Bölüm 7

210 34 0
                                    


Bölüm 7

Kapının önündeki karları kürerken bir yandan da kaşlarını çatmıştı. Neden sevdiğini bildiği halde, üstelik sevgiliyken bir insan diğer yarısından kaçardı? Cesur, küreği her kara saplayışında Safira’ya kızgınlığını gösteremediğinden acısını zavallı kürekten ve itelediği karlardan çıkarıyordu. Her şey onun istediği gibiydi. Derdi neydi bu kızın?

“Kolay gelsin.” Diyerek yanına gelen İrem Yağmur’a baktı. “Hoş geldin. İnci, nerede?” diye sordu. Yağmur, omuzlarını silkince Cesur derin bir nefes alarak yapmakta olduğu işe devam etti. Yağmur da bir köşeye geçip, onu izlemeye başladı. “Cesur abi?” dedi en sonunda “Sana bir şey soracağım.”

Genç adam, ona döndü. “Dinliyorum.”

“Dün ablamın söylediklerini çok düşündüm. Şimdi biz de üniversiteye hazırlanıyoruz ya hani? Bu durumda siz de bizimle birlikte bazı şeylerden fedakarlık etmiş olmuyor musunuz?”

Cesur, elindeki küreği evin duvarına dayayıp İrem’in yanına gitti. “Bir ara ben de bunu çok düşündüm. Tıpkı Tamu gibi sürekli sorgulayıp durdum bir şeyleri ama sonra oluruna bıraktım. Çünkü doğru olan bu, ufaklık. Hiçbirimiz dışarıdaki insanlara bir açıklama borçlu değiliz. Ablan böyle konuşarak bizim birbirimizle düşman olmamızı istiyor.” Dedikten sonra İrem “Bunu neden yapıyor biliyorsun ama değil mi?” diye sordu.

Cesur, güldü. “Elbette biliyorum” dedi “Merak etme, ona hak ettiği dersi vereceğiz. Hepimiz.” Kız, kıkırdayarak gülerken “Bugün kar topu savaşı yok mu?” diye sordu. Cesur, bilmiyorum der gibi omuzlarını silkti “Henüz kimseden ses seda çıkmadı. Zaten karları da küremeye başladığımız için, annemlerin çıkmamıza izin vereceklerini sanmıyorum” dedi. İrem, içini çekerek başını salladı. Uyuyamayacak kadar dinç hissediyordu kendisini. Bu yüzden ayağa kalktı ve Cesur’u yanağından öptükten sonra “Eğer toplanırsanız beni de çağırın” dedi “Evde çok sıkılıyorum.”

Cesur “Tamam güzelim.” Dedi ve biraz olsun dağılan dikkatiyle kapının önünü güzelce temizledi.

***

Karaca, aynanın önünde saçlarını tarıyor bir yandan da Nefal’e laf yetiştiriyordu. “Şunun şurasında okulun bitmesine ne kaldı, kızım. Çok büyütüyorsun.” Nefal, külotlu çorabını giyiniyor, kaşlarını çatmış Karaca’ya cevap vermeye hazırlanıyordu. Odaya dalan Behrem “Safira evde değilmiş” dediğinde Karaca başını çevirip Nefal’e baktı “Yani bir şey demeyeyim istiyorum ama olmuyor. İnsanların arasında birbirimize ismimizle hitap ediyor olabiliriz ama lütfen ya! Bizden büyük olduğunuzu ne zaman kabulleneceksiniz acaba? Bunun nesi var şimdi?” diye sordu. Nefal, omuzlarını silkti “Bilmiyorum” dedi “Sessiz sedasız Cesur ile çıkmaya başladılar. O zamandan beri içine daha çok kapandı.”

Behrem, saçlarının uçlarını parmaklarının arasına dolarken “Öf gelmiyorsa gelmiyor” dedi “Keşke Aşil de burada olsaydı.” Kırmızıya boyadığı dudaklarını birbirine sürtüp dururken “Baban o duduşları öyle görürse dışarı çıkmamıza bok izin verir. Kızım niye sürüyorsun şunları evdeyken ya? Her zaman aynı boku yiyorsun!” diye bağırdı Nefal. Behrem, irkilse de cevap vermedi. Onun yerine yanaklarını şişirip “Riv riv! Ancak çemkir! Sürüceğim tabi! Hem yakışıyor, bak!” deyip aynayı öptüğünde Karaca “Hadi çıkalım” dedi “Şiştim burada.”

CADDE’ye gitmek için evden çıkarlarken bekledikleri gibi olmamış, kimseye yakalanmamışlardı.  Site görevlilerinin temizledikleri yolda ilerlerken Behrem “Bunu yaptığım için kendime sonradan çok kızacağımı biliyorum ama yapmazsam da benim küçük, güzel vicdanım hiç susmayacak.” Dediğinde Karaca “Tamam, git çağır” dedi. Behrem, koşturarak Anıl Amcasının evine gittiğinde kendilerini beklemekte olan araca doğru yürümeye başlayan Karaca ile Nefal, diğerlerinin kafede olduklarını öğrendikten sonra yerlerine geçip, beklemeye başladılar.

ARKADAŞKÇAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin