Amergin odasına girip kapıyı kapattı. Ardından etrafı incelemeye başladı. Bu odada diğer odalardan farklı olarak tek kişilik bir yatak vardı. Yatağın karşısında bir gardırop vardı. Odada bulunan küçük pencere yatak ile gardırop arasındaydı. Amergin oraya doğru ilerledi ve dışarıya baktı. Evin konumu diğer evlerden uzak değildi. Yanlarında Aaron'un evi gibi müstakil evler vardı. Aaron'un evinden farkları bu evlerin daha bakımlı olmalarıydı. Evlerin hepsi ortak bir sokağa bakıyordu. Sokak sonunda ana caddeye bağlanıyordu.
Amergin tekrar odanın içine döndü. Duvar boyaları yer yer dökülmüştü. Yerde halı yoktu. Parkeler üzerlerine basılmaktan renklerini kaybetmişlerdi. Aaron'un çok parası olmadığı belliydi. Yine de burada ücretsiz kalmasına izin vermişti ve bir suçluydu.
Amergin'in aklı Aaron'a kaydı. Adamın dış görünüşünden çok onu etkileyen şey otoritesiydi. Sanki kimse ona hayır diyemez gibiydi. Derin bakan simsiyah gözleri güç yayıyordu. Bana itaat et. Ama Amergin bir krallıkta büyümüştü. Otorite, O'ydu. Aaron'un ezici gücüne karşı koyabilir, O'na hayır, diyebilirdi. Adamın çekici yüzünü gözünün önüne geldi. En azından Amergin buna inanıyordu.
***
Rahat bir uykunun ardından Amergin dinç bir şekilde uyandı. Sıcak, temiz ve güvenli bir yerde uyuması gücünü toplamasına yardımcı olmuştu. Ama hala bir terslik vardı. Eskiden hastalanmayan ölümsüz bedeni hastalanıyor muydu? Karnında garip bir ağrı, bir baskı hissetti. Baskı aşağılara doğru iniyordu. Umarım ölümcül bir hastalığa yakalanmamışımdır.
Amergin sürünerek yataktan kalktı. Gardırobun yanındaki boy aynasında üstüne başına çeki düzen verdi. Yıkanmalıydı. Hemde acilen. Odadan çıktı. Burnuna güzel kokular geliyordu. Yemek. Amergin yemek yemenin bu kadar güzel olacağını hiç düşünmemişti ve buna ihtiyacı olacağını da. Sadece tanrıların içeceği olan Ambrosia'yı içerdi. Evrendeki en tatlı şey olduğunu düşünürdü. Ne kadar yanılmışım.
Yemek kokularını aşağı kadar takip etti. Karşısına kocaman bir masa çıktı. Üzerinde yemek ve içecek vardı. Masanın etrafında da oturmuş çocuklar. En az on tane çocuk.
Amergin'in odaya girdiğini görünce sessizleştiler. Dün çantasını çalan çocuk yanına yaklaştı. Gözlerinde pişmanlık vardı.
"Merhaba benim adım Caedon. Dün yaptıklarım için özür dilerim. Aaron senin de evsiz olduğunu söyledi. Seni zor duruma düşürmek istemezdim."
Amergin'in kaşları şaşkınlıkla kalktı. Ne diyeceğini şaşırmıştı. Daha önce kimse ondan özür dilememişti. Prensese karşı özür dilenecek bir şey yaparlarsa sonu ağır cezalar demekti. Amergin kekeleyerek,
"S-sorun değil." diyebildi.
Caedon'un yüzü güldü. Amergin'in bacağına kadar anca gelen çocuk gülünce meleğe benziyordu. Geceleri çalan bir melek.
"Tuvaleti kullanmak istersen, ilerde sağdaki ilk kapı." Caedon hala gülümseyen yüzüyle konuşuyordu.
Amergin tuvalet kelimesini duymuştu ama ne olduğuna dair bir fikri yoktu. Buradaki yaratıklar ne için tuvaleti kullanıyordu ki.
"Ah, evet. Tuvalet. Tabi. Şey bana yolu göstermek ister misin? Hala bu eve yabancıyım." Amergin çocuktan bir yardım bekliyordu. Belki ondan tuvalet için bir açıklama alabilirdi.
"Tabi ki. Beni izle." Amergin Caedon'un peşine takıldı. Küçük bir odaya girdiler. Caedon ışığı açtı ve Amergin'in şaşkınlıktan kaşları kalktı. Yine. Oda da beyaz bir şey vardı. Amergin bunu tanımlayamıyordu. Bildiği hiçbir şeye benzemiyordu. Belki bir işkence aleti? Amergin kendini tutamayarak çocuğa dönüp sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiç Gidilmeyen
ФэнтезиAlice ormanda dolaşırken aşağı doğru düştü. Bambaşka bir dünyaya geldi. Yepyeni şeyler öğrendi, kendini keşfetti. Peki Alice kendi dünyasına döndüğünde eskisi gibi miydi? Öyle olmak istiyor muydu? Peki en önemlisi Alice'e ne olmuştu? Bir varmış bir...