Merhaba kuzular,
Yepyeni kitabımla karşınızdayım. Bu kitap için oldukça heyecanlıyım.
Günler süren kurgum sonunda yerine oturdu ve size sunulmaya hazır. Bu kitapta oldukça eğlenip, üzülüp, mutlu olacağımızı düşünüyorum. Umarım öyle olur.
Herkesin kendisinden bir parça bulacağından eminim.
İyi okumalar!
• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •
Uğultular artık kulaklarımı delmeye başlamıştı. İnsanların bir şeyler anlatma çabasını izledim bir süre. İletişim kurmaya bu kadar muhtaç olduğumuzun farkında mıydık acaba? Ya hiç konuşamasaydık, İletişim kuramasaydık? Bunların kıymetini bilmemiz gerektiğini bir kez daha anladım. Elimdeki salladığım kaleme baktım. Oldukça sıkılmıştım, dersin bittiğinin farkındaydım ama ayağa kalkmak istemiyordum. Nedense bir elim çenemin altında, diğeri kalemi sallarken daha iyi hissediyordum. İyi günler dilekleriyle sınıfın kapasından çıkan arkadaşlarıma baktım. Hepsinin üzerinde çeşit çeşit kalın montlar ve atkılar vardı. Bakışlarım kapının hemen yanındaki pencereye gitti, hava sonbahar için oldukça iyi duruyordu ama sonbaharın hafif esintisinin hakim olduğunu sallanan ağaç dallarından görebiliyordum. İç geçirdim. Sahipsiz biri için oldukça fazla özlediğim şey vardı. Gök yüzündeki beyaz bulutlar bugün yağmurun yağmayacağının habercisiydi. Bakışlarım halen açık penceredeyken koluma değen bir parmak olduğum yerde sıçramama neden oldu. Aslında korkak bir bünyem yoktu, sadece dalıp gitmenin mahmurluğu vardı.
"Ah pardon İnci, seni korkuttum mu?",
Alice'in gülümseyen yüzüne bakıp gülümsedim. Konuşmasındaki eski ingiliz aksanı, ben köklü bir aileden geliyorum diye bağırıyordu. Küçük bir öksürüp çıkarıp toparlandım. İngilizce konuşmak benim için her zaman zor oluyordu. Sanki hiç bir şey bilmiyormuşum gibi bir his asla kafamın içerisinden çıkmadı.
"Sorun değil dalmışım.", dedim.
Cümlelerim ağzımdan çıkmaya başladığında tekrar kendime güvendiğimi hissetmeye başladım. Zor değildi, konuşabiliyordum ama yinede hata yaparım diye bir tedirginlik yok değildi. Bu tedirginliğin lisedeki fransızca hocasının yanlış söylediğim bir kelimeden dolayı geçtiği dalga yüzünden kaldığını biliyordum. Bazı ufak şeyler kişinin hayatında büyük bir yere sahip olabiliyordu. Alice tekrar konuşmaya başladığında dikkatimi ona verdim. İngilizce aksanı bazı şeyleri anlamamda zorluk çıkarabiliyordu o yüzden tüm dikkatimle onu dinlemem gerekiyordu.
"Bara gidiyoruz, Mark'ın doğum gününü kutlayacağız, gelmek ister misin?",
Alice beklentiyle bana bakıyordu. Buraya ilk geldiğim zamandan beridir bana o kadar çok yardımcı olmuştu ki onu kırmak asla istemiyordum.
"Bilmiyorum ki...",
Mark ve arkadaşlarını tanırdım. Oldukça sempatik ve arkadaş canlısı insanlardı ve içme konusunda da oldukça yeteneklilerdi. Benim birinci bardağım onların sabah ayılmak için içtikler içkiydi. Bu yüzden birazda olsa çekiniyordum. En son birlikte gittiğimiz partide içirdikleri içkiler yüzünden soluğu hastanede almıştım. Alice tekrar koluma dokunduğunda gerçekten gelmemi isteyen bakışları vardı üzerimde.
"Hadi İnci, bizi bekliyorlar!",
Kapının önündeki kıkırdayıp konuşan gruba baktım. Kendi aralarındaki sohbette oldukça fazla odaklanmışa benziyorlardı. Grubun konuşması devam ederken Will'in bakışları bana döndü, sanırım gelmemi bekliyordu. Derin aldığım nefes kararımı son bir kez daha kontrol etmeme yardımcı oldu.