9 Kasım 2010
Aaron Calhoun"Aklım almıyor! Nerede olabilir bu kız? Okul çıkışında hiç kimse onu görmemiş..."
"Sana dedim James! Onu daha yakındaki bir okula gönderelim diye defalarca tartıştık. Ya kızımızı kaçırdılarsa?"
Onların sahte gözyaşları ve üzüntülerini öylece izliyordum. Yüzlerindeki hayal kırıklığı bariz belli oluyordu. Ne yapacaklarını bilmiyorlar, polislerden haber beklemek dışında hiçbir şey gelmiyordu ellerinden. Ben ise öylece düşünüyordum.
Annem olacak kadın bana dönüp "Bir şeyler yap, Aaron. O senin kardeşin!" dediğinde alaylı bakışlarım onu buldu. Birkaç saniye onu aşağılarmış gibi yüzüne baktıktan sonra "Ne yapmamı istiyorsun Jenna? Umrumda dahi olmayan kızı sokak sokak aramamı mı?" diye sordum büyük bir ifadesizlikle.
Ona ismiyle hitap etmemi garipsediğini yüz ifadesinden rahatlıkla anlamıştım. Onlara yaklaşık 1 yıldır isimleriyle hitap ediyordum ama buna alışamadıkları her hâllerinden belli oluyordu. Umrumda değildi. Bana evlatları gibi davranmayan kişileri şu ana kadar aile olarak kabul etmem bile benim suçumdu. Neyse ki artık bunun farkına varabilmiştim.
Tam tahmin ettiğim gibi ikisinin de verecek herhangi bir cevabı olmamıştı söylediklerime. Salona sessizlik hakim olurken onların kıvranışlarını izliyordum. Jenna'nın gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş, James ise daha çok başka şeyleri düşünür gibiydi. Sürekli telefonlarını kontrol edip polislerden haber bekliyorlardı. Lakin o haber asla gelmeyecekti.
Çünkü Daphne'yi kaçırıp benim belirlediğim yere götürmesi için yıllardır aranan ama olay yerinde tek bir ipucu dahi bulundurmadığı için bir türlü yakalanmayan bir katille anlaşmıştım. Kendi başıma kaçırmaya çalışıp işimi riske atamazdım, öyle değil mi?
Bu durumda benlik bir şey kalmamıştı. Oturduğum yerden yavaşça kalkıp "Rezalet aile gösterinizden içim bunaldı. Gidiyorum ben," dedim ve salondan ayrılıp evin çıkışına doğru ilerledim. Ardımdan James'in bağırışları ile küfürlerini işitiyordum ama duymazlıktan gelmiştim. Onlarla işim şimdilik bitmişti nasıl olsa. Bir ara acı çekişlerini görmek için tekrardan uğrardım.
Evin kapısını çarpıp çıktıktan sonra kapının hemen önünde duran arabama ilerledim. Kendi evime gitmek için sabırsızlanıyordum. Çünkü evde beni bekleyen mükemmel bir sürpriz vardı. Onunla bundan sonra ne yapacağımı düşünüyordum...
🗝
Şehir merkezinden uzak, dağın bir başındaki evime geldiğimde acele etmeden indim arabadan. Bu evi birkaç ay önce yaptırmıştım ve inşaatıyla da birebir kendim ilgilenmiştim. Çünkü sıradan bir ev değildi burası. Benim istediğim gibi dizayn edilmişti. Özellikle de bazı odaları.
Pantolonumun cebinden evin anahtarını çıkardıktan sonra adımlarım evin kapısında durdu. Daha fazla oyalanmadan kapıyı açıp içeri girerken yüzümde istemsizce keyifli bir gülümseme yer edinmişti. Bunun sebebi ise bariz belliydi.
Adımlarımı salonun bir köşesindeki içkileri muhafaza ettiğim vitrine doğru yönelttim. Rastgele bir şişeyi alıp tek kişilik koltuklardan birisinde yerimi aldığımda elimdeki cam şişenin kapağını açtım ve kafama diktim içki şişesini. Bu fazlasıyla iyi gelmişti.
Bir süre öylece oturup ne yapacağımı düşündüm. Bu eve mutfakla ilgilenecek bir kadın almak şart olmuştu. Tabii bir de onunla ilgilenecekti. Ama bu kişi rahatlıkla güvenebileceğim birisi olmalıydı çünkü bu evde yapılacak şeyler sıradan şeyler değildi.
Çok fazla düşündüğümün kanısına vardıktan sonra ise oturduğum yerden ayaklanıp üst kata çıkan merdivenlerin alt boşluğundaki kapıya ilerledim. Dışarıdan gelen birisi burayı kolay kolay fark edemesin diye aşağıdaki bodruma inen kısmı merdiven boşluğuna yaptırmayı tercih etmiştim.
Kapının kulpunu aşağı indirdikten sonra etrafa koridor boyunca loş bir ışık saçan lambayı yaktım. Etrafın aydınlanmasıyla da duvardaki asılı duran anahtarları kolayca bulmuştum. Üzerinde 100'e kadar numaraların bulunduğu anahtarlığı elime aldığımda belirlediğim rakamlara sahip olan anahtarları diğerlerinden ayrıştırdım.
2195472...
Aşağı kata inen merdivenler sona erdiğinde hemen az ilerideki ilk engel olan demir kapının bulunduğu kısma geldim ve üzerindeki rakamlar sayesinde ayırt ettiğim anahtarlardan ilkiyle açtım ilk kapıyı. Bu şekilde demirliklerden oluşan 7 engelden ilkini başarıyla geride bırakmıştım.
Diğer anahtarlar ile de sırasıyla diğer kapıları açarken uzunca bir koridorun ardından asıl odaya ulaşabilmiştim. Duvarın içine oyulmuş ufak bir odanın içinde yatıyordu. Karanlıktan dolayı görüntüsünü ayırt edemiyordum ama kulağıma ilişen uykusundaki mırıltı seslerinden orada olduğunu anlayabiliyordum.
Uyandığında yaşayacağı hayal kırıklığını izlemek için sabırsızlanıyordum. Kaldığı yeraltındaki bu ufacık yerden bir daha asla çıkamayacağını fark edince ne yapacağını tahmin etmek zordu. Çünkü uyanır uyanmaz onu karşılayacak olan tek şey kalın demir parmaklıklar ve sadece yatağa sahip olan bu karanlık yerdi. Bir de ufak bir banyosu vardı ki bu da benim insafıma kalmıştı.
Ben duvardaki dijital alete belirlediğim şifreyi girmediğim sürece zemine gömülü olan kalın demir parmaklıkların açılması imkansız ötesi bir şeydi. Şifre girildiği an demir parmaklıklar yukarıya doğru açılacak, birkaç dakika içerisinde de otomatik olarak kendiliğinden kapanacaktı. Ufacık bir ihtimal de olsa ilk engelden kaçmayı başarsa bile açması gereken 7 engel daha vardı. Anahtarlar olmadan da asla geçemezdi bu engelleri.
Hoş, anahtarlar elinde olsa da onlarca anahtarın arasından kapıyı, benim belirlediğim numaralara göre açmak zorundaydı. Her kapının anahtar girişi ve her anahtar birbirinden farklıydı.
Daha fazla burada durmamın bir anlamı olmayacağı için az önce açtığım engelleri geri kilitleyip bodrum katından ayrıldım. En sonunda salona tekrardan döndüğümde merdiven boşluğundaki kapıyı da kilitledim. Sanki o hiç burada yokmuş gibi davranıp üst kata çıkan merdivenlere yönelttim adımlarımı.
Daphne'nin kaldığı bodrumdaki odaya bir sürü kamera bağlatmıştım. Böylece her hareketini kaçırmadan izleyebilecek, onun tepkilerine, yaptıklarına, her şeyine birebir şahit olacaktım. Tek fark yanında olmak yerine ekranlardan izleyecektim onu. Çünkü kendisini yalnız ve çaresiz hissetmesini istiyordum. Tıpkı benim hissettiğim gibi...
Onu kocaman ekrandan izleyebileceğim kamera odasının bulunduğu odaya geldiğimde hâlâ daha orada öylece uyuduğunu fark ettim. Artık uyanma saatinin geldiğini sanıyordum. Belki de ona ufak bir sürpriz yapıp uyanmasını sağlayabilirdim.
Mikrofonu kısa bir süre içersinde ayarladıktan sonra telefonumu çıkardım. Onu uyandırmak için bir müzik arıyordum. Aklıma ilk gelen müziği açıp telefonumu mikrofona yaklaştırdığımda müziğin sesi çoktan her yerde yankılanmaya başlamıştı. Gözlerimi kapatıp sözlere odaklandım.
Jenna'yı daha önce birkaç kez Daphne'ye bu müziği söyleyip öğretmeye çalışırken fark etmiştim. O günden sonra bazı gecelerde korktuğum zaman bu müziği açar, Daphne'nin yerine kendimi koyup sanki bana öğretiyormuş gibi hayaller kurardım.
"Gel buraya, küçük çocuk.
Seni uzaklara götüreceğim, büyülü bir diyara.
Gel buraya, küçük çocuk.
Oynama vakti geldi.
Burada, gölgelerden bahçemde.Takip et beni, tatlı çocuk.
Sana yolu göstereceğim, onca acının ve düşmanlığın arasından.
Ağlama, küçük çocuk.
Hayata göre tek yol bu:
Güzelliği ve arzuları öldürmek..."
(medya)Daphne yattığı yerden yavaşça doğrulurken nerede olduğunu anlamak ister gibi bir süre etrafı inceledi. Ben ise müziği kapatıp gözlerindeki korkuya odaklanarak vereceği tepkileri izlemeye başlamıştım. En sonunda yeterince izlediğimin kanısına vardığımda mikrofona uzandım ve bakışlarımı üzerinden çekmeyerek konuştum.
"Yeni hayatına merhaba de, Daphnecik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
man & monster
ChickLit[kısa süreliğine askıda] O bebeği kabullenebileceğini düşünmüştü. Belki üvey de olsa bir kardeşinin olması onu iyi hissettirecekti. Ama yaşanılanlardan sonra hayatını iğrenç bir hâle getirdiği için o bebeğe sadece nefret besleyecekti. Bunun tek soru...