Alator'un emriyle Amergin kabul salonundan çıktı. Yetmiş yıllık hayatında ilk defa tehlikeli bir göreve gitmiyordu. Ama ilk defa bu kadar gizemlisine denk geldiği de doğruydu. Her ne kadar kırılgan dursa da bu bir maskeydi. Amergin'in diğerlerine gösterdiği ama aslında doğru olmayan bir maske. O, bir savaş tanrısının kızıydı. Kanında acımasızlık vardı. O bir druid idi. Büyü yapar, havaya hükmeder, istediği hayvan şekline girerdi. Eilean Dia'da savaş bitmezdi. Amergin de bu savaşların parçası olmaktan hoşlanırdı. Ama kırılgan maskesine bürünmek Kraliçe Cliodna için gerekliydi. Annesi Amergin'e zor sahip olmuştu. Bu da kızın üzerinde aşırı korumacı olmasına neden oldu. Amergin bu maskeyi annesini mutlu etmek için takıyordu. Ama o güçtü, büyücüydü, savaşçıydı. Bu görev de onun için heyecan demekti.
Odasına döndüğünde hemen kendisine bir çanta hazırlamaya başladı. Kılıçlar, baltalar, hançerler, birkaç iyileştirici iksir, birkaç parça kıyafet... Üzerindeki elbiseyi çıkarıp deri, savaş kıyafetlerini kuşandı. Bu iki parçadan oluşan bir kıyafetti. Çantasını sırtına alıp odadan ayrıldı.
Aşağıya indiğinde herkesin ana girişte onu beklediğini gördü. Keşif ekibi askerler, haritacılar, yön buluculardan oluşan on kişilik bir ekipti ve onlara Amergin önderlik edecekti. Tanrı Alator son talimatlarını veriyordu. Kraliçe Cliodna Amergin'e doğru yürüdü, onu kollarına aldı.
"Dikkatli ol, Amergin. Önce kendini düşün. Şans seninle olsun kızım." Amergin de annesine sarılarak,
"Merak etme. Görevimi tamamlayıp sağ salim geri döneceğim." dedi.
Kraliçe kızının omuzlarından tuttu ve ona son kez bakıp geri çekildi. Artık gitme vakti gelmişti.
***
Plan öncelikle Briton toprakları sınırına ulaşmaktı. Briton ile Dannan Krallıkları komşu olduğundan oradan doğruca Dannan'a geçeceklerdi. Gidecekleri yer sınırı geçtikten sonra bir günlük mesafedeydi. Sınırı geçmek kolaydı. Asıl mesele geçtikten sonra başlıyordu. Eilean Dia'daki hiçbir krallıkta sınırlar askerlerle korunmazdı. Büyü ile korunurdu. Bu büyü sizin geçmenize izin verir ama çıkmanıza izin vermezdi.
Briton kalesinden sınıra portal kullanarak gideceklerdi. Bu portallar Briton için vazgeçilmezdi. Her portal belli aralıklarla bulunur ve bir gardiyan, koruyucu tarafından korunurlardı. En yakınlarındaki portal ise kalenin dışında bulunan ormanın içindeydi.
"Prenses, bu keşfi benimle birlikte yöneteceksiniz. Size yardımcı olmaktan şeref duyarım." Dedi, sarı saçlarını arkadan toplamış peri komutanı Munro.
Amergin ona döndü. Daha önce Tanrı Alator'un birliklerinde görmüş olduğu askeri süzdü. Babası için vazgeçilmezdi. İyi bir asker, iyi bir savaşçıydı. Kendisi içinse tam anlamıyla yapışkan bir sinek gibiydi. Amergin'in gözüne girmeye çalışan çapkın bir sinek.
Amergin önüne dönerek, "Teşekkürler komutan. Aklımda bulundururum." dedi.
Artık Amergin savaş meydanındaki vahşi savaşçı haline dönebilirdi. O artık prenses değildi.
"Birde bana prenses yerine adımla hitap edin. Bir görevdeyiz, burası bir savaş meydanı. Burada herkes eşittir, komutan."
