Bölüm 22

167 25 0
                                    

BÖLÜM 22

JİBİT

Tak tak!

Zeminde çıkan her sesin bir anlamı vardı. Gergin aynı zamanda hırsını alamadığı içinde sinirliydi. İşlerin sarpa sarmasının nedenini hala çözememişti ama aradığı şeyin gözlerinin önünde durduğunu da çok iyi biliyordu. Derin bir nefes alarak sol elinde tutmakta olduğu nemli bezi, diğer elinin üzerine sürdü. Ellerindeki bir insanın kanıydı. Eğer istediğini ona vermezse daha çok bulanacaktı. Başını çevirip yüzü, gözü kan içinde olan adama baktı. Okula neden geldiğini, neden özellikle kardeşleriyle ilgilendiğini öğrenememişti. Orospu çocuğunun tek yaptığı şey, kanlı dişlerini göstererek gülmesiydi ki bu da Jibit'in deli tarafını ayartıyordu. Odanın bir köşesinden kendisini seyreden Atıl'a baktı. O da sabırsızdı. Yok yere birini yok edemezlerdi ama bu gibi durumlarda bildikleri yoldan gitmek herkesin işine gelirdi.

Başını iki yana sallayarak "Bitir işini." Dedi. Canı sıkkındı. Daha gidip Diyar denen veletle uğraşacaktı. Burayı kuranlara saygısı vardı ama burayı Atıl ile birlikte yönetiyorlardı. Çocukluklarından beri birlikteydiler. Aileleri -özellikle de babası- birbirlerinden uzak durmaları konusunda baskıcı davranmaya çalışmış olsalar da hem Jibit hem de Atıl, Atıl'ın annesinden pek çok şey öğrenmişlerdi. Bıçağın parlayan tarafı gözüne ilişince kendisine geldi. Yeniden İbrahim denilen adama baktıktan sonra omzunu silkti. "Dışarıdayım." dedi. Atıl, harekete geçmişti. Jibit, kapıdan dışarı çıkmadan önce "Her şeyin çocuklarla ilgili olduğunu mu düşünüyorsun?" dediğini duydu adamın. Bıçağın keskin tarafının boğazında olduğunu unutmuş gibi bir hali vardı. Jibit, ona doğru döndü. "Sence öyle mi gözüküyorum?" dedi sorusuna soruyla karşılık vererek. İncecik bir çizgiden sızan kana takıldı bakışları. Jibit, normal hayatta adliye koridorlarında, o koridorların odasında pek çok insanın canını yakmıştı. Bir avukat olarak bu onun yapması gereken bir şeydi. Suçlulara, hadlerini bildirmek. Ama kendi hayatlarına döndüğündeyse... Hala temizlenmesi gereken pislikler vardı. Birileri en olmayacak şekilde insanların canlarını yakıyorken, kayıtsız kalamıyordu. Her iki şekilde de birilerinin radarına girdiğinden emindi. Adamla kısa bir süre bakıştılar. Eğer bir düşmanı varsa – ki olmasını çok isterdi doğrusu- kendisi için sevinir, onun içinse üzülürdü. Yeni bir oyun demekti çünkü bu onun için. Onu hedef alan kişiler içinse tuzak demekti. Çünkü Jibit'in genç bir kadın olması bir erkek için her zaman kolay lokma anlamıyla eş değerdi. Ama öyle değildi. Jibit, zekiydi. Güzeldi. Tek bir bakışıyla olayları çözmede, plan yapmada, intikam almakta ustaydı. Timsah gözyaşları dökebilirdi çünkü ruhunu uzun bir süre önce şeytana satmıştı. Bazen acımasızda olabiliyordu. İnsanların acılarını hissetmiyor, empati kurmuyordu. Bazense tam tersiydi. Jibit, her şeyden birazdı.

Adamın gözlerindeki şaşkınlığı da gördü sindirmekte zorlandığı öfkeyi de. Ölüme bu kadar yakın olan birinin vereceği tepkileri vermiyor oluşu, onun zaten bunun için eğitilmiş olduğunu gösteriyordu.

"Küçük bir iz olsun Atıl." Dedi adamın gözlerinin içine bakarak "Sonra onu nereden aldıysanız oraya bırakın."

Kapıdan dışarı çıkarken arkasından öğürmeye benzeyen bir ses geldi. Damar kesilmiş, kan dışarı fışkırmış, adamın hayatı birkaç dakikanın ardından sona erdirilmişti. Dişlerini sıktı. Sena karşıdan kendisine doğru geliyordu. Gözleriyle üzerini taradığı sırada "Adamın DNA eşleşmelerine bakmanızı istiyorum." Dedi. Durmadılar ve yürümeye devam ettiler. Bazen ona teyze demek hoşuna gitse de şu an çok gergindi. "Bakalım kimin nesiymiş."

Sena Hanım, suratını buruşturarak "Bunu o yaşıyorken de yapabilirdik." Dediğinde Jibit "Evet, tabi." Dedi "Ama eğlencesi olmazdı değil mi?" Durdu ve ona baktı. Kadının yüzünde yılların getirdiği bir yorgunluk vardı. Jibit, onun kadar zeki olabilmeyi isterdi. "Benden daha acımasız olduğun kesin." Diyen Sena'ya gülümsemek zorunda kaldığında kendi kendisine 'tahmin bile edemezsin' diye mırıldandı.

ARKADAŞKÇAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin