4| KÂBUS

1.3K 80 214
                                    

5 Ocak 2013
Aaron Calhoun

Deli gibi koşuyordum. Peşimde de Daphne'yi sürüklüyordum. Ormanlık alandaki ağaçlar gitgide yoğunlaşırken arkamdan bağıran anneme aldırış etmemeye çalışıyordum. Nafile bir çaba içerisindeydim ama yapacak daha iyi bir şeyim yoktu.

"Aaron buraya gel, oğlum! Kaçma bizden."

"Hayır! Uzak durun benden. Onu benden almaya geldiniz, biliyorum."

"Onu götürmeye geldik, Aaron. Eskisi gibi bir aile olabiliriz. İstediğin de bu değil miydi, evlat? Kaldığımız yerden hayatımıza devam ederiz. Daphne olmadan..."

Babamın sözleriyle adımlarımı yavaşlatıp durdum. Daphne'yi arkama alırken bana doğru yaklaşan annemle babama bakıyordum. Ciddi olup olmadıklarını anlamak için.

"Onu götürün. Ne olur onu ailemizden uzak tutun! Tamam mı baba? Bana da bir sürü şarkılar, ninniler öğret. Tamam mı anne?"

"Yeter ki onu bize ver, Aaron. Her şey çok güzel olacak. Güven bize."

Arkamdaki hıçkırıklar içersinde ağlayan Daphne'ye bir bakış attım. Hâlâ daha kararsız bir şekilde düşünürken babam bana gitgide yaklaşarak "Hadi evlat. Daphne'yi bize ver," diye konuştu gülümseyerek.

Ona güvenip Daphne'nin sıkı sıkı tuttuğum kolunu bıraktım. Daphne benim bırakmamı fırsat bilip koşarak babama doğru ilerlerken "Artık bir aile olacağız, değil mi?" diye sordum heyecanla.

Annem birden yüz ifadesini değiştirip "Ne saçmalıyorsun sen? Kafayı yemişsin!" diye bağırdığında kaşlarım hayal kırıklığıyla çatıldı. Daphne'nin elinden tutup hızla geldikleri yerden geri dönerlerken arkalarından bağırmakla yetiniyor, hiçbir türlü hareket edemiyordum.

"Hayır! Aile olacağımızı söylediniz. Her şeyin güzel olacağını söylediniz. Buraya gelin! Ben size inandım. Anne, baba ne olur buraya gelin..."

"Hayır, hayır, hayır!"

Gözlerimi birden açtığımda korkulu bakışlarımı etrafta gezdirdim. Neyse ki bu da diğerleri gibi aptal bir rüyaydı. Gördüğüm kâbusun etkisiyle akan gözyaşlarımı elimin tersiyle silip yattığım yataktan ayaklandım. Haftalardır bu ve benzeri kâbuslar görmekten uykumu doğru düzgün alamıyordum. Alışmıştım artık bu duruma.

Üzerimdeki tişörtü çıkarıp rastgele bir yere bırakırken banyoya yönelttim adımlarımı. Üzerimdeki geri kalan kıyafetleri de çıkardıktan sonra duşakabine girdim. Soğuk suyu açıp bir süre suyun beni ıslatmasına izin verdim. Hiçbir şeye kafa yormadan, öylece.

Yaklaşık bir 10 dakikanın ardından belime sardığım havluyla ayrıldım banyodan. Kıyafet dolabından siyah bir eşofman altıyla rastgele bir tişört aldım. Kıyafetleri oyalanmadan giydim ve komodinin üzerindeki telefonumu alıp cebime attım. Odanın kapısına doğru ilerlerken nemli saçlarımı elimle gelişigüzel şekillendirdim.

Odadan ayrıldığımda hemen birkaç adım ötemdeki merdivenleri hızlı hızlı indim. Salona gelir gelmez en güvendiğim çalışanlarımdan olan Sam karşılamıştı beni. Elindeki poşeti bana uzatırken "İstediğiniz şeyleri aldım, efendim," dedi. Onu başımla onayladım.

Uzanıp poşeti elinden aldığımda Sam de ayrılmıştı yanımdan. Poşetin içindeki hap kutularını kontrol edip herhangi eksik bir şey var mı diye baktım. Tam da istediğim gibiydi. Her şey tamdı.

Adımlarımı mutfağa yönelttim. Mutfakta yemeklerle uğraşan yaşlı kadına aldırış etmeden içeri girdiğimde "Buyur oğlum. İstediğin bir şey mi vardı?" diye sormuştu. Ona olumsuz anlamda kafamı sallayarak cevap verdim. Elimdeki ilaç poşetini tezgaha boşaltırken raflardan birinden tabak aldım. Diğer geri kalan hapları da buzdolabına yerleştirdim.

"Bundan sonra Daphne'nin yemeklerine bu haplardan da ekleyeceksin, teyze. Tamam mı?"

"Peki. Ama bir zararı dokunmasın kıza?"

"Götürdüğün yemeklerin çoğunu yemediğini fark ettim. Sadece iştahını açması için birkaç hap."

Yalan söylemiştim. Yaşlı kadına söylediğim kaçıncı yalandı, bilmiyordum. İstediğim tek şey gerçekleri olabildiğince az bilmesiydi. Daphne'yi 3 yıldır orada tuttuğumu biliyor olabilirdi ama karşılığında ben de ona bir şeyler veriyordum. Mesela tekerlekli sandalyeye mahkum olan torununu en iyi şartlarda tedavi ettirmem gibi.

Yaşlı kadın güvenliklerin yiyeceği yemekleri hazırlamaya devam ederken ben de ayarladığım hapları toz hâline getirmekle uğraştım. Böylece yemeklerin içinde ne olduğunu bilmeden yiyecekti. En azından ben öyle umuyordum.

Yemekleri yedikten kısa bir süre sonra kendisini çok iyi hissedecek, 2 saatin ardından ise büyük bir çaresizlik arasında yaşamaya devam edecekti. Ta ki bir sonraki yemek vaktine kadar. Bu döngü bu şekilde devam edecekti. Bağımlısı hâline gelecek ve bana daha fazlasını vermem için yalvaracaktı. Benim de istediğim buydu zaten: Bu hapların zamanla onun sonunu getirmesi...

Tabağı tezgahın oraya bırakıp mutfaktan ayrıldım. Teyze geri kalanını hallederdi. Ben de kamera odasından onları izlerdim. Tıpkı şu an yapacağım gibi.

Adımlarım kamera odasının önünde durduğunda fazla vakit kaybetmeden içeri girdim. Bakışlarım anında büyük ekrana kayarken Daphne'nin kameralara arkası dönük uyuduğunu fark ettim. O ufacık yerde başka yapabileceği bir şey de yoktu zaten. Gün boyunca yatıyor, sadece yemeğini yemek için çıkıyordu yataktan.

Yaklaşık 3 yıldır oradan dışarıya adımını atmamıştı. Bu geçen süre zarfında ondan beklediğim tepkiyi alamamıştım. Çünkü sadece sessiz kalıyor, gerekli olmadıktan sonra konuşmuyordu. Odadaki kameraları fark ettiğinden beridir teyzeye bir şey söyleyeceği zaman fısıldayarak söylüyor, kameradan olabildiğince kaçıyordu.

İlk geldiği günden sonra bir daha yanına inmemiştim. Varlığımı hatırladığını bile sanmıyordum. Yanına gitmeyi şu anlık düşünmüyordum çünkü onun hakkındaki duygularımın değişmesini istemiyordum. Ona acımak istemiyordum. Ona sadece nefret duygusu beslemek istiyordum. Ondan nefret etmek zorundaydım.

Ne kadar süre onu öylece izlediğimi bilmiyordum ama bir anda yönünü kameralara dönmesiyle iyice yaklaştım televizyon ekranına. Uyanık olmasına rağmen gözleri kapalıydı ve kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Bunu hareket eden dudaklarından anlayabiliyordum.

Televizyon ekranının sesini yükseltip onu dinlemeye çalıştım. Bir şarkı mırıldanıyordu. Sanırım Jenna öğretmişti. Sesinin titreyişinden korktuğunu anlayabiliyordum. Bir süre devam etti şarkıyı mırıldanmaya. Bitirdiğinde ise bodrum katında derin bir sessizlik oluştu. Ardından "Anneciğim, neredesiniz? Sizi çok özledim," dedi ağlamaklı gibi çıkan sesiyle.

Tekrardan bir şarkı mırıldanmaya başlamıştı lakin bu sefer kısa sürmüştü. Demirliklerin açılma sesiyle gözlerini aniden açtığında birkaç saniye öylece etrafa göz gezdirdi. İçeriye giren teyze kameraların görüş açısına girdiğinde Daphne onu görür görmez rahatlamıştı. Bunu gevşeyen yüz ifadesinden anlamıştım.

Teyze yemek tepsisini komodine bırakıp Daphne'ye bir şeyler sorduğunda Daphne ağlamaya başlamıştı. Teyze yanına gidip ona sarılırken ben gözlerimi devirmiştim. Bu kadın çok çabuk kanıyordu bu tür şeylere. Daphne'yi tanımıyordu bile. Belki de Daphne ona kötü niyetle yaklaşıyordu. Aklından geçenleri bilemezdi.

Daha fazla bu saçmalığa katlanamayıp kamera odasından ayrıldım. Hemen üst kattaki kendi odama geldiğimde yerdeki dün geceden kalan içki şişelerinden birisini elime aldım. Odanın balkonuna çıkıp dağ manzarasını izlerken soğuk havayla anlık olarak titremiştim.

Uykum vardı, bunu hissedebiliyordum. Gece uykumu alamadığım için yorgundum. Uyuyamayacağımı biliyordum ama sarhoş olursam bir ihtimal sızıp kalabilirdim. Aksi takdirde kendiliğinden uyuyamayacaktım. Çünkü buna ne kâbuslar, ne de ailem bir türlü izin vermiyordu...

man & monsterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin