Aaron Calhoun,
GünümüzYine saatlerdir kendimi kaybetmiş, kamera odasından Daphne'yi izlemeye dalmıştım. Bunu bu aralar o kadar sık yapar bir hâle gelmiştim ki gün içinde yaptığım hiçbir şeye artık tamamen odaklanamamaya başlamıştım. İlla bir yerden düşünceler aklıma akın ediyor, kendimi en sonunda yine onu düşünürken buluyordum.
Her dakika ne yaptığına bakmak, ondan bir tepki görmek istiyordum artık. Ona 10 yıldır yaptığım bu işkencenin bir sonuç bulmasını bekliyordum. Ama lanet olsun ki o sadece sessiz kalıyor, her şeye boyun eğiyordu!
Derin bir nefes alıp aklımı meşgul eden şeyleri yok etmeye çalıştım. Bakışlarım tekrardan kocaman ekranı bulduğunda izlemeye devam ettim onu. Sırtı kameralara dönük bir şekilde yatağın üzerinde oturuyordu. Gözünün önüne gelen sarı saçlarını sürekli geriye atarken tüm odağını elindeki kitaba yöneltmişti. Son birkaç yıldır onun aklını meşgul eden tek şey bu kitaplardı.
Zamanla kendisini kaybetmeye başladığına şahit olmuştum. Gün boyu deli gibi sayıklıyor, geceleri uyumak yerine sabaha kadar daracık odada dolaşır hâle gelmişti. Bunların olmasında ona verdiğim hapların da etkisi vardı ama istemediğim birkaç davranış daha sergileyince aklını başka şeylerle meşgul etmesinin kanısına varmıştım.
Ondan beklediğim tepki, tüm bunların dışında, teyzeye kırıcı cümleler kurmaya başlaması ya da hiçbir suçu olmamasına rağmen ondan nefret etmesi değildi. Üzerinden birkaç saat geçince de pişmanlık içinde kıvranarak teyzeden özür diliyor, neden bu şekilde davrandığını bilmediğini dile getirmeye başlıyordu.
Bu döngü bir süre daha böyle devam edince ben de tek çözüm yolu olarak aklını başka şeylere yöneltmesini ve bir amaç edinmesini istemiştim. Bu yüzden ufak bir kitaplık oluşturmuştum kaldığı yere. Görünüşe bakılırsa da bu durum ona oldukça iyi gelmişti.
Lakin okuduğu kitapların içersinde sıkıntılı herhangi bir şey olmadığından emin olduktan sonra onun da okumasına imkan tanımıştım. Aksi takdirde aklında kaçma isteği uyandıracak ya da kendisine zarar vermeye kalkacak herhangi bir harekete kalkışabilirdi. Bunun olmasını istemiyordum. Çünkü ona asıl zarar verecek olan kişi bendim, öyle olmalıydım.
Bir süre daha onu izledikten sonra artık buna bir son vermeye karar verip kamera odasından ayrıldım. Koridorun sonundaki çalışma odama doğru ilerlerken aklımdan onunla bundan sonra nasıl başa çıkacağımı geçirmeden edemiyordum. O artık buraya ilk geldiğindeki küçük Daphne değil, 20 yaşında bir kadın olmuştu.
On yıldır orada hapis kalmıştı. Bu sayede onun büyümesine en yakından şahit olmuş tek kişi ben olmuştum. Şu an kontrolü bir şekilde sağlayabiliyordum ama biraz daha zaman geçince onunla başa çıkmak daha da zorlaşacak, nereye kadar bu şekilde devam edeceğimi bilemez bir hâle gelecektim. Bunu tahmin edebiliyordum.
Çünkü Daphne artık kahkahalar içersinde bahçede koşuşturan o küçük çocuk değildi. Çocukluğu ve gençliği elinden alınmış, hayatı yıllar boyunca yer altındaki ufacık bir odada harcanmış, her şeyden habersiz yaşayan bir kızdı...
🗝
Bir anda odanın kapısı sert bir şekilde açıldığında içeriye giren Sam'e sinirli bir bakış gönderdim. Daha ben sormadan "Efendim, Daphne Hanım kendisini banyoya kilitledi ve ne kadar uğraştıysak dışarıya çıkmıyor. Teyze içeriden kırılma seslerinin geldiğini söylüyor, size haber vermemiz gerektiğini düşündüm," diye aceleyle açıklama yaptığında hızla oturduğum yerden ayaklandım.
"Doktora haber verin, çabuk buraya gelsin!"
Sam başıyla onaylayıp yanımdan ayrılırken kamera odasına doğru ilerlemeye başlamıştım. Odadan içeriye girer girmez kulağıma ilişen çığlık sesleriyle yüzümü buruşturmama engel olamamıştım. Teyze dışarıya çıkması için ona bir şeyler söylüyordu ama onun dinlemediği bariz belliydi. Hoş, dinlese bile kendi bağırışlarından bir şeyler duyacakmış gibi durmuyordu.
Birden ne olmuştu da bu hâle gelmişti düşünmeden edemiyordum. Şimdilik doktorun gelmesini beklemekten başka bir çare yoktu. Televizyon ekranına boş boş bakmaya son verip odanın girişinde bekleyen Sam'e "Teyzeye daha fazla orada kalmamasını söyle. Ona zarar verebilir. Çığırsın dursun kendi kendine," dedim. Onun herhangi bir cevap vermesini beklemeden de ayrıldım oradan.
Geri çalışma odama döndüğümde masaya yerleşip kaldığım yerden devam ettim çalışmaya. Akşama kadar incelemem gereken çok fazla belge vardı. Doktor geldikten sonra neler olup bittiğinden haberim olurdu zaten. Beklememi gerektirecek bir durum yoktu ortada.
Yaklaşık 1 saat kadar aklımı işlerle meşgul etmemin ardından odamın kapısı çalınmış, teyze doktorun benimle görüşmek istediğini söylemişti. Ardından da içeriye ürkek bir şekilde 40'lı yaşlarındaki kadın girmişti.
Ona elimle oturması için karşıdaki deri koltukları gösterirken masamın üzerindeki dağınıklığı elimle gelişigüzel topladım. O arada da "Sizi dinliyorum," demiştim doktora bakma gereği duymadan. Doktorun sıkıntılı bir nefes aldığını işitince ciddi bir şey olduğunu anlamıştım.
"Bakın, sizinle açık konuşacağım. Daphne Hanım yaşadığı ruhsal travmalar sonucu ağır bir stres altına girmiş ve beyni sadece hatırlamak istediği şeyleri bilinçaltında tutuyor. En son ne hatırladığını öğrenmeye çalıştım ama benimle paylaşmak istemediğini söyledi. Bir tür hafıza kaybı yaşadığı bariz belli. Aklındaki boşlukları ise anlık krizler geçirerek dışarıya atmaya çalışıyor. Aynı bugün yaşandığı gibi."
"Ne zamana atlatır?"
"Bu hafıza kaybının süresi, stresin derecesine bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Lakin Daphne Hanım'ın durumu kalıcı bir durummuş gibi gözüküyor. Ona ne verdiniz ya da ne yaptınız bilmiyorum, sadece bundan sonra o şeyi yapmaya bir son verin. Bu yoğun stres hâlinden kurtulması için birkaç tane sakinleştirici verece-"
Bu kadarının yeterli olduğunu anlayıp "Gerek yok. Artık gidebilirsiniz," dedim. Doktor birkaç saniye yüzüme dik dik baktı. Ardından itiraz etme gereği duymadan oturduğu yerden ayaklandı. "Pekâlâ, muayene ücretini gün sonuna kadar hesabıma yatırırsınız."
Kadın arkasını dönüp odadan çıkarken "Doktor!" diye seslendim ona. Kadın tam kapıdan çıkacakken duraksayınca "Bu olanlardan birisinin haberi olursa..." diye tehditkâr bir şekilde konuştum. Kadının korkmasına yetecek bir sürenin ardından "Olmasın doktor," dedim. Kadın hızlıca onaylayıp odayı terk ettiğinde sıkıntılı bir nefes aldım.
Doktorun gitmesinin ardından bir süre daha çalışma odasında kalıp düşünmeye başladım. Hafızasını kaybetmesi işime gelmemişti. Hem de hiç. Ben ona unutamayacağı bir acı yaşatmaya çalışırken hafızasını kaybetmesiyle bir anda boşa gitmişti sanki tüm çabam. Şimdi de yaşanan bu olumsuz şeyleri kendi lehime nasıl kullanabileceğimi bulmam gerekiyordu.
Belki de güvenini kazanıp onu sokağa bırakır, kendi başına hayatta kalmaya çalışmasını izlerdim. O benim oyuncağımdı ve ben ondan kolay kolay vazgeçmeyi düşünmüyordum. Ta ki sıkılana kadar.
Oturduğum yerden ayaklanıp odadan çıktım. Hızlı adımlarla merdivenleri inerken çok geçmeden salona ulaşmıştım. Bodrum katına ulaşan kapıya ilerlediğimde şu an aklımdan geçen tek şey onu görmek istediğimdi. Ne durumda olduğunu bilmeliydim. Hafızasını gerçekten kaybettiğinden emin olmalıydım ve ona göre oyunuma başlamalıydım...
🗝
okunma sayılarının düşüklüğü beni bölüm yazmaya pek teşvik etmiyordu ama dayanamadım yine yeni bölüm yazdım :) umarım bölümü beğenmişsinizdir♡
kitabı ilk defa okuyanlar için kitap anlaşılır gidiyor, değil mi? ben öyle eski kurguya bağlı bir şekilde yazıyorum ama yine de aklıma takıldığı için size sormak istedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
man & monster
ChickLit[kısa süreliğine askıda] O bebeği kabullenebileceğini düşünmüştü. Belki üvey de olsa bir kardeşinin olması onu iyi hissettirecekti. Ama yaşanılanlardan sonra hayatını iğrenç bir hâle getirdiği için o bebeğe sadece nefret besleyecekti. Bunun tek soru...