Bölüm 3

298 41 1
                                    

BÖLÜM 3
Onu öldürecekti! Ah, onu kesinlikle öldürecekti. Önce elleriyle yapamazsa diliyle öldürecekti. Hatta ona hayatı zindan bile edecekti. Tam yarım saattir aynanın karşısında durmuş, çürümüş etine bakıyordu. Kaslarını her hareket ettirişinde yüzünün bir tarafı sızım sızım sızlıyordu. Hırslandı. Saçlarını hoyratça toplamaya başlayıp, masanın üzerinde duran kancalı tokasını eline alıp, saçına geçirdi. Var gücüyle lastiği sıkarken yüzü daha bir gerilmişti. Ayağa kalkıp, hırkasını eline aldı. Odadan dışarı çıktığında onu ilk kendisine getiren şey, taze demlenmiş çayın kokusu oldu. Uzun bir aradan sonra ev kokusunu duyumsamak içini çekmesini sağladı. Tamu, yavaş adımlarla yürüdü. Merdivenlerden aşağı inerken, salonda ki masanın etrafında kahkahalar atmakta olan çocuklara baktı. Bu kadar neşeli olunacak ne vardı? Gözlerini devirip, son basamağı da indikten sonra “Günaydın.” Diyerek sırtına atlayan kızla birlikte öne doğru sendeledi.  Dengesini kaybetmişti. “Hoş geldin, Tamu abla.”

Naz. Sude Naz.

Kızın ince bileklerinden tutarak onu sırtından aşağı indirdi. Yüzünü ona çevirip, gözlerinin içine bakarken gülümsemekten kendisini alamadı. “Hoş buldum, Naz.” Dedi kısık ama samimi bir ses tonuyla. Karşısındaki kızın gülümsemesi gittikçe genişlerken “Bana abla deme” demeyi de ihmal etmedi “Seninle aramızda yaş farkı bile yok.”

Naz, bakışlarını yukarı kaldırırken, bir parmağını da dudaklarının üzerine koymuştu “Evet ama birkaç ay var. Bunu göz ardı edemeyiz.”

“Ailemizin bizi birbirimizden ayrı tutmamak için sergilediği bu ‘aynı yaş’ olayı ne yazık ki zamk gibi iliklerime yapıştırıldı. Beni bir daha söyletme, evdeyken bana ‘abla’ diye hitap etmeni istemiyorum.”

Naz, başını hızlı hızlı sallarken Tamu bir kere daha gülümsedi. Bu kızı seviyordu. Haşarı ve doğaldı. Belki annesine çektiği içindi bilmiyordu. Arkasında bir sessizlik olduğunda, başını çevirip masanın etrafında hareketlerini durduran çocuklara baktı. Yüzünün halini gördüklerinde kaşlarının çatılışını ve birkaçının Menaf’a homurdanarak baktığını izlemek tuhaf hissettirdi. Birkaç sene öncesine kadar hepsiyle iyi anlaşıyorken şimdi onlardan kendisini bu kadar uzak hissediyor olmak her iki taraf içinde zordu.

“Günaydın” diyen ilk Cesur oldu. “Nasıl hissediyorsun?” Başıyla kızın moraran tarafını işaret ettiğinde Tamu omuzlarını silkti “İyi” dedi “Bundan daha kötülerini de gördüm”

Sayılarında azalma vardı. Saruhan ile Ezel, ortalıkta yoktu.

“Saruhan ile Ezel, gece gittiler.” Dedi Kuzey kızın bakışlarını yakalayıp “Okulda görüşeceğiz.”

Tamu, yeniden omuz silkti. Kuzey, onu yanına çağırıp bir sandalye çekerken bakışlarını özellikle Menaf’ın üzerine çevirmişti. Çocuğun yanakları pembeleşmiş, dudakları gerilmişti. “Annem, çiğ et koyabilir” diyen Menaf’a tek kaşını kaldırarak bakarken “Sen hala konuşuyor musun?” diye sordu. Dişlerini öyle çok sıkıyordu ki çocuk bir şey daha söyleyecek olsa, masanın üzerinden, üstüne atlayıp, dişlerini etine saplayabilirdi.

“Sen kaşındın” dedi Menaf kaşlarını çatarken “Benim bir suçum yok. En azından seni ben kışkırtmadım.”

Tamu, gözlerini kısmaya çalışırken canının yanmasıyla keskin bir nefes çekti içine. “Çok mu acıyor, canım?” diye soran Minel elinin dış yüzeyiyle kızın tenine dokunup, gözlerinin içine baktı. Tamu, onun gerçekten endişeli olduğunu fark ettiğinde elini tutup aralarına koydu. “Geçer.” Dedi “Ama senin için bundan sonrası nasıl geçecek, bilemem.”

Menaf “Al işte! Kızım benimle ne diye tartışıyorsun ki?”

Tamu, cevap vermedi. Nasıl olsa önünde daha çok uzun zaman vardı.

ARKADAŞKÇAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin