Aaron Calhoun
Gördüğüm kâbusla gözlerimi aniden araladığımda ilk birkaç saniye neler olduğunu idrak edemeyip bakışlarımı etrafta gezdirdim. Bir süre öylece bekledikten sonra rüyanın etkisinden kurtulmuştum. Yattığım yerden kalkıp hızlı adımlarla banyoya ilerledim.
Ufak bir duşun ardından dün kuru temizlemeden gelen takım elbisemi üzerime geçirdim. Kıyafet odasından üzerimdeki siyah takım elbiseye uygun saat ve ayakkabı seçip ayrıldım odadan.
Merdivenlerin olduğu kısma geldiğimde hızlı hızlı indim basamakları. Aşağıya iner inmez ise beni hazırlanmış bir kahvaltı masası karşılamıştı. Mutfaktan elindeki tabakla gelen teyzeyi gördüğümde burnuma ilişen kokuların sebebini anlamıştım.
Teyze beni fark edince yüzüne geniş bir gülümseme yerleştirerek "Sana en sevdiğin çöreklerden hazırladım, oğlum," demişti. Son söylediği kelime içimde bir yerlerin acımasına sebep olurken duygularımı görmezden gelip konuştum.
"Çıkmam gerekiyor teyze. Bugün gün boyu şirkette olacağım, akşam yemek hazırlamana gerek yok."
Beni başıyla onayladığında ben de daha fazla oyalanmadan kapıya doğru ilerledim. Dışarı adımımı attığımda hâli hazırda bekleyen şoför beni görüp arabanın kapısını açmıştı. Arabanın arka koltuğunda yerimi alırken şoför de çoktan sürücü koltuğuna yerleşmiş, evin bahçesinden ayrılmıştı. Benden herhangi bir komut almayı beklerken "Şirkete," diyip oturduğum yerde yayıldım.
Bugün Daphne'nin kuaförü gelecekti. İki haftada bir belirlediğim kişiler gelip onun tüm bakımıyla ilgileniyorlardı. Ben de uğraşmak istemediğim için Sam'e gerekli oldukça ilgilenmesini söylemiştim. Çünkü istediğim şeyden sonra Daphne'nin pek de rahat durmayacağından emindim.
Gelecek olan kuaförlerden onun saçını kesmelerini istemiştim. Saçlarının uzun olmasını istemiyordum. Ona fazla yakışıyordu ve öyle olmaması gerekiyordu. Onu oraya kapattığımdan beri kestirmediği sarı saçlarının artık kısaltılması gerektiğini düşünüyordum.
Aklımı kurcalayan şeylerden sıyrılıp bakışlarımı pencereden dışarıya çevirdim. Parmaklarımla dizime vurarak ritim tutarken beynimi başka şeylerle meşgul etmeye çalışıyordum.
🗝
Daphne Madeleine
"Hayır, istemiyorum! Lütfen uzak durur musunuz benden? Teyze, bir şey söyle..."
Beklentiyle yaşlı kadına bakarken elindeki makası bana doğru tutan kadın "Üzgünüm, Aaron Bey'den aldığımız emir bu yönde," diye mırıldandı bezgin bir şekilde. Odanın en köşesine ilerlememe rağmen üzerime doğru geliyorlardı ve ben onlara nasıl engel olabileceğimi bilmiyordum.
"İzin ver kızım. İşlerini yapsınlar."
Teyze üzgün bir şekilde konuştuğunda sesindeki tınıdan başka çarem olmadığını anlamıştım. Saçlarımı kestirmek istemiyordum. Onları olduğu hâlde beğeniyordum.
Benim itirazlarıma tanık olan kapıdaki kalıplı adam içeriye girdiğinde "Bir sorun mu var Daphne Hanım?" demişti hafif sert çıkan sesiyle. Beni korkutmaya çalışmış, başarmıştı da. Ona hiçbir cevap veremeyip kafamı sağa sola salladım. Benim istememem hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Bunun farkına varmıştım.
İstemeye istemeye adımlarımı odaya getirdikleri siyah tahta sandalyenin oraya yönelttim. Ellerimi son kez saçlarımda gezdirip sandalyede yerimi aldım. Kafamı önüme eğip ellerimi kucağımda birleştirdim ve bir an önce işlerini hâlledip gitmelerini bekledim.
Teyze daha fazla yanımızda kalmak istememiş olacak ki ayrılmıştı buradan. Sadece demirliklerin ardındaki arkası dönük adam ile birkaç tane kadın kalmıştı içeride.
Kadınlar saçımla ilgilenmeye başladıklarında benim aklımdan geçen tek şey o adamın kim olduğuydu. Sebebini bilmediğim bir şekilde kaldığım bu yerde neden bu kadar ağır güvenlik şartlarıyla barındığımı merak ediyordum.
Birisi sanki tüm hıncını çıkarmak istercesine beni buraya hapsetmiş, kaçamayacağımı bile bile bir sürü engel yerleştirmişti her yere. Bu kişinin dünki adam olduğunu tahmin etmek de zor değildi. Aaron...
Bana en son neyi hatırladığımı sormuştu. Asıl sorun da buydu zaten. Hiçbir şeyi hatırlamıyordum. Burayı, Aaron'ı, bana yemek getiren yaşlı kadını, hiç kimseyi tanımıyordum. Herkes bana o kadar yabancı geliyordu ki beynimin birleştirecek parçalara ihtiyacı vardı.
Bir şeyler olmuştu. Burada kalmam için muhakkak bir sebep olmalıydı ve ben de o sebebi öğrenmek istiyordum. Bana zarar vermeyi bile amaçlıyor olabilirdi, bilemezdim. Kendimi koskocaman bir boşluktan ibaretmiş gibi hissediyordum. Bir şeyleri düşündükçe bedenimin yorgun düştüğünün farkına varıyordum.
Dakikalar öylece geçip giderken odadaki herkes işini bitirmiş, toparlanmaya başlamıştı. Tam o anda dikkatimi çeken şeyle donup kalmıştım. Kalbim deli gibi atmaya başlarken o makası almam için bir sürü neden ortaya koyan aklıma uymamaya çalışıyordum.
O kötü birisiydi, bana zarar verebilirdi. Benim adıma istemediğim kararlar alıyordu. Bana karşı kibar değildi. Beni burada esir tutuyordu. Bana istemediğim bir şey yapmaya kalkarsa kendimi savunmak zorundaydım. Evet, o makası almak zorundaydım!
Bakışlarım aceleyle kapının girişinde bekleyen adamı buldu. Arkası dönüktü. Çalışanlar da az ilerideki malzemeleri toplarlarken kendi aralarında sohbete dalmışlardı. Yanı başımda duran ufak sehpanın üzerindeki makas kimsenin umrunda değildi.
Bir anda daha fazla düşünmeden hareket edip makasa uzandım ve saniyeler içersinde üzerimdeki yün hırkanın cebine attım. Herhangi birisinin fark edip etmediğini anlamak amacıyla etrafta gezdirdim bakışlarımı. Kimsenin ruhu duymamıştı.
Kadınlar geri kalan malzemeleri oyalana oyalana toparladıktan sonra ayrılmışlardı yanımdan. Ben ise hâlâ daha sandalyenin üzerinde oturmaya devam ediyordum.
Ellerimi saçlarıma götürmeye korkarken kafamdaki hissettiğim hafiflik dikkatimden kaçmamıştı. Derin bir nefes alıp oturduğum yerden ayaklandım. Kitaplığın oradaki küçük aynadan kendime baktığımda gözümden istemsizce bir yaş akmıştı. Saçlarım eskisine nazaran oldukça kısalmıştı. Bunu ise sırf o adam istedi diye yapmışlardı.
Bakışlarım kapının oradaki duvarla ilgilenen kişiyi buldu. Saniyeler içersinde demir parmaklıklar çoktan inerken son bir umutla oraya doğru baktım ama beni umursamadan arkasını dönmüştü.
Tam gideceği sırada "Onunla konuşmak istiyorum!" diye bağırdım. Öğrenmem gereken şeyler vardı ve bunun yolu da o adamdan geçiyordu. Bunu anlamıştım. Tek umudum; kafamın içinde savaşan bu belirsizliğe çare bulmasıydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
man & monster
ChickLit[kısa süreliğine askıda] O bebeği kabullenebileceğini düşünmüştü. Belki üvey de olsa bir kardeşinin olması onu iyi hissettirecekti. Ama yaşanılanlardan sonra hayatını iğrenç bir hâle getirdiği için o bebeğe sadece nefret besleyecekti. Bunun tek soru...