama öfkem beni hala terk etmemişti.

"Bora?"

Gözlerim hızla aralanırken parmaklarımın dudaklarımın üstünde olduğunu yeni fark ediyordum.

"Anne."

"Bora?" telaşla yanıma gelmiş şok olmuş halde bana bakıyordu, ne vardı ki bende? Sonra sırılsıklam olduğum geldi aklıma

"Oğlum n'aptın sen montun nerde? Sırılsıklam olmuşsun! Kalk üstünü değiştir-"

İsteğini ikiletmeden yerine getirmek için kalktığım sırada duraksamıştı, karşılıklı salonun ortasında bakışıyorduk. "Giyin sonra hemen yanıma gel, bekliyorum."

Artık daha fazla kaçamayacağımın farkındaydım, gönülsüzce kafamı sallayıp odaya çıktım, hızla üstümü değiştirirken aynı hızla annemin yanına inmiştim tekrar. Masada iki kupa çay vardı, ellerimi ısıtmak adına hemen yapışmıştım.

"Anlat bakalım artık. Yeterince bekledim anlatmanı, ama sana kalsa asla anlatmayacaksın sanırım."

Gözlerimi kaçırırken çayı masaya bıraktım tekrar ama annem bakışlarıyla durdurmuştu "İç bir yudum için ısınsın."

Yine bir şey demeden dediğini yaparken buldum kendimi, karşı koyacak gücüm bile yoktu.
Çayı ikinci kez masaya bırakırken nefes alıp anneme döndüm, nasıl anlatacaktım ki?

"Tamam sana yardımcı olayım, konu Levent dimi? Ya da onunla da alakalı?"

Kafamı yani dercesine eğdim, "Onunla da alakalı ama önce başka bir şey söylemem lazım sana."

Aslında gerileceğim bir şey yoktu, Burak eşcinseldi ve annemin bununla ilgili bir kere bile yorum yaptığını hatırlamıyordum. Belki de beni geren buydu, hiç yorumu yoktu kadının. Hem ayrıca, başkası farklıydı, kendi oğlu farklı. Benim annemden başka kimsem yoktu. Aramızdaki hiçbir şeyin değişmesini istemiyordum, o kadar güçlü değildim.

"Anne ben..." nefes verdim ve gözlerimi ellerime indirdim "Ben geçen sene eşcinsel olduğumu fark ettim." Tek solukta hızlıca söylemiştim, kalbim deli gibi atıyordu.

"Biliyorum, bu muydu problem?"

Şok etkisiyle kafamı kaldırıp anneme baktım, dumura uğramıştım "Ne- nasıl?"

Sıcacık gülümsemişti, "Hayatım sen çok açık bir çocuksun ayrıca ben senin annenim, Levent'e bakışlarını fark etmeyecek kadar kör değilim."

İkinci dalga şoku daha ağır olmuştu, ağzımı açıp bir şey diyememiştim. Sadece nefesimi verirken sanki üzerimden birkaç kilo yükü de o nefesle vermişim gibi hissetmiştim. Yorgunlukla uzanıp anneme sarıldım, ellerim sıkıca belini kavrarken ne kadar şanslı olduğumu düşündüm.

Benim yaşımdaki çocuklar aileleriyle sürekli tartışırlar, hatta bazen onlardan kaçarlardı. Bense anneme karşı hiç öyle olamamıştım, sadece sürekli hissettiğim iki duygu vardı. Bir, annemi kaybetme korkusu, iki, ona hala sahip olduğum ne kadar şanslı olduğum.

Tabii bazen biz de tartışıyorduk ama farklıydı işte, ben anneme sinirlenmeyecek kadar çok korkuyordum onu kaybetmekten.

Biraz olsun kendime gelip günün yorgunluğunu üzerimden atabildiğimde geri çekilip annemin yüzüne baktım, bana hala gülümsüyordu, istemsizce ben de gülümsedim

"Peki bugün n'oldu?"

Saniyelik gözlerimi kaçırmıştım, işte yeniden modum düşmüştü "Kavga ettik."

"Niye?"

Omuz silktim "Tam olarak nedenini ben de bilsem keşke."

Annem çayını yudumlarken devam etmişti "Şimdi tam olarak anlamadım, oğlumun bir sevgilisi var mı yok mu?"

Güldüm "Anne o konulara hiç girme ya."

"Tamam ama Levent oğlum seni seviyor mu peki? Onu söyle."

Levent oğlum.
Ulan ya. Takıldığım şeye bak.

"Bilmiyorum." Dedim "Hiç söylemedi."

Bu çocuğun yazdan önce de öyle bir takıntısı vardı, yeni fark ediyordum. Bana hiç seni seviyorum dememişti.

"Söylemesine gerek yok sen hissediyor musun?"

Soran gözlerle anneme döndüm "Ne demek gerek yok? Seviyorsa söylesin söylemiyorsa s-" sustum annemin kaşları çatılmıştı "Düzgün konuş."

Kafamı önüme çevirirken annem devam etti "Eğer sevdiğini hissettiriyorsa söylemese de olur, kelimelere bu kadar takılma ama tabi senin bileceğin iş aranızda ne var ben bilmiyorum."

Söylediklerini düşünürken cevap vermemiştim "Ama tabi çok anlatmak istersen-" anneme dönüp gülümsedim "İyi tamam-"

Kapı çaldığında kalkıp kapıyı açmıştı, Çetin'di gelen, elinde de benim montum.

"Kardeşim bunu unutmuşsun da."

"Hoş geldin Çetinciğim, sırılsıklam olmuş biraz geç geldin ama olsun geç içeri çay koyayım."

"Valla hayır demem Cansu ablacığım."

Çetin ikimizin montunu da asıp yanıma geldiğinde annem mutfağa gitmişti kaş göz işareti yaptı bana "Ulan n'oldu çabuk anlat."

"Tartıştık biraz. O kadar. Yeni bir şey yok."

"Ama kanka sen de niye söylüyorsun ki Siroz'a." Kendi dediğine kaşlarını çatmıştı "Ulan bu da Levo'dan bulaştı bana ama neyse bugün hak etti. Levo'nun üzerine gelip durdu."

"Ben bir şey söylemedim Sinan uyduruyor."

"Ne alaka lan! Ne oluyor yine?"

Annem içeri girince susmuştuk, Çetin'e konuşacağız işareti yapmıştım. Hem o arada ben de biraz kafamı dinlerdim. 

[ II. Kitap ] Bir Gün (bxb) • [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin