Can sıkıntısı içimi kemirirken dersi bitiren hocanın sınıftan çıkışını boş gözlerle izledim. Diğerleri de yavaş yavaş çıkmaya başlarken önümde kapağını bile açmadığım defterin kenarıyla oynuyordum sıkıntıyla. Öyle ki toparlanıp da kendimi sınıftan atacak kadar gücüm bile yoktu. Üstelik tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de yanımda ne Fulden vardı ne de başka bir arkadaşım. Masanın üzerinde duran telefonumun güç düğmesine basarak saate baktım. Öğlene geliyordu, bu da demektir ki Fulden'in gelmesine daha en az iki saat vardı. Ortak dersimize ne kadar erken gelmesini ısrar etsem de hep zamanında gelir ve beni o zamana kadar tek bırakırdı.
Ders seçimi sırasında yaptığım saçma sapan bir hata yüzünden siktiriboktan bir dersi tek başıma alıyordum. Sınıfın yarısı ya erken girişli olduğu, ya da alttan aldığı için ya da benim gibi bir hatanın mağduru olduğu için de herkes zoraki geliyor ve bir arkadaş ortamı kurulamıyordu. Neredeyse kimse konuşmasa da bir en azından whatsapp grubumuz olduğuna şükredecek duruma gelmiştim.
Sonunda tek ben kalınca çıkmam gerektiğini fark edip kalemimi düz siyah çantama koyup defterimi de yerleştirdim. Uyuşuk adımlarla çıkarken kütüphaneye gidip ders çalışmayı düşünüyordum. Ya da kitap okurdum, belki de bir köşeye kıvrılıp uyuyadabilirdim.
Canımın neden sıkkın olduğunu biliyordum, ben bir şeyleri içimde tutabilen bir insan değildim de son birkaç haftadır İsa Demir'le yaşadığım bu durum içime oturmuştu. Onu yargısız infazla hayal kırıklığına uğrattığımın farkındaydım ancak içimden bir ses de fazla büyüttüğünü söylüyordu. Olayı duyan herkes gibi ben de inanmıştım işte, beni gördüğü her zaman o kırgın ama aynı zamanda rahatsız edici bir boşlukla bakan gözlerini üzerime dikmesine gerek yoktu.
İçime kesik bir nefes alırken gergince elimin enseme atarak saç diplerimi kaşıdım. Bir şeylere ihtiyacım vardı, bir şeylere... Bilemiyorum, belki sigara? Liseden beri otlanarak içerdim milletten, hiç paket almışlığım yoktu. Pek benlik değildi ama neden şu an canım deli gibi istiyordu? Harun da yoktu ki anasını satayım, otlanacaksam hep ondan alırdım çünkü.
İhtiyaçtan dudaklarımı kemirmeye başlarken sanki sigara bulacakmışım gibi etrafa soran gözler atıyordum. Kampüsün içinde ilerleyen boş adımlarım en sonunda migrosa doğru ilerlediğinde bursumdan kalan cebimdeki paraları kontrol ediyordum. Sigaranın içindeki bağımlılık yapan maddeyi sikeyim, insana boşa masraf çıkarıyordu.
Tam markete girecekken adımlarım köşede gördüğüm yüzle duraksadı. O beni görmemişti henüz, ağaçlığın orada dikilmiş sigarasını içiyordu. Üzerinde sıfır kol beyaz bir tişört vardı ki bu hafif kaslı olan kollarını ön plana çıkarmıştı. Bu soğukta üşümüyor mu, diye düşünmeden edemedim. Onun altında ise siyah pantolon vardı, tişörtü pantolonun içine sokmuştu.
Dedim ya, içimde tutamazdım bir şeyleri. Bu yüzdendi onu ilk tek gördüğüm anda adımlarımın o yöne çekilmesi. Bir de o ellerin arasında yanan sigara tabii...
"Sigaran var mı?" Gelir gelmez hızla sormuştum soruyu. Dalıp gittiği yerden irkilerek çıktı. Şaşkınlıkla bana bakarken kaşları havalanmıştı.
"Sigaran," dedim bir kez daha, gözlerim dudaklarının arasındaki sigaraya kayarken. Dolgun dudaklarının arasında o zehir öyle güzel duruyordu ki... Cümlenin devamını getiremedim. Erkeklerden etkilenmiyordum, evet. Ancak güzele de güzel derdim. Ve karşımdaki bu adam kesinlikle çekici bir adamdı.
Şaşkınlığı geçtikten sonra dudaklarından sigarayı çekti, duman ince ince havaya karışırken sigarayı aniden bana uzatınca şaşırdım, bunu beklemiyordum.
"Paket ceketimin cebinde kalmış." dedi sadece. Bu onun sesini yakından duyduğum ilk andı. Methiyeler yazılmazdı belki ama hoştu işte, dış görünüşüyle uyuşuyordu.
Bir şey demeden sigarayı ellerinin arasından aldım. Her hareketimi inceleyen koyu gözler üzerimdeydi. Dudaklarıma yerleştirip gözlerimi gözlerinden ayırmadan bir nefes çektim.
Vücudum ani bir hisle rahatlarken uzun zamandır içmememin getirisi olarak burnum ve genzim yanmıştı bile. Gözleri kısa bir anlığına dudaklarıma kaydı, kafamı yana çevirip dumanı geri saldım. Yanma hissiyle birlikte hafifçe sızlayan gözlerimi kırpıştırıp sigarayı geri uzattım ona.
Aynı sigarayı paylaşmak... Sorsan bir olayı yok derdim. Okulun kirli tuvaletlerinde bir dalı beş kişi döndüğümüz de olmuştu. Ama şimdi neden ellerim titriyor gibi hissediyordum? Kendimi ergenliğe yeni girmiş veletler gibi hissediyordum. Tüm bunların nedeni ona karşı hissettiğim mahçupluk ve suçluluk hissi miydi?
Sigaradan aldığı ufak nefesi izledim bir süre. Ne demeliydim? Yanına neden gelmiştim?
"Özür dilerim." Kısık bir sesle çıktı kelimeler ağzımdan, şaşkın gözleri bir kez daha bana döndü.
"Olayı senden de dinlemeliydim, gereksiz çıkıştım. Özür dilerim."
Bu sefer daha güçlü bir sesle tekrar ettiğimde gözlerini benden kaçırdı ve belli belirsiz omuz silkti. "Herkes gibi davrandın sadece."
Bir süre ne diyeceğimi bilemedim. Daha sonra elindeki sigarayı almak istercesine elimi ona uzattığımda, "bunu istemezdim." diyebildim sadece.
Bana bakmadan sigarayı uzattı. Parmakları parmaklarına değerken ne kadar soğuk olduğunu düşünmeden edemedim. Üzerindeki tişört kesinlikle bu hava için hiç uygun değildi, ceketi falan yok muydu?
Tam bu sırada onun omzuna atılan siyah şeyle önce şaşkınlıkla irkildim, daha sonra Kaan'ın uzun bedeni görüldü. "Geldim."
İsa da önce irkilse de kendisine gelerek tek omzuna gelişigüzel attığı deri ceketi aldı ve hızlıca üzerine geçirdi. Demek ceketi Kaan'daydı.
"Bu kim?" Kaan'ın sesiyle dikkatimi İsa'dan çekip ona verdiğimde ister istemez kaba diye düşünmüştüm. Bilmiyorum, Kaan'dan pek hazzetmezdim. Onunla muhabbete giresim yoktu.
Yine önyargılı konuşuyorsun Eymen.
"Eymen ben." dedim hafifçe gülümseyerek.
"Kaan. Yumuşak g'siz." dedi o da sırıtarak. Onu tanıdığımı biliyordu, onu neredeyse herkes tanırdı. Yine de nezaketen tanıtmıştı işte.
Kafamı sallayıp sigaradan bir nefes alırken İsa'ya geri uzatacaktım ki o bunu fark etti ve eliyle gerek yok gibisinden bir şey yaptı. Ceketinin iç cebinden paketini çıkarırken ileriye doğru uzanmış elim yavaşça geri düştü. Sonuçta ceketini almıştı, benimle aynı sigarayı paylaşmasına gerek yoktu.
Paketi sallayarak bir dalı dudaklarının arasına aldığında Kaan da otomatik bir hareketle cebinden bir çakmak çıkarmıştı. Tıpkı geçen gün İsa'nın onun sigarasını yakması gibi bu sefer o İsa'nınkini yakarken buna neden bu kadar takıldığımı sorguluyordum. Alt tarafı bir ateşti.
Aldığı nefesle çekik gözleri daha da çekikleşip kısılan İsa hafifçe geri çekildi Kaan'dan.
"Mesajlaşırken daha konuşkansın." demekten alıkoyamadım kendimi. Kaan anlamaz gözlerle ikimize bakarken İsa sadece gözlerini üzerime dikmişti.
"Her şey istediğimiz gibi olmuyor maalesef." dedi daha sonra sigaradan dolayı kısık çıkan bir sesle. Anında yüzüm düşerken Kaan durduğu yerde ileri geri sallandı, ardından elini yavaşça İsa'nın omzuna attı.
"Derse yetişelim, hadi."
Dediğiyle İsa kafasını sallayarak saçından bir tutamı kulağın arkadasına itelese de tutam tekrardan alnına doğru dökülmüştü.
"Görüşürüz Eylem." dedi Kaan gülümseyerek.
Çene kasımın gerginleştiğini ağrıyan dişimle fark etmiştim, sinirle konuştum. "Eymen."
Ancak beni duymayarak İsa'yı sürüklemeye devam etti, kısa bir süre sonra tamamen kaybolduklarında bir nefes verdim dışarı.
Bir elimdeki tükenmiş sigaraya, bir de gittikleri yola baktım.
Neden tüm moralimi sikmişti ki şimdi bu?
×
ŞİMDİ OKUDUĞUN
annem eteğimi vermedi | bxb
Teen Fiction"Yani, pek sayılmaz. Tuhaf bir giriş yaptı, ilgimi çekmedi diyemem." Omuz silktim, birkaç detayı atlamıştım tabii. Mesela bana 'tatlı' dediği kısmı. "Tuhaf bir giriş yaptı derken? Ne dedi ki?" Aklıma gelince hafifçe gülümsemeden edemedim. "Annem...