16🖤

6.5K 580 871
                                    

Hem korku hem de heyecan vardı içimde. Yüreğimi kavuruyordu sanki bu iki duygu. Woojin sunbae her şeyi anlamıştı...

"Söyle o zaman! Bunu cidden yaptın mı? Ona yakın olabilmek için böyle bir oyun oynadın mı?!"

"Evet! Yaptım tamam mı? Onu derslerimin kötü olduğuna inandırdım! Anladın mı? Kes sesini artık."

Bilerek itiraf etmemi sağlamıştı. Çünkü hemen bu diyalogların ardından Chan'ın içeri girmesinin ve Woojin sunbaenin sırıtmasının başka bir açıklaması olamazdı.

Mahvolmuştum.
Korktuğum başıma gelmişti.

Chan, bileğimden kavradığı gibi beni çekiştirmeye başladığında bir an için Woojin sunbae endişe edip beni tutmaya çalıştı ama Chan ona izin vermeden ilerledi hızlıca. Beni önce ateşe atıyor sonra da pişman mı oluyordu?

Bunu neden yaptın sunbae? Chan'a zarar vermek için neden önce benim canımı yaktın?

Seungmin, Felix ve Sue'nin bağırışlarını umursamadan restoranttan çıkan Chan, belki de farkında olmayarak bileğimi fazla sıkıyordu. Ara sokağa girdiğimizde beni iterek sırtımı duvara çarpmama neden oldu. Acıyla gözlerimi sıktım. Bana yaklaştı ve ellerini arkamdaki duvara yasladı. Gözlerinde daha önce hiç görmediğim o ateş fışkıran bakışlar korkumu her saniye ikiye katlıyordu.

"Beni kandırdın Jung Nora. Yalan söyledin."

Yutkundum.
Hayır... Yutkunamadım.

Boğazımda bir yumru vardı.
Nefes almamı bile zorlaştırıyordu.

"C-chan... Ben-"

"Bana öyle seslenme!" Elini arkamdaki duvara vurduğunda irkilerek ağlamaklı bir ses çıkardım ve kafamı aşağı eğdim. Gerçekten çok kızmıştı... Ama ona sunbae falan demek istemiyordum. Saygı ekleri umurumda değildi. Ben de diğerleri gibi ona ismiyle hitap etmeyi seviyordum. Fakat o bundan nefret etmişti.

"Neden yaptın?! Sana yardımcı olabilmek için bu kadar çaba sarf ederken benimle nasıl eğlendin?!"

Göz yaşlarım hızlı hızlı akmaya başladı.
"Ö-özür dilerim."

Sinirle oflayıp geriye çekildi. Kafasını gökyüzüne kaldırıp ellerini saçlarından geçirdi. Sakinleşmeye çalışıyordu belli ki. Benden birkaç adım uzakta olmasıyla derin bir nefes aldım. Ne yapmam, ne demem, nasıl bir açıklama sunmam gerekiyor hiç bilmiyordum. Bundan sonra ne olacak onu da biliyordum. Sadece ağlıyordum.

Chan bana baktı, bir iki adım attı tekrar bu tarafa doğru.

"Aklından ne geçiyordu? Bizim okulu kazanacaksın, sonra ne olacak? Ne zannediyordun?!"

Bana bağırma...
Korkuyorum.

"Aklım almıyor! Hayat senin hayatın, senin geleceğin! Nasıl olur da böyle basit duyular için hayatını bana göre oluşturmaya çalışırsın? Hiç mi kafan basmıyor?"

Kaşlarımı çatıp sertçe cevap verdim. "Basit duygular değil!"

O ise alayla güldü.
"Öyle mi? Nasıl duygularmış bakalım?"

Bir cevap veremeden dudaklarımı birbirine bastırdım. Kalabalık, çok kalabalık bir caddenin ortasında tek başıma kalmış gibi hissediyordum. İstiyordum ki, biri gelip beni alsın buradan. Çünkü şuan Chan'a yapabileceğim hiçbir açıklamam yoktu. Özellikle o bu kadar kızmış ve kırılmışken.

The Curly Haired Boy | Bang Chan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin