1 Ay Sonra
"İnci, artık kalkmalısın geç kalıyoruz!",
Ece'nin sesi odamın kapısının önünden gelince gözlerimi açtım. Komodinin üzerindeki saate baktığımda sabahın 8'i olduğunu gördüm. 9.30'da dersim başlayacaktı.
Hemen yataktan fırlayıp odamdaki lavaboya girdim. Üzerimdekilerden kurtulup duşa girmem sadece saniyelerimi almıştı.
Her ne kadar dünden kalma olsamda bugün için heyecanlıydım. Okuluma geri dönmüştüm. Arkadaşlarımı, hocalarımı göreceğim için mutluluktan uçuyormuşum gibi hissediyordum. Bu uzun zamandır beni mutlu eden tek şeydi. Okula geri dönmek yine eskisi gibi mutlu olabileceğimi düşündürüyordu. Sanki hiç birinci dönem yaşadıklarım başıma gelmemiş gibi.
Saçlarımın arasından akan su damlaları kaslarımın gevşemesinde yardımcı oluyordu. Göz kapaklarımı kapatıp, sıcak suyun yüzümden akıp gitmesi için kafamı eğmiştim.
Gözlerimin önünden silmeye çalıştığım ama silinmeyen sahneler tekrar geri gelmişti. Unutmak neden bu kadar zordu? Unutmak istemediğim anıların hepsi kayboluyorken, unutmak istediklerim niye halen duruyordu? Bu haksızlık değil miydi? Canımın acısını tekrar tekrar hissediyordum. Acı çekiyordum. Daha önce bir çok kez saçma bulduğumu söylediğim aşk acısını çekiyordum. Sanırım büyük konuşmuştum. Çünkü bunun başka bir açıklaması olamazdı.
Londra'da eşyalarımla birlikte kalbimi de bırakıp gelmiştim. Yarım kaldığımı, eksik olduğumu hissediyordum. Hem de 4 aydır tanıdığım bir adam için bu duyguları hissediyordum, ki onu da gerçek kişiliğini tanımamıştım. Ne kadar ironik bir durumdu. Elim boynuma gittiğinde İnci kolyemin olmayışıyla kalbim bir kez daha sızladı. Kalbimdeki yaraya bir yara daha açılmıştı. Annemin inci kolyesini kaybetmiştim. Geldiğim ilk günden beridir, yanımda taşıdığım sırt çantasının bakmadığım tek bir köşesi dahi kalmamıştı ama inci kolyem yoktu. Boynumdan asla çıkarmadığım kolyem artık yoktu.
Bugünlerde her şeyimi kaybetmeye o kadar alışmıştım ki, artık canımı yakmıyordu. Zaten en büyük iki şeyi kaybetmiştim. İnci kolyem ve Aras. Bundan daha fazlasını kaybedemezdim.
"İnci!!",
Başak'ın sesini duyduğumda musluğu kapattım. İlk günden geç kalamazdım.
Yarım saatten kısa bir sürede hazırlanmıştım. Kırmızı çiçekli gömleğimin kol düğmelerini ilikledim. Boynum inci kolyemsiz boş dursada bir kaç kolye taktım. Kolyenin zincirini hissetmek biraz olsun inci kolyemi kaybettiğimi unutturuyordu. Aynadan son kez kendimi süzüp, yatağımın üzerindeki kol çantamı ve bilgisayar çantamı alıp odamdan çıktım. Merdivenlerden inerken kızların sesini duyabiliyordum. Üçüde mutfaktaydı belli ki.
Gizem, "İnci'nin iyi olduğundan emin miyiz? Dün hüngür hüngür ağlaması beni mahvetti.",
Başak, "Benide ya. Gerçekten başına gelmeyen kalmamış bu kızın, nasıl başa çıkıyor her şeyle anlamıyorum.",