9' naneli şeker ve dedikodu

4.6K 525 201
                                    

"O İsa, sana yazan İsa mı?"

Sıkıntılı bir nefes vererek kafamı salladım. "Başka İsa mı tanıyorsun sanki gerizekalı."

Fulden yuhlayıp gözlerini kocaman açtı.

"Oğlum manyak mısın sen niye çıkıştın bu kadar?"

"Ne yapsaydım Fulden? Sanki amacının ne olduğunu bilmiyorsun."

Bana 'abart amk' der gibi baktıktan sonra çantasından naneli şeker kutusunu çıkardı. "Neymiş pardon amacı?"

Bir yandan ağzıma doğru uzattığı şekeri alırken bir yandan da etrafa bakıp bizi dinleyen birinin olup olmadığını kontrol ediyordum. "Geçen senenin olayını hatırlamıyor musun?"

Fulden kaşlarını çattı. Yine bir nefes vererek devam ettim. "Ece olayı?"

"Amına koyayım taksit taksit söyleme de anlat, hatırlamıyorum."

Sinirli sesine karşılık naneli şekeri sert bir diş darbesiyle parçalara ayırdım. "Ece diye bir kız vardı. Onların arkadaş grubuna girmeye çalışıyordu. Sonra kızı kullandılar hep, en sonunda da İsa'yla birlikteliği başlamış İsa onu kullanıyormuş söylentileri çıkmıştı hani?" diyerek bitirdim hatırlıyor musun dercesine.

Fulden'in heyecanla kaşları havalanırken ağzına bir tane daha şeker attı. "Oğlum kolpa değil mi o olay? Bayağı büyümüştü mahkemeye kadar hatta, Ece taciz gibi bir şeyler demişti sanki, sonra İsa'nın suçsuz olduğu ortaya çıkmıştı falan?"

"O kadar büyüdü mü?" dedim şaşkınlıkla.

"Ben öyle hatırlıyorum." Ağzındaki şekerleri öğütürken omuz silkerek konuştu.

Olay mahkemelik olacak kadar ilerlediğini bilmiyordum, bu gerçekten İsa'nın suçsuz olduğunu mu gösteriyordu? Zaten bu söylentilerin doğruluğuna inanmasam da ateş olmayan yerden duman çıkmaz mantığıyla konuşmuştum işte. Gerçekten fazla mı önyargılıydım? Bu konuda bu kadar hassas olmasının sebebi bu muydu?

"Yine de," dedi Fulden kutudan bir şeker daha aldıktan sonra havaya atıp ağzına atarken. Yüzümü buruşturarak o küçük şekerin boğazına kaçacağı vakit ölümden onu nasıl kurtaracağımı düşünmeye başladım. "Kızı resmen kullandıklarını herkes görüyordu."

Fulden'in biten cümlesiyle kafamı salladım. "Beni de gruba çekip kullanacaklar herhalde. Yoksa niye yazsın?"

"Ama havalı tipler şimdi doğruya doğru." dedi Fulden düşünceli bir sesle. Bu kez alayla güldüm ve bakışlarımı ondan kaçırdım.

Tam o sırada işittiğim kahkaha sesleri ve ileride görüş açıma giren kişilerle sertçe yutkunmak zorunda kalmıştım. Küçük naneli şeker parçaları hâlâ daha ağzımın içine dağılmış durumdaydı.

Beş kişilerdi ama hep beşi beraber gezmezdi. Gezdiklerinde ise kendilerini belli ederlerdi.

Grubun en dışa dönük kişisi Ayşegül'dü. Çıtı pıtı, minyon bir kız. Uçları pembeye boyatılmış olan sarı saçları omuzlarında bitiyor, bir de perçemleri yüzünü çevreliyordu. Çiçekli elbiseler ve çoraplarıyla görüyordum onu hep. Grupta iletişimim olduğu tek kişi. Şimdi ise Jülide'yle Remzi'nin kavga ederkenki fotoğraflarını elindeki telefonla çekmeye çalışıyordu.

Jülide. Buğday tenli, kara kaşlı, kara gözlü. Gözleri badem gibi ve kesinlikle dolgun dudakları en ilgi çeken yeri. Bir de model gibi fiziği söz konusu tabii. Gülerek Remzi'nin üzerine atılıp uzun saçlarını çekiştirmeye çalışmasını düz bir suratla izledim. Giydiği kısa tişört yukarı sıyrılmış ve siyah dantelli braleti gözükür hâle gelmişti.

Remzi ise onu itmeye çalışırken boğuk kahkahaları dolduruyordu kampüsün yollarını. Neredeyse iki metre olan bu sırık gibi adam sadece fiziksel olarak değil, yaş olarak da büyüktü. Neredeyse otuzuna yaklaşmış bu adam, olduğundan genç görünüyor ve sanırım ikinci üniversitesini okuyordu. Uzun saçları önüne gelmesin diye alnına bağladığı mavi bandandayla geriye atılmışsa da şu an üzerine saldıran Jülide'yle beraber tüm saçı dağılmıştı. Sonunda Kaan araya girip Jülide'yi kendine çekerken Jülide ağzında bir küfür homurdandı ve bu Kaan'ın göz devirmesine neden oldu.

Kaan. Ayşegül'den sonra grubun en sosyali. Alakasız çeşitli kulüp etkinliklerinde rastlayabileceğiniz, notları yüksek ve kendine has bir karizması olan koyu kumral çocuk. Öyle bir aurası vardır ki kızlar genelde peşinden koşar, bundan olsa gerek hafiften bir playboyluk var. Giydiği tişörtü çekiştiren Jülide'den kurtulup onu sakinleştirdi ve sessizce arkalarından yürüyen İsa'nın yanına geri döndü.

Ve... İsa.

Grubun en sessiz üyesi. Genelde hep bu şekilde arkalarından yürür ve ufak bir tebessümle onları izlerdi. Siyah saçları güzel bir kıvrımla arkaya atılmıştı, birkaç tutam alnına doğru dökülmekteydi. Üzerinde vintage bir deri ceket, Fulden birkaç kere aynı modelden istiyorum diye ağladığı için bu ayrıntı dikkatimi çekmişti, vardı. Genelde siyahlar içinde takılırdı. Beğendiği film karakterlerini öven ergen kızlar gibi olmak istemezdim ama sigara eline yakışıyordu garip bir şekilde, belki elleri güzeldi? Bilemedim. Onun hakkında dış görüşünü dışında başka bir şey bilmiyordum, bu kadardı.

"Keşke öküzün trene baktığı gibi bakmasan çocuğa." diye mırıldandı yanımdan Fulden.

"Siktir." Bu kadar uzun süredir baktığımı fark etmemiştim, hemen gözlerimi çekecekken siyah gözleri gözlerimi buldu. Aramızda hatrı sayılır bir mesafe de olsa yaptığı her mimiği görebiliyordum. Önce tebessüm eden dudakları düz bir çizgi hâline geldi, sonra bir soğukluk gözlerine uğrayıp geçti. Yutkundum, gözlerimi kaçırmak istesem de yapamadım. Neden ona bakarken bu kadar suçlu hissediyordum?

Bu tuhaf bakışmamız Kaan'ın onu dürtüp eliyle sigarasını göstermesiyle son bulmuştu. Yüz ifadesinden hiçbir şey çözemiyordum, aynı düz ifadeyle cebinden bir zippo çakmak çıkardı. Kaan sigarayı dudaklarına yerleştirince o da bir yandan eliyle siper yaparak sigarayı ateşledi. Birinin sigarasını yakmak ileri derecede samimiyet göstergesi miydi yoksa... Yönelimini bilmiyordum ama aralarında bir şey olabilir miydi?

"Instagram'da attığı son post çok tuhafıma gitti." Fulden konuşmaya devam edince sonunda gözlerimi onlardan ayırıp en yakın arkadaşıma verdim. Siyah saçlarını topladığı lastiği çıkarmış parmaklarının arasında oynuyordu.

"Neden ki?" dedim uyuşuk bir sesle. Üzerime tuhaf bir ağırlık çökmüştü sanki.

"Nasıl neden ki? Etekle poz vermiş."

Yani... Evet, tuhaftı. Çünkü daha önce hiç feminen bir yanını görmemiştim, sadece bazen gözlerinin altına hafif bir siyah kalem çekerdi ancak bu feminen bir görüntü oluşturmazdı onda.

"Yani bir şey dediğimden değil de onda ilk defa gördüm ya," diye kendini açıkladı Fulden. O da benim gibi düşünüyordu. "Gay mi acaba?" diye ekledi sonra.

"Bilemiyorum." dedim sadece. Ona mesajlarımızın içeriğinden fazla bahsetmemiştim. Sadece anonim olarak yazdı demiştim. Instagramda bana attığı ilk mesajını caption olarak görünce şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım çünkü, birilerine anlatmam gerekiyordu.

"Sana yöneliminden bahsetti mi? Yoksa sana mı yürüdü lan?" Heyecanla naneli şeker kutusunu açıp avucuna döktü. Hap içer gibi hepsini ağzına yolladığında daha fazla yemeğe devam ederse dişlerinin çürüyeceğini düşünüyordum.

"Yani, pek sayılmaz. Tuhaf bir giriş yaptı, ilgimi çekmedi diyemem." Omuz silktim, birkaç detayı atlamıştım tabii. Mesela bana 'tatlı' dediği kısmı. Nedense bunu Fulden'e anlatmaya utanmıştım, tıpkı mesajı okuduğumda olduğu gibi. Yüzüme mi iltifat ediyordu konuşmama karakterine vesaireme mi? Çünkü ortalama bir tipim vardı, hatta ergenlikten kalmış birkaç sivilcemle çirkin bile sayılabilirdim belki. Yine de kendimden nefret ediyor değildim, sadece... Sıradandım işte.

"Tuhaf bir giriş yaptı derken? Ne dedi ki?"

Aklıma gelince hafifçe gülümsemeden edemedim.

"Annem eteğimi vermedi."

×

annem eteğimi vermedi | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin