Telefonuma gelen fotoğrafa dikkatle baktım, bu benim kolyemdi. Bakışlarımı Aras'a çevirdiğimde bana bakıyordu. Ne yani onca zaman onunla mıydı?
"O bana ait! Geri ver!",
Yazıp attığım mesaja hemen cevap vermişti.
"Biraz beklemek zorundasın. Vermek için İstanbul'a gelmem lazım.",
Ne? İstanbul'a gelmek mi? Bu Aras değil miydi?
"Sen kimsin?",
Yazıp gönderdim. Aras değilse, kolyem kimdeydi?
"Will!",
Ah siktir! Lanet olasıca! Şerefsiz! Kolyemi mi çalmıştı? Öfkem artınca hemen ayaklandım.
Çınar, "Ne oldu? Nereye gidiyorsun?",
O kadar telaşla çıkmıştım ki, restoranda herkes bana bakmıştı. Umursamadan kendimi dışarıya attım. Will'in numarasını kaydedip hemen aramaya başladığımda ikinci çalışında açılmıştı.
"Sen nasıl bir psikopatsın!",
Bağırarak ingilizce konuştuğumda Çınar restorandan çıkıp yanıma gelmişti. Onu umursamadım. Şu an tek derdim kolyemi çalacak kadar adileşen Will'di.
"Ovv sakin ol güzellik.",
Bu adi bir de bana türkçe mesaj yazmıştı. Nasıl bir işsizdi.
"Ya sen benim kolyemi nasıl aldın?",
Çınar'ın arkasından restorandan Aras ve sarışın kız çıktığında arkamı döndüm. Bir de onlarla uğraşacak değildim.
"Ben almadım, okul dolabındaki atkının üzerinde çıktı.",
Dediğinde düşündüm. Okul dolabımı boşaltmamıştım ki. Kaçar gibi her şeyimi bırakıp gelmiştim.
"Sen türkçe yazmayı nerden öğrendin?",
Aklımdaki ikinci soruyu sorduğumda hemen cevaplamıştı.
"İstanbul'u görmek istediğimi söylemiştim ya işte bunun için bir kaç şey öğrenmeye çalıştım. Başarılı olmuş muyum?",
Will'i hiç inandırıcı bulmuyordum. Bir şeyler karıştırıyormuş gibi hissediyordum. Kolyemi bulduysa niye o kadar zaman beklemişti söylemek için?
"Sen kolyemi bulduğunu niye daha önce söylemedin?",
Son sorumuda sorduğumda onu da hemen cevaplamıştı.
"Dolabını bugün boşlattırdılar bana, o yüzden daha yeni buldum.",
Dediğinde bir şey diyemedim. Ya gerçekten böyleydi olay, ya da planına iyi çalışmıştı.
"Kolyenle birlikte yarın geleceğim, İstanbul'a.",
Kendimi kandırılmış gibi hissetmem normal miydi? Will'e güvenmiyordum. Nedeni bilmediğim bir tedirginlik vardı içimde.
"Bir sen kalmıştın zaten! Çağır Alex'i çağır, Alice'i çağır hepiniz gelin anasını satayım!",
Bu sefer türkçe konuştuğumda Will'den ses gelmemişti. Sanırım tükçesi buraya kadardı. Derin bir nefes alıp ingilizce konuşmaya devam ettim,
"Kolyemi kargoyada koyup yollaya bilirdin.",
"O zaman İstanbul'u göremeyecektim.",
Dediğinde bir şey diyemedim. Gelme diyemiyordum kolyem ondaydı, gel desem yüzünü göresim yoktu. Ayrıca başıma başka bir bela almak istemiyordum. Gözüm Çınar'a gidince gülümsedim.