Munro sırıtarak, "Nasıl isterseniz Amergin." dedi.
Ormanın içinden geçtiler ve portala ulaştılar. Portal, biri sağda biri solda olmak üzere iki adet taştan oluşuyordu. Bu taşların üzerinde çok eski bir dil olan tanrıların diliyle yazılmış semboller vardı. Portalın koruyucusu giydiği cübbeden yüzü de dahil hiçbir yeri görünmeyen biriydi. Elinde uzunca bir sopa tutuyor, ona dayanıyormuş gibi bir görünüm veriyordu. Portal koruyucuları asla yerlerinden ayrılmaz, her ihtimale karşı yerlerinde dururlardı. Portallar birbirlerine açılır, gitmek istediğiniz yerde bir portal yoksa seyahat edemezdiniz.
Amergin nedensizce bu koruyuculardan tedirgin oluyordu. Cübbelerinin altında ne olduğunu kimse görmemiş, yerlerinden ayrıldıklarını ise kimse duymamıştı. Bu yaratık portalın korunmasına kendini adamıştı. Tanrı Alator onları nasıl ikna etmişse belki de nefes bile almadan portalları koruyorlardı. Amergin'in tüyleri ürperdi. O cübbenin altındakini görmek istemiyorum.
Munro öne çıkıp, "Briton-Dannan sınırı." dedi.
Bu cümle koruyucu için yeterli olmuştu. Kafasını sallayıp elindeki sopayı yere vurdu ve kenara çekildi. İki taşın arası mistik bir güç tarafından ışıklar içinde kaldı. Ardından söndü.
"Önden ben gideyim Amergin. Etrafın güvenli olduğundan emin olmak istiyorum. Birkaç dakika sonra da sen gelirsin." Munro Amergin'in gözlerinin içine bakarak konuştu. Sanki itiraz edeceğini biliyormuş gibi. Ama Amergin itiraz etmedi.
"Tamam. Ardından gelirim."
Munro kafasını salladı ve portala girdi. Briton-Dannan sınırında ne olacağını kimse bilemezdi. Biri geleceklerini haber almış, pusu kurmuş olabilirdi. Bu portallar sadece Briton'da yoktu. Pek çok krallık bu yöntem ile ulaşım sağlıyordu.
Amergin yeterince beklediğinden emin olduktan sonra portala girdi. Ardından da ekibin kalanı geldi. Munro, onu bekliyordu.
"Daha fazla sabredeceğini beklememiştim zaten." deyip sırıttı.
Amergin kaşlarını çattı. Ne zaman arkadaş olmuşlardı da Amergin'in haberi yoktu.
"Eğlenmen bittiyse devam edelim."
Munro hiç istifini bozmadı. Yine sırıtarak, "Nasıl arzu ederseniz Amergin." dedi.
Amergin kimseye güvenmezdi. Hele erkeklere hiç güvenmezdi. Eğer bir ölümsüzsen hele de bir periysen her kadın senin için duvarındaki bir çizik demekti. Munro da onlardan biriydi. Ama Amergin çizik olmak niyetinde değildi.
İki krallığın sınırı bir ormandı. Duvar yoktu ama büyüyü hissederdiniz. Geçmemeniz gereken bir sınır olduğunu fark ederdiniz. Munro,
"İlerleyebiliriz gibi görünüyor. Etrafta hiçbir canlı belirtisi görmedim." dedi.
Amergin sınırın ötesine baktı. Bir ilüzyon olabilirdi. Dannan topraklarına adım attıklarında kendilerini bir zindanda işkence çekerken bulabilirlerdi. Bunu öğrenmenin tek bir yolu vardı.
Amergin'in sesi kendinden emindi. "Hadi devam edelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiç Gidilmeyen
FantasíaAlice ormanda dolaşırken aşağı doğru düştü. Bambaşka bir dünyaya geldi. Yepyeni şeyler öğrendi, kendini keşfetti. Peki Alice kendi dünyasına döndüğünde eskisi gibi miydi? Öyle olmak istiyor muydu? Peki en önemlisi Alice'e ne olmuştu? Bir varmış bir...