Bölüm 47

177 24 1
                                    

BÖLÜM 47

MİR ALİ

Sınavlar nihayet bitmişti. İki gündür düzenli olarak ilaçlarını alıyordu. Durgun ve içinden hiçbir şey yapmakta gelmiyordu. Merve ile konuştuğunda, onunla bir program yapacak kadar bile iyi hissetmiyordu. Halsizdi. Dahası yanında bu halde durursa kızın ne tepki vereceğinden emin değildi. Okulun çıkışında kaldırıma oturmuş, arkadaşlarının gelmelerini bekliyordu. Cesur, içecek bir şeyler almak üzere büfeye gitmişti. Bugün herkes için aslında duygusal bir gündü. Öyle ya da böyle liseyi bitirmişlerdi. Her gün koridorlarda gördükleri insanları, konuşmasalar da yaşadıkları ilişkilere tanık olmuşlar, gözcülük etmişlerdi. Ve bu kalabalığı özleyeceklerdi. En azından Mir Ali çok özleyecekti. Bir daha liseli olamayacaktı.

"Al bakalım."

Cesur'un uzattığı kolayı alırken başını salladı "Bittiğine inanabiliyor musun?" diye sorduğunda arkadaşının "Garip geliyor." Demesi üzerine "Aynen." Dedi.

"Özleyeceğimi düşünmüyordum ama bir daha buraya uğrar mıyım emin değilim." Mir Ali, omzuna vuran Cesur'a bakarak "Safir'le aranız nasıl?" diye sordu.

"Dostça bu ilişkiyi bitirelim dedi." Dedi Cesur da. Kolasından bir yudum aldı. "Daha fazla ileriye gitmeden bitirmek istediğini söyledi."

Mir Ali "Sizin her zaman bunu sonuna dek götüreceğinizi düşünmüştüm."

Cesur "Ben de öyle. Gelip bana hislerini açıkladığında kendi hislerimin onca zaman tek taraflı olduğunu düşünmüştüm. Ama her şey gibi bitebiliyor sanırım ya da ben gereken özeni göstermedim bilmiyorum." Kaşları çatılmıştı. Telefonu çalmaya başlayınca "Bir dakika." Diyerek ekrandaki isme baktı. Homurdandığı sırada Mir Ali "Kim olduğunu buldular mı?" diye sordu.

"Berat ile Cihan en son ana avrat sövüyorlardı." Dedi Cesur gülerek "Karaca onlara babanın programlarından birini vermiş. Sistemi bilgisayara yükledikleri zaman..."

Mir Ali de gülmeye başladı. "Bir ekran da babamın bilgisayarında açıldı."

"Baban tam bir sinsi." Dedi Cesur.

Mir Ali "Akıllı bir sinsi ama kabul et."

Okuldan çıkan öğrencileri izlerlerken Cesur "Nasıl hissediyorsun?" diye sordu. Mir Ali bu konu hakkında pek fazla konuşmak istemiyordu çünkü ne demesi gerektiğini bilmiyordu. "Hafızamın bir kısmı bölük pörçük" dedi bunun yerine "Bazen kabuslarımın asıl nedeni oluyorlar. Ter içinde uyandığım zaman aynı zamanda korkmuşta oluyorum. Bir an nerede olduğumu, kim olduğumu unutuyorum. Aklım sürekli o yangına, annemin beni çekip aldığı o güne geri dönüyor. Kendi bağırışlarımdan başka bir şey hatırlayamıyorum."

Cesur "Belki de böyle olması gerekiyordur. Doktorun her şeyi zamanında hatırlayacağını söyledi ama biliyorsun bunu her kim yaptıysa eminim ne yaptığını biliyordu."

"Kaçırıldığım zamana dair çok fazla bir şey hatırlamıyorum zaten. Ya da orada geçirdiğim süreyi de. Derin yani annem beni bulduğunda Mir Ali değildim, bunu biliyorum çünkü onun gözlerinin içine bakarken onun annem olduğunu ya da oğlu olduğumu hatırlamıyordum. Sena teyzem ilaçlar sayesinde bilinçaltımla oynandığını söyledi ve daha pek çok doktor. Bu gittiğim terapiler bir işe yarıyor mu emin değilim ama bazen yoruluyorum." Dedi "Sanki sürekli başa dönüyorum. Benden ulaşmamı istedikleri bir hedef var ama gidemiyorum ki? Tıkanıp kalıyorum. Sadece ilaçları alıp yatıp uyumak istiyorum."

Cesur "Terapiyi görmenin nedeni her şeyi bir anda hatırlayacak olursan desteğinin sağlam olduğunu bilmen." Elini omzuna koyarak sıktı. "Neyin iyi ya da doğru olduğundan emin değilim ama bunun senin başına gelmiş olmasından dolayı çok üzgünüm. Elimden bir şey de gelmiyor üstelik."

"Deli misin? Gözümü açtığımda anne ve babamdan sonra ilk seni gördüm yanımda. Karaca ile tepemde dikilmiştiniz. Benim için abi olmaya en yakın kişisin. Tek kişisin." Dediğinde Cesur "Burada duygulanıp ağlamam falan gerekmeyecek değil mi?" diye sorduğunda Mir Ali "Fena olmazdı." Diyerek kolasından bir yudum aldı.

"Neden bu kadar uzun sürdü?"

Mir Ali "Atıl ağabeyin hayranları çok." Dedi "Karaca'nın gelmemiş olması çok tuhaf." Diye mırıldandı. Cesur, sesini çıkarmadı. Bunun yerine "Merve ile nasıl gidiyor?" diye sordu. "Onunla konuşacak mısın?"

"İlaç alıp kafası bir milyon olan benim ama hisleri konusunda kafası karışık olan o." Diyen Mir Ali "Benden hoşlanıyor mu yoksa etkileniyor mu anlayamıyorum?"

"Fazla zaman geçiremiyorsunuz." Dedi Cesur bunun üzerine "Bir de bu tedavi olayını anlatmak zorundasın."

Mir Ali "Bunu biliyorum ama ne tepki vereceğinden pek emin değilim. Bir deliyle çıkmak istemeyecektir." Dedikten sonra güldü.

Cesur "Sen deli değilsin," dedi "Kendine bunu söyleyip durursan zaten boşa kürek çekiyorsun demektir. Ama sen deli değilsin."

"Tıpta benim gibilere böyle deniyor. İlaçlar ve terapiler bir işe yaramazsa yakın gelecekte delireceğim zaten biliniyor." Diyen Mir Ali, Nefal'in kendilerine doğru geldiğini görünce derin bir nefes alıp "Nihayet." Dedi "Hiç gelmeyeceksiniz sandım."

"Benim çekimimi Kilid'de yapacağız." Dedi Nefal "Kızlar o kadar yaygara kopardılar ki başım ağrıdı içeride durmaktan. Geri kalanlarımız nerede?"

"Menaf ile Saruhan'ın sınavları var. Saruhan, Menaf'ın cevapladığı soruları yazacak. Yani cevaplarını işte. Bu yüzden Abdullah Hoca yanlarında."

Nefal "İyi, peki tamam. Ben gidiyorum o zaman."

Cesur "Nereye?"

"Kilid'e. Jibit çağırdı." Diyen Nefal, Mir Ali'nin saçlarını karıştırıp yanlarından ayrılırken Cesur "Dikkat et." Diye seslendi arkasından.

Nefal "Tamam!"

Mir Ali, elinde tutmaktan ısınan kolasına bakıp iç geçirdikten sonra "Nerede kalmıştık?" diye sordu. Cesur, uzanıp şişeleri tokuştururken "Beklemeye devam kardeşim." Diye mırıldandı.

İREM YAĞMUR

Atıl'ın okula gelmesi resmen faciayla sonuçlanmak üzereydi. Son sınıftaki herkes fotoğraf çektirmek için birbirleriyle yarışır hale gelmişlerdi. Adamın arada bir attığı yardım et bakışları Yağmur'un gülmesine neden oluyordu. Tabi bir de Münevver faktörü vardı. Ruh hastası arkadaşı Atıl'ın yanından bir an olsun ayrılmadığı gibi adamın işini yapmasına da engel oluyordu. Yağmur bugün Karaca'nın da geleceğini düşünmüştü fakat aralarında her ne oluyorsa Karaca uzak durmakta kararlı gözüküyordu. Atıl'ın daha fazla kızlar tarafından hırpalanmasına gönlü razı gelmediğinden araya girerek, "Tamam. Tekrar tekrar fotoğraf çektirmenin bir mantığı yok."

"Sen karışmasana Yağmur!"

Eşit ağırlık sınıfından Ayça'nın yüzüne bakınca "O zaman bundan sonraki fotoğraflara ücret koyuyorum." Dedi "Adamı iki saattir esir aldınız. Sizin zaten kendi fotoğrafçınız yok mu?" deyip Münevverin elindeki listeyi aldı. "Uslu dur." Diye uyardı. Ardından kendi arkadaşlarının daha resimlerinin çekilmediğini görünce Münevver'e bakarak "Berbat bir arkadaşsın." Dedi. Ebru ile Mihriban'ı çağırdı. Atıl'a işinin bitmek üzere olduğunu, çocukların fotoğraflarını evde de çekebileceğini söyleyerek, bugün olanlar için üzgün olduğunu belirtti. Neredeyse kırk beş dakika sonra boşalmış olan spor salonunda Münevver ve kızlarında yardımıyla ortalığı toparlıyorlardı.

"Her şey bir yana bugün bizi kırmayıp geldiğiniz için çok teşekkür ederiz." Diyen Münevver omuzlarını silktiğinde Atıl saçlarını karıştırarak "Benim için bir zevkti." Dedi.

"Kızların ilgisi öldürücü olabiliyor." Diyen Ebru bir şişe uzattığında "Bunu hiç sorun etmediğime emin olabilirsiniz." Diyerek suyundan bir yudum aldı. Kızlar kıkırdayarak gülerlerken "Şoför kapıda bekliyor, kızlar. Eğer isterseniz sizi evlerinize bırakabilir. Yağmur'un arkadaşları benimde arkadaşımdır." Dediğinde Münevver "Belki bir kahve içeriz ne dersin?" diye sordu. "Baş başa?"

Atıl "Yağmur'la kararlaştırır bana yeri bildirirsiniz." Diyerek kızın teklifini geri çevirdi. Ebru ile Mihriban, Münevver'i çekiştirerek salondan dışarı çıkarırlarken "Çok üzgünüm." Dedi Yağmur.

"Neden? Bence çok tatlı bir kız. Bana biraz annemi anımsatıyor?"

Yağmur, tek kaşını havaya kaldırıp "Senin annene mi? Senin annenin Münevverle uzaktan yakından alakası yok." Deyince Atıl gülerek başını iki yana salladı. "Onu mutluyken hiç görmedin. Ne konuştuğunu asla bilmiyor."

Yağmur "Daha çok Serap teyzeye benziyor." Deyince Atıl onunla dışarı çıktı. "Serap Teyze mi? Hiç sanmıyorum. O kadın tatlı tatlı sataştığını zannedebilir ama bildiğin seni yere seriyor. Münevver daha tatlı. Eminim."

Okulun bahçesine çıktıklarında hala tartışıyorlardı. Gencer'i gören Atıl, adımlarını durduğunda Yağmur yanında gerildi. "Nasılsın Gencer?" diye sordu. Çocuk hastaneden çıktığından beri perişan haldeydi. Bir kolu alçıdaydı. Yüzündeki yaralar geçmiş olsa dahi yeni yapıldığı belli olan burun ameliyatından kalma şişkinlik gözlerinin altına mükemmel bir morluk olarak inivermişti. Atıl'ın güneşin altında daha da açılan mavi gözleri kısılarak karşısındaki çocuğa bakarken, onun gerildiğini görebiliyordu.

"İ-iyiyim." Dedi Gencer. Bakışları Yağmur'a kaydığında çenesinin kitlendiğini fark ederek "Sana yasak olan şeylere ilgi göstermek gibi aptalca hareketlerde bulunmaya devam ediyorsun." Dediğinde "Onunla bir işim kalmadı artık." Dedi çocuk.

Atıl başka zaman olsa onunla güzelce ilgilenebilirdi fakat Yağmur'un önünde bunu yapamazdı. Gülümseyerek öne doğru bir adım attığı sırada çocuğun derin bir nefes almasını, yutkunduktan sonra gerilemesini zevkle seyretti.

"Oy Yağmur'um Yağmur'um. Sınavdan çıktım mağdurum." Diyerek dışarı çıkan Cihan'ın sesiyle başını çevirmeden Gencer'e gitmesini işaret etti. Yağmur, Cihan'a dönüp "Şöyle şeyleri nereden buluyorsun Cihan ya!" diye kızdığında çocuğun yüzünü avuçlarına alıp yanaklarından öpmesi üzerine içini çekerek gülümsedi. "Lise bitti kızım! Son sınavı verdik!" Kızı göğsüne yaslayıp sımsıkı sarılırken "Ne haber Atıl ağabey?" diye sordu. "Ekürin yok mu?"

"Yürek mi yedin Cihan?" dedi Atıl da bunun üzerine merdivenlerden aşağı inip, çocukların yanına doğru giderken.

Cihan, Yağmur'u kolunun altına alıp cebinden bir lolipop çıkardı. "Al kız. En sevdiğinden elmalı ve sakızlı." Dedikten sonra kendilerini gülerek seyreden adama döndü. "Bendeki yürek Ferhat da bile yok abisi rahat ol."

"Diyorsun? Peki bunu Jibit'e iletirim." Deyince Cihan "Nerede erkek dayanışması? Nerede kardeşlik? Bakıyorum kardeş değil de kalleş olma yolunda ilerliyorsun?"

Atıl, Cesur'un yanına varıp içini çekerken "Cihan!" dedi.

Çocuk Yağmur'un başının tepesini öptükten sonra "Beni sevdiğini biliyorum. Sakin ol şampiyon." Deyip Mir Ali'nin elindeki kola şişesini alıp dudaklarına götürdü. Ağzının içine yayılan tatla suratı buruşunca ayaklarının dibine tükürüp "Bu ne oğlum? Asidi kaçmış tadı sidik gibi lan!"

"Bir saattir sizi bekliyoruz oğlum!" dedi Mir de bunun üzerine "Beğenmiyorsan büfe orada!"

Yağmur, şekeri kırıp sakızıyla birlikte çiğnerken gidip Mir'in yanına oturdu. "Menaf'ları mı bekliyoruz?" diye sordu.

"Aha Saruhan geliyor."

Çocuğun suratı kıpkırmızıydı.

Yağmur "Ne oldu?"

Saruhan "Ne bileyim anasını satayım! Abdullah Hoca benim yazımı beğenmedi sırf gıcıklığına iki kere kâğıt değiştirdi ya!"

Mir Ali "Menaf nerede peki?"

"İdarede. Şikâyet ediyor. Şaka gibi anasını satayım." Deyip içini çektikten sonra "Gülay Hoca haftaya cuma günü okula gelmemizi söyledi bu arada."

Yağmur "Neden?"

"Son bir ders konusu kalmış. O yüzden gelelim. Ders işlemesek bile sizi görmüş, konuşmuş oluruz dedi." Deyince Yağmur "Gelelim. Yanımızda yiyecek bir şeylerde getirelim hatta. Yerli malı haftası gibi yaparız."

Saruhan "Sarma yapın da ben gelirim sıkıntı değil." Dedikten sonra Atıl'a dönüp "Abi bizim fotoğraflar kaldı kusura bakma." Dedi.

Arabasına doğru hareketlenen genç adam "Sıkıntı değil. Hallederiz bir şekilde." Dedi.

Yağmur "Bize gidelim. Bahçeye masa kurdular. Havuz başında yemek yeriz Atıl ağabey."

Çalan telefonuna cevap vermek için yanlarından ayrılırken "Tamam ben arabada bekliyorum o zaman" deyip uzaklaştı. Yağmur, arkadaşlarına bakıp kaşlarını kaldırdı. "Balo için ne düşünüyorsunuz beyler?" diye sordu.

"Elbise almamız lazım!"

"Ay!"

Safira, arkalarından çıktığında "Yalan mı?" dedi. Gidip Cesur'un yanına oturdu. Çocuğun gözlerinin içine bakıp gülümsedikten sonra, saçlarını bir omzunun üzerine alarak Yağmur'a baktı. "Hafta sonu çıkıp alışveriş yapalım." Dedi.

Yağmur "Olur." Cihan'a döndü "Sende geliyorsun öyle değil mi?" deyince çocuk "Herhalde bebeğim hem Mihriban'a hem de Ebru'ya dans sözü verdim. Hem seni orada yalnız bırakamam. Yakışmaz biliyorsun." Deyip göz kırparken Safira, Mir'e dönerek "Sende seninkini çağırsana" dedi.

"Sorarım." Dedi Mir Ali.

Yağmur "Sende Behrem'e sorarsın herhalde değil mi Saruhan?"

"Belki ben onun balosuna giderim." Dedi çocukta bunun üzerine. "Sonuçta asıl yalnız bırakılmaması gereken onun balosu olacak. Tüm kurtlar, çakallar orada olacak. Buradaki ayılardan bir bok olmaz." Dediğinde Cihan sırıttı "Kendini de o ayıların içinde görmen ne güzel kardeşim." Deyince Saruhan ona orta parmağını gösterdi.

Cihan "En sevdiğim!" dedi gözlerini kapatıp "Biscolata sticks!"

Arkadaşlarının hepsi ismini söyleyince "Bir daha söyleyin!" diye bağırdı "Çok hoşuma gidiyor."

Saruhan, Mir Ali'yi ayağıyla dürtüp "Senin ilaçları bu beyinsiz beyinliye vermeliyiz. Aşırı yüklenmeden sapıtıyor mal."

Cihan, Yağmur'u bırakıp Saruhan'ı kovalamaya başladığında hepsi iç çekerek onları seyretti.

MENAF

Afra, saçlarını sevip şakağına bir öpücük kondururken "Ben hallederim." Diyordu. Menaf, ciddi olmaya çabalıyor ama kadının şefkati karşısında gardı düşüyordu. En sonunda yüzünde bir tebessümle gözlerinin içine bakınca "Ciddi olmaya çalışıyorum." Dedi.

Afra, çenesini okşayarak yanından kalktı ve masasına geçti. Koltuğuna oturup, ellerini birleştirirken "Söyle bakalım," dedi "Mezuniyet hediyesi olarak ne istiyorsun?"

"Masserati?"

Afra gözlerini kısınca Menaf güldü. "Babam kemiklerimi kırar zaten." Dedikten sonra içini çekerek esnedi. "Bir şey istemiyorum." Dedi "Şu elle liseyi bitirdiğime inanasım gelmiyor hala." Bir kez daha esneyince Afra "Tamam o zaman ben karar vereceğim ne alacağıma." Dedikten sonra "Hadi kalk." Dedi "Daha fazla oyalanma burada"

"Ağrı kesiciler yüzünden." Dedi Menaf "Uykumu getiriyorlar." Ayağa kalkıp sırt çantasını eline aldıktan sonra "Dedeme selam söyle. Harçlığımı istemeye geleceğim hazırlansın." Deyip dışarı çıktığında kadın arkasından kahkaha atıyordu. İdareden çıktığı sırada Tamu'yu nöbetçi öğrenci masasında Barbaros ile konuşurken gördü. "Selam. Gitmedin mi sen?" diye sorup yanlarına gittiğinde Barbaros'la tokalaştılar.

"Seni bekliyordum." Dedi Tamu "Barbaros'u görünce lafladık biraz."

Menaf da çocukla birkaç cümle bir şey konuştuktan sonra onu kafede yapılacak olan partiye çağırdı. "Gününü söyleriz zaten. Numaran Tamu'da var ama gel ağabey" dedi.

Barbaros "Orada olurum." Deyince Menaf, başını sallayarak üst kata yöneldi.

"Nereye?" diye soran Tamu'ya dönüp "Ceyda ile konuşacağım." Dedi "Sen çocukların yanına git."

Tamu "Neden? Ne konuşacaksın?"

Menaf, gözlerini kapatıp içini çektikten sonra "Arkadaşım değil mi Tamu? Demek ki konuşmam gereken bir durum var ki konuşmaya gidiyorum." Dediğinde Tamu "Ne azarlıyorsun?" diye çıkıştı "Sanki kötü bir şey dedik. Ne bok yersen ye!" deyip Barbaros'a döndü ve onun yanına bıraktığı bez çantasını eline aldıktan sonra çıkışa giden merdivenlere yöneldi. Menaf, basamakları inip kızın arkasından bakarken "Tamu!" diye seslendi. Kız durup bakınca "Özür dilerim." Dedi "Kızmak istemedim. Sadece yorgunum."

Kızın hala sinirli olduğunu sıktığı çenesinden anlayabiliyordu. Orada durup daha fazla zaman kaybetmek yerine üst kata çıktı. Tamu, peşinden geliyordu. Bilgisayar sınıfına girdiğinde Ceyda monitöre doğru eğilmiş orada yazan bir şeyleri okumaktaydı.

"Selam." Diyerek yanına gittiğinde kızın irkilmesi üzerine gülümsedi.

"Selam." Dedi Ceyda da "Daha gitmedin mi?"

Menaf "Çıkmadan seninle konuşacağız demiştik, unuttun mu?"

"Unutmadım da. Sen unutmuşsundur diye düşünmüştüm." Dedikten sonra başını sağa çekip arkasına baktı. "Merhaba Tamu." Dedi.

"Merhaba."

Menaf, omzunun üzerinden Tamu'ya baktıktan sonra Ceyda'ya döndü. "Balo teklifin hala geçerli değil mi?" diye sorduğunda kızın başını sallaması üzerine "Tamam. Kabul ediyorum o zaman. Yalnız nasıl yapacağız?" diye sordu.

Ceyda "Neyi?"

"Ayrı ayrı mı gidelim yoksa ben seni alayım mı?"

"Şey," dedi Ceyda "Ailem baloya gitmeme izin verdi ancak senin gelmen biraz durumları kötüleştirebilir. Babam bu konularda biraz katıdır, ayrı ayrı gelsek sorun olur mu?"

Menaf "Asla olmaz. Tamam o zaman. Bana numaranı verirsen en azından mesajlar üzerinden konuşmuş oluruz. Ne dersin?"

Ceyda "Çok iyi derim." Deyip güldükten sonra küçük bir not kağıdına numarasını yazarak Menaf'a verdi. Birbirlerine hoşça kal dedikten sonra sınıftan çıkan Menaf, peşinde Tamu ile aşağı inerlerken numarayı telefonuna kaydetmekle meşguldü.

"Neden onunla gitmek istiyorsun ki?" diye sordu Tamu.

Menaf "Çünkü istiyorum." Dedi.

"Peki neden? Ondan mı hoşlanıyorsun?"

Menaf "Güzel kız."

"Menaf!"

Menaf, burnundan nefes vererek Tamu'ya baktı. "Neden sorguluyorsun ya da neden kıskanıyorsun?" diye sordu.

"Efendim?"

Menaf "Tavrın tam olarak bu. O iyi bir kız neden böyle davranıyorsun?"

"Ben hiçbir şey yapmıyorum Menaf! Beni delirtme istersen!" diye çıkışan Tamu sinirle hızlanırken Menaf bir elini cebine sokarak aheste hareketlerle peşinden yürüdü. Bu kızı bazen hiç anlayamıyordu. Tam onunla ilgili her şeyi çözdüğünü düşünürken yine bir bilinmezin içine düşüyordu. Dudaklarını büzerek okuldan çıktıktan sonra çocuklarla beraber arabalara geçtiler. Birkaç kere Tamu ile konuşmaya çalışıp, geri çevrildikten sonra pes ederek başını cama yasladı. Gözleri kapanırken üzerindeki bakışların farkında değildi.

*

"Menaf, uyan."

Mir Ali'nin sesiyle sıçrarken bir an nerede olduklarını anlayamadı. "Geldik. Hadi gel." Diyen kuzenine baktıktan sonra eliyle yüzünü sıvazladı. Mir Ali, çantasını Tamu'ya uzatırken bir eliyle kolundan tutarak dışarı çekti. Müzik sesine doğru yürüyorlardı.

"İyi uyudun Menaf." Diyen Cesur'a bakıp "Dalmışım." Dediğinde az ilerideki havuzu görünce gözleri parladı. "Havuz dolmuş." Dedi.

Cihan yanında Saruhan ile birlikte haykırarak havuza atlarlarken Safira ile Cesur da yemekten önce konuşmak için Safira'ların evine doğru yürüdüler. Yağmur ile Tamu, Menaf'ın yanındaydılar. Mir Ali, çantasını Tamu'dan aldıktan sonra Menaf'la onlara geçti. Üzerlerini değişip ailelerinin arasına karıştıklarında gözlerine çarpan ilk şey Şura oldu. "Şuna bak!" diyen Menaf uykulu gözlerle bakıyor olsa da gülümsüyordu. Küçük kız kardeşi üzerindeki tütülü elbisesiyle uğur böceğine benziyordu. "Kerem'in peşinde." Diyen Mir Ali gidip annesine bir öpücük verdi. Menaf, hala kardeşini seyrediyordu. Şura koşturarak Kerem'in yanına gittiğinde çocuğun şortunu çekerek "Kelem baaaak!" diye ciyakladı. Gözleri heyecandan parlıyordu. Küçük çocuk başını çevirip anlamak ister gibi ona bakınca Şura eteğini kaldırarak "Bak! Annem çilekli non aldı!"

"Şura!"

Kahkaha tufanının ortasında kalan küçük kız önce sıçrasa da ardından o da gülmeye başladı. Babasının kucağına alındıktan sonra onun gözlerinin içine baktı. Doruk Bey "Kızım sen neden elin oğluna nonunu gösteriyorsun?"

Şura "Ama güzel."

"E güzel ama gösterme bebeğim. Sen beni katil mi edeceksin." Deyip Kerem'e döndü. Gözlerini kısıp "Sen benim kızımın nonuna bakmaya utanmıyor musun lan velet!" deyince Şura "Velet!" dedi.

Doruk, kızına bakıp "Kerem." Deyince Şura gülerek "Keleem." Dedi.

"Bak bak cilvelere bak." Deyip yeniden çocuğa döndü. Ali, oğlunun yanına gelip onu annesine gönderdikten sonra "Oğluna sahip ol." Diyen arkadaşına baktı gülerek.

"Alacağım kızını senin haberin olsun." Dediğinde Doruk "Nah alırsın." Dedi.

Şura "Nah!" dediğinde Doruk "Kızım dur tekrar etme her boku." Dedi.

Şura "Bok!" diye tekrar edince adam derin bir nefes alarak gözlerini kapattı. "Baba gözlerini aç!" diyerek göz kapaklarına yapışan kızının hareketiyle gülmeye başlayınca onu kucağına yatırıp sevdi. Şura, çığlıklar atarak gülerken Menaf onları bir köşeden gülerek seyrediyordu. Yanına gelen kızın iç çekmesi üzerine ona baktı. "Küsüz sanıyordum." Dedi.

Tamu "Duruma göre değişir. Havuza girecek misin?"

Menaf, onun üzerindeki kıyafetlere baktıktan sonra başını iki yana salladı. Alçıdaki kolunu gösterip "Bacaklarımı sokarım belki." Dedi.

Yağmur ile Behrem de suya balıklama atladıklarında "Sen girmeyecek misin?" diye sordu Menaf.

Tamu "Onlar biraz heveslerini alsınlar ondan sonra girerim." Deyip arkasına yaslandı. Menaf da yanına gelerek arkasına yaslandıktan sonra "Kendimi çok yorgun hissediyorum." Dedi. Tamu, başını omzuna koyunca içini çekti. "İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyor Tam Tam. Sanki bütün enerjim çekildi birden."

"Kavgalar ve babanın sağlık durumu seni kötü etkiledi." Dedi Tamu "Gencer ile o kavgaya girmemeliydin."

Menaf "Sana küfretti. Abuk sabuk konuştu. Bir şey yapmadan duramazdım."

"Sana daha çok zararı oldu ama?"

Menaf "En azından sana bir şey olmadı." Tamu, başını kaldırıp gözlerinin içine bakınca Menaf da ona baktı. Birbirlerine gülümsedikten sonra yeniden kız başını oğlanın omzuna koydu ve arkadaşlarını seyretmeye başladılar.

KARACA

Üzerini değiştirmek için eve gittiği sırada Atıl'ı evlerinin önünde görmeyi beklemiyordu. "Selam." Dedi anahtarlarını çıkarırken "Burada ne işin var?"

Atıl, demirliklerden uzaklaşarak doğrulurken "Gelmeni bekliyordum" dedi "Aradım açmadın."

"Müsait değildim." Dedi Karaca. Bahçeye girip ana kapıya ulaştı. Anahtarı kilide sokarken "Sizinkiler havuz başında" dedi Atıl.

"Biliyorum. Dün akşam bahsetmişlerdi. Neden onlara katılmıyorsun?" Kapıyı açıp içeri girdiler. Anahtarı ceketinin cebine koyup, portmantoya asarken "Karaca neden böyle davranıyorsun?" diye sordu Atıl. Kız ayakkabılarını çıkarırken gülümseyerek ona baktı. "Nasıl davranıyorum?"

"Böyle. Umursamaz. Umurunda değilmiş gibi."

Ayakkabısının arkasına basarak ayaklarını içinden çıkardıktan sonra üzerindeki tişörtten kurtuldu. Mutfaktaki çamaşır makinesinin önüne attığı tişörte bakmadan salona geri döndü. "Diyelim ki öyle bu neden senin umurunda?"

"Karaca!" dedi Atıl.

Merdivenlerin başında durmasını işaret etti genç kız. "Orada dur bakalım yakışıklı." Dedi "Beni bir şekilde manipüle edip, kendinden uzaklaştırmaya çalışırken hiçbir sorun yok. Ama ben uzak durunca bu sorun oluyor öyle mi?"

Atıl "Ben öyle bir şey demedim."

Karaca "Haklısın. Sen hiçbir şey söylemiyorsun zaten. Bazen hissetmemi sağlıyorsun ama sadece bazen. Benden hastalıklıymışım gibi kaçıyorsun. İlgimi istemiyordun bende ilgimi çektim. Bu kadar dert etme bence."

Atıl "Gökhan mı ilgini çekiyor?"

Karaca, üst kata çıkmaktan vazgeçerek merdivenin basamağına oturdu. Dirseklerini dizlerine yaslayıp "Sana ne Atıl? He sana ne! Neden ilgileniyorsun? Neden umurunda?" diye sordu. Onun yeniden tereddüt ettiğini görünce gülümseyerek içini çekti. Sinirlenmeye başlıyordu artık. Dişlerini sıkarak ayağa kalktı. "Ne istediğine karar vermen gerekiyor." Dedi yukarı çıkarken "Aksi olmadıkça seninle konuşmak istemiyorum. Nefesimi tükettiğime değmiyorsun çünkü."

Odasına gidip üzerindeki pantolonu çıkardı. Yanakları kızarmış kalp atışları hızlanmıştı. Burnunu çekerek dolabına gidip bir kot şort ile beyaz bir tişört aldı. Evin kapısı ne açılmış ne de kapanmıştı. Anlaşılan hala aşağıdaydı. Üzerini hızlıca giyinip, nemden ağırlaşan saçlarını at kuyruğu yaparak aşağı indikten sonra Atıl'ı salonda bıraktığı yerde buldu. "Hadi gidelim." Dedi "Karnım acıktı."

Aralarındaki sorun ne olursa ya da kiminle ne sorunu varsa Karaca'nın içinde kin besleme gibi bir duygu yoktu. Sorunları bir kenara öteliyor, zamanı gelinceye dek o sırada ne yapması gerekiyorsa onu yapıyordu. Atıl'la dışarı çıktıklarında Ayşegül teyzesinin "Nefal nerede?" diye bağırdığını duydu.

"Kilid'de. Jibit'le gelecekler."

Ayşegül Hanım "Canım Safira ile Cesur'u da alıp gelin. Gelemediler daha." Deyince Karaca burnundan soluyarak "Belki sevişiyorlardır" dedi "Neden insanları rahat bırakmıyorsunuz ki?" Homurdanarak Safira'ların evine doğru yöneldi. Atıl yanında sesini çıkarmadan yürüyordu. "Git başımdan." Dese de onun inatla konuşmuyor olması daha çok sinirlenmesine neden oluyordu. Bahçeden geçip, açık mutfak kapısından içeri girdiler. "Safir!" diye seslenip salona girdiklerinde Cesur'u elinde kendi günlüğüyle şöminenin önünde dikilirken buldu.

"Onu nereden buldun?"

"Biri mi geldi?"

Başını kaldırdığında Safira ile göz göze geldiler. Laciverte dönen gözleri Cesur'un "Ne?" demesiyle daha da koyulaşırken Karaca "O defteri nereden buldun?" diye sordu.

Patır patır aşağı inen Safira, Cesur'un yanında bitince "Kitapların arasındaydı." Dedi "Neden?"

Karaca "O benim günlüğüm!" dedi dişlerini sıkarak. Önce defterine ardından da Safira'ya baktı.

Cesur başını iki yana salladı "Saçmalama." Dedi kaşlarını çatarak "Bu Safir'in. On beşinci yaş günümde bana okumam için hediye olarak verdi." Dediğinde Karaca kalp atışlarının sesinden, kulaklarının uğuldamasından konuşmaları idrak edemiyordu. Derin bir nefes alarak Safira'ya baktı. "O benim günlüğüm Cesur." Dedi "Sor ona!"

Başından parmak uçlarına kadar bir karıncalanma vardı. Bunun iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi olduğundan emin değildi. Başını sallayarak arkasını döndüğünde Safira peşinden geldi. Kolundan tutup durdurduğunda "Karaca." Dedi. Nefes nefeseydi, heyecandan, belki de korkudan gözleri irice açılmıştı.

"Her ne sorununuz varsa halledin. Yarın kefaret teşbihini de alıp Kilid'e gel. Orada konuşacağız." Dedikten sonra bir adım geriledi. Gülümseyerek "Teyzemler sizi bekliyor." Diye bağırdı "Açlıktan ölmeden önce yemeğe yetişseniz iyi olur, abla."

Koşarak kendisini havuza attığında çocukların gülerek attığı çığlıkları duydu suyun altından. Gözlerini açtığında, içlerini yakan klora rağmen durdu ve sanki mümkünmüş gibi suyun altında çığlık attı. Geçmiş zamana, bugüne, yarına. 

ARKADAŞKÇAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin