Bölüm 64

256 33 0
                                    


BÖLÜM 64

MİNEL KÜBRA

Çarşamba günkü balo için hazırlanmaya devam ederken bir yandan da Eren Kerim'i kendisiyle gelmesi için ikna etmeye çalışıyordu. Genç adamın takındığı tavır o kadar komikti ki Minel onu izlerken bazen gülmeden duramıyordu. Arkadaşlarının onun hakkında şüphelendiklerini bilse bile duygularına söz geçiremiyor, kendisini sürekli onun yanında buluyordu. Belki bu yanlıştı, belki de kalbi çok kırılacaktı ama içinden bir ses Eren Kerim'in düşündükleri -arkadaşlarının – gibi biri olmadığını söylüyordu. Ve Minel ilk defa içindeki sese kulak veriyordu. Ne olursa olsun, hislerine ve bu hislerin sahibine sahip çıkacaktı. Şimdi çimlerin üzerine yayılmış, yanlarında getirdikleri yiyecekleri afiyetle yerlerken bir yandan da konuşuyorlardı. Minel, elbisesinin eteklerini kalçasının altında toplamıştı. Eren Kerim, yanında getirmiş olduğu termosundan iki bardağa kahve boşaltıyordu.

"Arkadaşların benden hoşlanmadılar." Dediğinde Minel uzanarak alnına dökülen saçları okşadı. Adam gülümseyerek başını kaldırınca da "Onlar kendilerinden başka kimseden hoşlanmazlar ki? Ellerinden gelse dışarıya açılmaz, insanlarla konuşmazlar bile." Diye ekledi.

Minel'in açıklamasında ki bir şey Eren Kerim'i gülümsetti. Kızın heyecanının yüzüne, gözlerine bu denli yansımasına hala şaşırıyordu.

"Takım elbise zorunlu mu?" diye sorduğunda kız ciyaklayarak dizlerinin üzerine kalkmış, kollarını boynuna doladığında Eren Kerim'i neredeyse yere düşürmek üzereydi. Genç adam, kahkaha atarak bir eliyle kızın belinden tutarken diğeriyle termosu kendilerinden uzaklaştırdı.

"Sakin ol." Diyerek kızın yanağına bir öpücük kondururken Minel içini çekerek geriye çekildi. Gözleri parlar, yüzünde gülücükler açarken çok güzeldi. Adam elindeki termosu yere bıraktı. Parmağının ucuyla onu omzundan oturması için iterken Minel'in bir kaşı istemsizce havaya kalktı.

"Bizi yakmaya niyetin var mı?" diye soran Eren Kerim, kızın dudaklarını büzmesi üzerine uzandı ve dudaklarını tutarak sıktı.

Minel, ciyaklarken, bir eliyle eline vurup yerine oturdu. "Koparacaktın." Deyip dudaklarını ovaladıktan sonra Eren Kerim'in uzatmış olduğu kahveyi elinden alarak içini çekti. Sakinlikle kahvelerini yudumladıkları sırada "Evine yerleşebildin mi?" diye sordu Minel.

"Evet. Hala birkaç parça eksiğim var ama zamanla tamamlarım diye düşünüyorum. Gelip bakmak ister misin?"

Minel, gülümsedi. "İsterim." Dedi.

"Zor olacak." Dedi "Kirası biraz pahalı ama işe yakın en azından."

Minel "Babam işe göre ev tutulmaz der." Deyince Eren Kerim ona yandan bir bakış atıp "Doğru söylemiş ama bazen şartlar neyi gerektiriyorsa öyle davranırız." Dediğinde Minel "Bu da doğru." Diyerek gülümsedi.

"Geçen gün ailenle ilgili bir makale okudum." Dedi Eren Kerim. Minel, bacaklarını uzatarak çıplak ayaklarına baktı. "Öyle mi? Ne yazıyordu?" başını çevirip adama bakınca onun dudaklarını büzerek "Bilmiyorum. Sadece bazı sorunlara neden oldukları hakkında bir yazı yazılmıştı." Demesi üzerine önüne döndü. Güneş denizin üzerinde şaşaalı bir görüntü oluşturuyordu. Minel, gözlerini kısarak beklerken "Ne yazılmışsa odur." Dedi.

Eren Kerim "Efendim?"

"Sana ailemin kim olduklarından bahsettiğimde onların sana bir yerden tanıdık geleceğinden emindim zaten. Eh merak duyguna yenilip araştırman da çok normal."

Eren Kerim, yerinde dikleşti. "Kübra bak ben..."

"Beni dinler misin?" dedi genç kız doğrularak "Konuşmamı bitirmeme izin ver." Ofladı. Daha sonra "Senin yerinde ben olsaydım ben de aynısını yapardım. Ailemin sütten çıkmış ak kaşık olmadığının farkındayım ama her ne yazılmışsa, kim yazmışsa umurumda değil. Beni ben yapan kişiler, ailem. Onlar olmasaydı bende olmazdım ki şöyle bir düşününce, annemin en büyük hazineleri ben ve Kuzey'iz." Dönüp Eren Kerim'e baktı. Gülümsedi. "Sana kızmıyorum." Dedi. "Bazen soyadım ilerlememe engel oluyor. İnsanlar bizlere bakmalarını istemediğimiz şekillerde bakıyor. Bizi yalnızlaştırıyor ama bu artık umurumda değil." Dudaklarını birbirine bastırıp bir süre bekledikten sonra "Her akşam babamın eve sağ salim geliyor olması benim için yeterli." Genç adamla göz göze geldiklerinde onun dikkatle kendisini izlediğini görüp, gülümsedi. İçinde o bakışlara doğru haykıran bir kız vardı. 'Lütfen onları haklı çıkarma. Lütfen kalbimi kırma.' Ancak bakışları bambaşka şeyler fısıldıyordu. "Kendini hazır hissettiğinde seni ailemle tanıştırmayı çok isterim."

Önüne döndüğünde Eren Kerim'in yerinden kalktığını fark etti. Kımıldamadı. Adam yanına gelip, bir kolunu omzuna attığında ona yaslanarak derin bir nefes aldı. "Niyetim seni gücendirmek ya da üzmek değildi. Bunu asla yapmam." Diyen adama doğru "Asla, asla deme." Diye mırıldandı. "Yaşadığımız hayat çok garip. Bir gün beni üzersen bunu sana hatırlatırım."

Eren Kerim'in dudakları saçlarına dokundu. "Memnuniyetle." Dediğinde Minel içini çekerek ona daha çok sokuldu. "Her seferinde bir şeyler yemek için yola çıkarken nasıl oluyor da kendimizi böyle, sarmaş dolaş buluyoruz anlamıyorum."

"Ben biliyorum." Dedi Eren Kerim. "Söylememi ister misin?"

Minel'in burnu sızlarken gözlerini kapattı. "Şimdi değil." Dedi "Şimdilik sadece böyle durmak istiyorum. Olur mu?"

Eren Kerim sanki onun içinde kopan fırtınadan haberdardı. Onu kollarının arasına alırken "Sen nasıl istersen." Diye mırıldandı. Minel, gözlerinde akmayan yaşlarla gülümsedi.

CİHAN

Odasını toplamıştı. Kendisinden beklenmeyecek bir performans sergilemiş olsa da bu odada kalacağı günlerin sayılı olduğunun artık farkındaydı. Arkadaşlarını, ailesini, şakalarını ve şebekliklerini arkasında bırakacaktı. Yeni bir hayat yeni bir Cihan demekti ona göre. Asıl Cihan. İnsanlar iyi miydi yoksa iyi görünümlü kötüler miydi bilmiyordu? Gerçi yanında Berat da olacaktı ama bir yanlarının yalnız ve savunmasız olacağının farkındaydılar.

"Ne düşünüyorsun bakalım?"

Babası ellerini şortunun ceplerine sokmuş, kapısında dikilirken Cihan "Gideceğimiz yerde bir neyi beklediğini" dedi sakin bir şekilde. Babasının kendisini böyle görmesi demek, endişelenmeleri anlamına gelirdi çoğu zaman. Bu yüzden gülümseyerek ona döndüğünde "Yeni yerler, yeni insanlar. Eh bir de yeni kızlar." Diye ekledi. "İzmir'in kızları gerçekten güzel miymiş öğreneceğim." Demir Bey, gözlerini kısarak yüzüne bakmaya devam ederken "Sana inanmıyorum." Dedi.

Cihan, omuz silkti. "İstediğine inanmayı seç o halde." Diyerek önüne döndü ve "Bu kutuların aşağı inmesi gerek." Dedi.

"Hepsi kitap mı?"

Cihan "Birçoğu. Çoğunu okul kütüphanesine bıraktım. Şunlarda giymediğim, asla giymeyi düşünmediğim kıyafetler var." Dediğinde babası "Test kitaplarını aslında evde bırakabilirdin. Ceylin de yararlanırdı." Dedi.

Cihan "Ceylin'in çenesiyle uğraşamam. Zaten çoğu çözülmüş kitaplar baba, Ceylin istemezdi. Ben de istemiyorum zaten. Gidip alsın." Dediğinde babasının "Kardeşine iyi davran." Demesiyle suratını buruşturdu. "Baş belası." Diye homurdandı. Kademeli olarak babasıyla birlikte kutuları aşağı indirip geldiklerinde başı ağrımaya başlamıştı. Annesinin limonlu suyundan bir bardak içerken "Cihan." Diye seslenen babasına baktı.

"İyiyim." Dedi "Başım ağrıyor sadece."

"Takım elbisen kuru temizlemeden geldi." Diye bağıran annesinin sesiyle gözlerini kapatırken "Balo, sınav ve kep töreni. Vay be bir devir kapanıyor resmen." Diye homurdandı. Babasının yanına geldiğini, ensesini ovduğunu fark ettiğinde kaşlarını çattı. "Yağmur'u çağırmamı ister misin?" diye sorduğunda Cihan "Onu görünce fena oluyorum." Dedi.

"Neden?"

Cihan "Kep töreninden sonra babasıyla birlikte Amerika'ya gidecekler. Okul için. Saat farkı yüzünden görüşemeyeceğiz üstelik o, orada tek başına olacak."

Babası sesini çıkarmadı. Cihan, başını çevirip ona bakınca gülümsediğini görüp "Neden gülüyorsun?" diye sordu.

"Sende onlarla gitmek ister misin?" diye sordu Demir Bey.

Cihan "Ha?"

"Ha değil oğlum efendim diyeceksin."
Cihan "Cidden mi?"

Babası başını salladı. "Anıl'la konuşur, programlarını öğrenirim. Ona göre hareket ederiz." Dediğinde Cihan gülümseyerek babasına sarıldı. Demir Bey, kahkaha atarak onu kucakladığında Cihan içini çekiyordu.

Akşama doğru kuru temizlemeden gelen takım elbisesini dolabına asarken annesinin "Hadi yemeğe." Diye seslenmesiyle cep telefonunu alıp dışarı çıktı. Aşağı inerken kapının çalınmasıyla "Berat gelmiştir." Dedi "Ben bakarım."

Dudaklarında bir ıslık kapıyı açtığında karşısında gördüğü kişiyle şok oldu.

"Ben geldim!" diyen Ceylin, omzuna astığı çantayı yere bırakırken Cihan gözlerini devirerek kapıyı suratına kapattı. Salona girdiğinde annesi "Berat mıymış?" diye sordu. Yerine oturan Cihan "Hayır, kızınız gelmiş." Dediğinde hem annesi hem de babası önce birbirlerine ardından da kendisine bakınca omuz silkmiş "Orada kapının dışında bekliyor hala." Diyerek çatalını eline alıp salataya daldırdı.

"Aşk olsun Cihan," dedi annesi "Bir gün beni gerçekten öldüreceksin." Deyip kapıyı açmak için gittiğinde Cihan somurtmaya devam ediyordu. Ceylin'in sesini duyduğunda yüz hatları yumuşasa da o içeri girdiğinde somurtmaya devam etti.

"Kapıyı suratıma kapattın abi!" diye bağıran kız kardeşine şöyle bir bakınca "Yeşil sana yakışmış" dedi. Kızın kızaran yanakları daha da kızarırken "Baba ya!" diyerek ayağını yere vurdu.

"Sen abine bakma güzelim. Hadi ellerini yıkayıp da gel, yemek yiyelim." Diyen Demir Bey oğlunun ensesine vurup yerine geçti. Çok geçmeden Ceylin de aralarına katılırken genç kız bir dönem boyunca neler yaptıklarını, nasıl geçtiğini anlattı. "Aa bu arada Sümeyye'nin ailesi sizi de davet etti Cunda'ya. Çok güzel, şirin bir yazlıkları var." Dediğinde Demir Bey "Olur. Gideriz bir ara." Diyerek uzandı ve kızının burnunu sıktı. "Çok aradınız mı bu rengi cadı?" dediğinde Ceylin "Elimizde bir tek bu vardı. Hem yıkadıkça akıyor zaten." Deyip uzun saçlarını önüne aldığında dönüp annesine baktı. "Beni çok özledin değil mi annecim." Dediğinde Cihan onun taklidini yaparak masanın altından bacağına vurdu.

Babası "Cihan!" diye kızsa da çocuk "Bir de neden sevmiyorsun diyorsunuz. Şu hale bak! Pis muhalefet!"

Ceylin "Sensin o! Sinsi manyak!"

"Kıskanç! Sen yokken biz daha iyiydik bir kere!"
Ceylin "Hııı! Annem her gün yaptıklarını anlattı bir kere!"

Cihan, annesine dönüp bakınca "Beni sırtımdan mı vurdun Peyker? Hı? Beni, beni, beni!" diye homurdandı. Kız kardeşiyle babası kahkaha atınca çocuğun ağzı burnu yamuldu. Gülmemek için kendisini kasarken "Zaten bunun yerine yenisini yapıyorsunuz pişmek üzere. Bunu verin, yenisini sevelim." Dedi annesinin karnına elini koyarken.

"Ya abi ya!" diyen Ceylin'e dönüp bakınca çenesini havaya kaldırarak "Git bana kola getir." Dedi. Göz göze durdukları birkaç saniyenin ardından Ceylin omuzlarını düşürerek yerinden kalkıp, mutfağa gidince babası "E burada kola var oğlum." Dedi.

"O sıcak. Hem onu annem getirdi ben Ceylin getirsin istiyorum." Deyince başını çevirip, omzunun üzerinden arkasına baktı. Yemekten sonra dondurmalarını yerlerken, babası annesine meyve soyuyor bir yandan da haber seyrediyordu.

"Berat gelmeyecek miydi?" diye soran babasına bakıp "Ortak evde buluşacağız." Dediğinde haberlerde çıkan son dakika haberleriyle sustular. Âdem Heybetli'nin adının karıştığı bir baskından bahsediyorlardı. "Yüzlerce çocuk, dün sabah saatlerinde Karadeniz üzerinden Rusya'ya kaçırılmak üzereyken kurtarıldı."

"Ben bu adamı tanıyorum." Diyen Ceylin, babasının "Ünlü bir avukat." Demesi üzerine "Hayır, öyle değil. Bizim okula geldi. Hukuk paneli adı altında yüksek sınıflar bir seminer düzenlemişlerdi. Konuk olarak bu adam geldi. Benimle de çok ilgilendi." Ailesinin bakışları üzerine çevirilince kız "Neden öyle bakıyorsunuz?" diye sordu.

"Seninle nasıl ilgilendi Ceylin?" diye sorarak yanına gelen babası, ellerinden tutarken kız "Şey, adımı falan sordu. Hangi sınıfta olduğumu, kaça gittiğimi. Üniversitede ne okumak istediğimi falan. Eğer hukuk okuyacak olursam muhakkak yardım edeceğini falan söyledi. Ben de hatta gerek olmadığını, ailemde hukuk üzerine çalışan bir sürü kişi olduğunu söyledim. Nursu Hoca, ukalalık yaptığımı düşünüp bana kızsa da adam bir şey demedi. Sadece gülümsedi. Sonra sizleri sordu. Poyraz Amca'nın adını söyleyince, kendisini tanıdığını arkadaşlarının arasında Kılıç olarak düşmanlarının arasındaysa Köpekbalığı olarak anıldığını söyledi. Benimle sonra yeniden görüşeceğini söyleyip gitti." Deyince babasının omzunun üzerinden annesine bakmasıyla "Bir sorun mu var?" diye sordu.

"Başka bir şey sordu mu?"

Ceylin "İstismara uğrayan çocuklarla ilgili çalışmalar yaptıklarını hatta Kilid'in de bunun üzerine kurulup kurulmadığını sordu."

"Sen ne dedin?"

Ceylin "Hiçbir şey. Sadece temel eğitim aldığımı ama içeriğini bilmediğimi söyledim. Baba, neler oluyor?" diye sorunca Demir Bey "Yok bir şey güzelim." Diyerek ellerinden öptü "Yok bir şey." Yanına oturup, kollarını bedenine dolayarak derin bir nefes aldı. "Buradasın." Diye mırıldandı.

Cihan, kardeşinin elinden tuttuğunda kaşları çatılmıştı. Göz göze geldiklerinde Ceylin'in yüzü güldü. Kıkırdayarak babasının kollarından sıyrılarak üzerine atladığında Cihan kalçasını yere vurdu. "Kıçım." Diyerek yere düşerken bir yandan kardeşine bağırıyor diğer yandansa onu sımsıkı tutuyordu.

*

Ortak eve gittiklerinde Minel ile Nefal'i bir kutu dondurmanın başında buldular. "Vanilyalı mı o? İğrenç." Diyen Cihan yüzünü buruştururken "Ceylin gelmiş." Diyen Yağmur'a döndüler. Yağmur'un, Ceylin'e sarılmasını hazmedemeyen Cihan "Yeter! Bana da sarıl. Çekil sen." Diyerek kızı itekleyince Yağmur'la kucaklaşmış ardından "Kızım sen benim arkadaşımsın. Ne diye ona sarılıyorsun?" diye sordu.

Yağmur, gözlerini devirip gülümseyince Cihan da kardeşine bakarak "İyi tamam, tamam. Sana da sarılabilir. Oldu mu?" deyip onun koluna girmesine izin verdi.

Nefal "Saçların efsane olmuş Ceylin." Diyerek yanlarına geldiğinde kız "Ya istediğim gibi olmadı." Dedi "Komple sarıya boyayacaktık. Açmak lazım falan dediler, bende bu şipşak boyalardan kullandım. Bir önceki maviydi zaten." Deyip başını eğince diplerini gösterdi.

Nefal "Fena durmamış. Güzel."

"Kumral saçın üzerine her renk oluyor." Diyen Minel kızı kucaklarken "Ama ben yapamazdım orası ayrı." Diyerek geri çekildi.

"Enselerimi de kazıttım." Deyip Cihan'ın ciyaklamasına neden olurken uzun saçlarını havaya kaldırdı.

Nefal "Helal! Efsane olmuş."

"Ya sıcaktan bunalıyordum iyi oldu böyle. Hem ne bağırıyorsun abi ya! Herkes yaptırıyor." Deyip kızlarla bir köşeye geçerken fısıldadı. "Göbeğimi deldirdim." Dedi.

Yağmur ile Nefal kahkaha atınca Minel "Kızım sen hayırdır?" dedi "Biz seni oku diyerek uzaklara gönderdik, sen kız lisesinde asi mi oldun başımıza?"

Nefal "Uf" dedi "Yemin ederim, idolümsün. Acımadı mı ya?"

"Çok. İkinci gün pansuman yaparken bayılmışım ama kısa giyindiğim zaman efsane duruyor." Dediğinde Nefal "Salak." Diyerek kızı itekledi.

Ceylin "Senden gördüm."

Nefal "Ben göbeğimi deldirmedim bir kere?" deyince Ceylin "Kulakların yeterli" diyerek kıkırdadı.

Yağmur "İçimi ürperttiniz ya! Ne meraklısınız deldirmeye bir yerlerinizi." Dediğinde "Daha bunlar iyi günleri." Dedi Safira yanlarına geldiğinde "Üstleri deldirmeyi bırakıp aşağılara doğru indiklerinde göreceğim ben onları."

Ceylin ile göz göze geldiklerinde gülümsemesi genişledi. "Bunu söyleyeceğime inanmazdım ama taze bir kana gerçekten ihtiyacımız varmış, ufaklık. Hoş geldin." Dedi.

"Hoş buldum." Diyerek Safira'nın yanaklarından öpen Ceylin, akşamın tadını sohbet ederek, kahkaha atarak, şakalaşarak geçirdi. Geç saatlere doğru eve yürürlerken abisinin bir kolu omzundaydı. "Yağmur'un sendeki yeri çok ayrı değil mi?" diye sorduğunda Cihan "Öyle. Benim için hem sen gibi hem de paha biçilmez bir dost." Kafalarını tokuşturduklarında Ceylin "Yani beni seviyorsun?" diye sordu.

Cihan, gülerek ona bakınca "Beni çıldırtsan da yani seviyorum diyelim. Kardeşimsin sonuçta." Dediği sırada "Bana uzaylıların gerçek olmadığı söylenmişti." Diyen Berat'ın sesiyle sıçradılar. Kapının demirliğine yaslanmış, onları bekliyordu.

"Oğlum bu saatte ne işin var burada?" diyen Cihan, yanına doğru yürüdükleri sırada "Uzaylılar var mı tartışılır ama bu kız gerçek. Üstelik geçen ay saçlarını maviye boyamış."

"Hoş geldin, Ceylin." Diyen Berat, tebessüm ederek kızın saçlarına doğru uzandı. "Hande'nin bu renkte bir kafayla etrafımda dolaştığını hayal edemiyorum." Deyince Ceylin "Hande'nin zamanında bu renklerin yerini başka şeyler alacak merak etme." Diyerek çocuğu yanaklarından öptü. "Film mi izleyeceksiniz? Ne yapacaksınız?"

Berat, elindeki yıldız anahtarı gösterince "Maket mi?" diye sordu Ceylin "Bende yanınızda durabilir miyim?"

Cihan "Sen uyuyacak ve büyüyeceksin."

Berat "Bence de. Senin görmemen gereken bir şey bu hem."

"Abi lütfen."

Cihan "Hayır. Hadi koş, rüşvet olarak benim odamı teklif ediyorum." Deyince kızın gözleri parladı. Hem Cihan'ı hem de Berat'ı öptükten sonra iki çocukta kızın arkasından bakarak gülümsediler. Berat, Ceylin'in arkasından bakarken "Yemin ederim Hande saçlarını böyle boyatırsa döverim onu." Deyince Cihan "Dövülmüyor kardeşim." Dedi gülerek "Gözleri dolu emoji gibi bir bakıyorlar, kendini tokatlamakla yetiniyorsun." Gecenin bir yarısı kahkaha atarak garaja doğru yürüdüler.

**

Ertesi gün öğleye bir saat kala uyanmışlardı. Üstleri yağ ve kir içindeydi. Cihan "Yedek aküyü Doruk amcanın garajında bırakmıştım. Gidip alayım." Diyerek, dışarı çıktığında esniyordu. Annesi kendisine seslenince "yaşıyoruz. Sıkıntı yok." Diye bağırmış koşturarak Menaf'lara gitmişti. Behrem'i kapıdan çıkarken yakalayınca selam vermiş ancak kız yine domuz modunda olduğundan selamı karşılıksız kalmıştı. Evin etrafından dolanıp aküyü almak için garaja girerken "Nerede lan bu!" diye bağırdı.

"Neyi arıyorsun?" diye sordu Behrem de.

Cihan, ellerini beline koyarak "Geçen hafta buraya bir akü bırakmıştım. Yaklaşık şu boyutlarda." Dedi eliyle gösterip. "Yok. Baban almış olabilir mi?"

"Çöpe attım ben onu" dedi Behrem.

Cihan "Ne yaptın? Neden kızım manyak mısın?"

"Fazlalık yapıyordu? Allah Allah garajımızdan ne atıp atamayacağımızı sana mı soracağız?" deyip arkasını dönüp giderken Cihan, söylenerek peşinden gitti. Kapısını çarpıp çıktığı kapıdan çıkarken niyeti Behrem'in saçlarını cebindeki çakmakla yakmaktı. Yolunmuş tavuğa çevirecekti onu! "Behrem!" diye bağırdı. Kız onu duymayıp, yürümeye devam ederken az ileride Saruhan'ın beklediğini görüp durdu. Kucaklaştıkları sırada gözlerini kısan çocuk derin bir nefes alıp arkasına dönerken Doruk amcasının evden çıkmasıyla durup selam verdi.

"Behrem'i gördün mü Cihan?" diye soran adamın gözlerinin içine bakıp gülerken "Hemen şurada" dedi parmağıyla arkasında bir yeri gösterip. "Koruluğa giden yola doğru döndü."

"Sağ ol evlat" diyen Doruk Bey, omzunu sıkarak Behrem'in peşinden giderken Cihan "Beni zorlama." Diye mırıldandı. Berat'ın yanına giderken kıs kıs gülüyordu. 

ARKADAŞKÇAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin