Gözlerimi yavaşça araladığımda, ilk karşılaştığım manzara sanırım hayatımda gördüğüm en güzel manzaraydı.
Chan'ın yüzüne bakakaldım bir süre. Uyurken bile mükemmel görünmek zorundaydı sanki. Hiçbir bir kusuru yoktu beyaz teninde.
Gülümseyip pozisyonumuza çevirdim bakışlarımı. Kolunu belime atmıştı, bu sebeple daha yakındık birbirimize. Minik dudakları tam dibimdeydi ve ben onu öpmemek için zor duruyordum. Neyse ki Chan gözlerini kırpıştırarak hafif geriye çekildi ve uyandı. Beni görünce kalkıp uzaklaşır sanıyordum ama o gülümsemişti.
"Günaydın matruşka."
"Günaydın kıvırcık."
Gülüp kafasını iyice yastığa gömdü ve gerindi. Kolu hala belimdeydi. Derin bir nefes alıştan sonra bakışlarını tekrar bana çevirdi, öylece bakmaya başladı. Dayanamayarak sordum.
"Ne oldu?"
"Hiç... Sadece, şu halimizi düşünüyorum."
"Ne varmış ki halimizde?"
"Sence Nora? Seni reddettim, sonra gelip üstüne yürüdüm, sana bağırdım, kalbini kırdım. Yine de burada benimlesin. Bu normal mi?"
Dediklerine gülerek kafamı eğdim. Ona yaklaşıp kafamı göğsüne yasladığımda itiraz etmemesi sevindirmişti. Gerçi dün gece kendi isteği ile beni öpmesinden sonra her şeyi yapabilirmişim gibime geliyordu, cesaret kazanmıştım bir kere arkadaş.
"Ben de senin kalbini kırmıştım, ödemiş olduk."
Bir süre sessiz kaldı. Rahatsız olduğunu düşündüm başta, çünkü benim ona sıkıca sarılmama rağmen öylece duruyordu. Ama aslında hızlı ilerlediği için ne yapacağını bilemediğinden öyle beklediğini umuyordum. Çünkü dediği gibi daha geçen gün bana öfkeli olan çocuk ile şimdi sarılarak uyuyordum. Birine anlatsan inanmazlardı.
"Gençler! İkinizin de okulu olduğunu hatırlayarak kalkar mısınız artık o yataktan?! Kahvaltıyı bile tek başıma hazırladım lan ben!"
Koridordan bağıran Felix ile yataktan kalkıp üstümüzü başımızı düzelttik. Ben banyoya gidip üstümü değiştirirken Chan odasında hazırlanmıştı. Dün buraya gelirken formamı da almıştım yanıma. Rutin işlerimi halledip banyodan çıktım ve kahvaltıya indim. Chan çoktan oturmuştu. Masaya baktığımda Felix'in yanının boş olduğunu gördüm. Normalde oraya otururdum ama kendisine trip atma gibi bir düşüncem olduğundan sandalyeyi alarak Chan'ın yanına çektim ve oraya oturdum. Felix bakışlarını yüzüme çıkardı.
"Hayırdır? Küs müyüz?"
Hafif bir gülümseme ile sorduğunda kafamı başka yöne çevirerek omuz silktim. Biricik havuç kafalımın kalbini kırmıştı, tabi ki trip yiyecekti benden.
"Ayıp ediyorsun bak arkadaş olduğumuzu sanmıştım."
Chan bu halimize gülerken ben tekrar Felix'e döndüm ve sinirli bir ses tonu ile konuştum.
"Sen benim arkadaşımın kalbini kırmadan önceydi o."
Felix'in bakışlarını değişmiş, yutkunmuştu.
"Kırmak zorundaydım... Vazgeçmesi için.""Neden vazgeçmeliymiş?! Ona bir şans veremez miydin? Hadi şansı geçtim, neden başkasını sevdiğini söyledin ki!"
"Nora, sen Chan'ı tavlamayı başardın diye Sue'nin de öyle olması gerekmiyor. Karışıp durma artık."
Yanaklarım utançtan alev alırken Chan masanın altından Felix'in bacağına vurmuştu.
"Ne tavlaması lan! Kafanı kırdırtma bana?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Curly Haired Boy | Bang Chan
Fanfiction#watty2021 yarı finalist #watty2022 yarı finalist Alnına düşen her bir kıvırcık tutamı okşarken, gözlerim minik gamzelerinde takılı kalmış ve ben senin kulağına fısıldıyorum. "Ya lyublyu tebya..." -06.26.2020 ©Adoyyakli For @chanxwally 🖤