Pembe dudaklarında minik bir tebessüm.
Bundan nefret ettim.
Kabul edilemezdi. Bunca zaman sonra çıkıp gelmesi ve karşımda durup hiçbir şey olmamış gibi bana gülümsemesi kabul edilemezdi.
Sinirle Moon Jin'i ondan aldım. Bu hareketimden korkan kardeşim biraz huysuzlandı. İçimdeki öfke ve nefret ile mırıldandım.
"Ona dokunma!"
Yutkunup gözlerini kırpıştırdı birkaç kez. O sırada arkadaki babama baktım. Bakışlarından anlamıştım her şeyi. Bu kadın buraya yeni gelmemişti, ve geldiği gün babam onu kovmak gibi bir harekette bulunmamıştı.
En çok babamın ona olan zaafından nefret ediyorum.
"Nora, önce bi' konuşalım-"
"Niye geldin?! Nasıl çıktın o hapisten?! Defol git geldiğin yere, burada seni bekleyen kimse yok! Ülkene dön."
Arkadaki Woojin sunbae, Changbin, yanımdaki Bang Chan veya müşteriler. Hiçbiri umurumda değildi. Sadece bu karşımdaki kadının buradan gitmesini ve bir daha asla gelmemesini istiyordum. Onu gördüğümde aklıma gelen tek manzara, gözlerimin içine baka baka 'sen babanla kalacaksın' deyip kardeşlerimi alıp gitmesiydi.
"Nora, fevri davranıyorsun kızım. Bak kardeşin korkuyor. Biraz sakinleş de öyle konuşalım."
Benim Rusça konuşmamın aksine o Korece cevap veriyordu. Bunun sebebi çok açıktı. Diğer insanların ne dediğini anlamasını sağlayıp kendisini acındırıyordu. Mahkeme salonunda da böyle yapmıştı...
Pekala. O zaman ona istediğini verelim. Madem duyurmak istiyordu herkese.
"Buraya hangi yüzle gelebiliyorsun! Hepimizi geride bırakıp gittikten sonra nasıl utanmadan geri dönersin!"
"Konuşmak istiyorum tamam mı! Her şeyi telafi edemem belki ama sana bir açıklama yapabilirim."
"İstemiyorum! İstemiyoruz!"
Bağırmalarımızdan korkan Moon Jin bir bana bir ona bakıp ağlamaya başladığında, nefret dolu bakışlarımı ondan çekmedim. O sırada Chan Moon Jin'i benden alıp sakinleştirmek için kafasını okşadı.
Ne yazık ki çok benzediğim kadının benimkiler ile aynı olan bal rengi gözlerine odaklandım. Sinirden avuç içlerim kaşınıyordu.
"Git... Seni burada kimse istemiyor."
Derin bir nefes aldı.
"Babanla konuştuk dün akşam, sabah da buraya sırf seninle konuşmak için gelmişken beni kovma. Evimize gidip her şeyi-""Bir dakika bir dakika... Ne dedin sen?" Doğru mu anlamıştım? "Sen dün gece bizim evimizde mi kaldın? Baba... Buna izin verdin mi cidden?"
Babam mahçup bir ifadeyle yutkundu. "Nora, annen bir anda gelince... Hem konuşarak halledebiliriz diye düşündüm. Sonuçta gidecek bir yeri yok."
Müşteriler teker teker hesabı ödeyip restoranttan çıkarken sinirle saçlarımı geriye attım. Gerçekten zor dayanıyordum, çığlığı basacaktım şimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Curly Haired Boy | Bang Chan
Fanfiction#watty2021 yarı finalist #watty2022 yarı finalist Alnına düşen her bir kıvırcık tutamı okşarken, gözlerim minik gamzelerinde takılı kalmış ve ben senin kulağına fısıldıyorum. "Ya lyublyu tebya..." -06.26.2020 ©Adoyyakli For @chanxwally 🖤