Sabahın ilk ışıklarında gözlerini açan taraf Yibo oldu. Pencereden vuran rahatsız edici aydınlığı bir eliyle kapatırken, diğer kolunun uyuştuğunu hissetmişti. Yanı başında kalp atışlarını dinleyerek huzurla uyuyan surata göz gezdirdi. Uzun ve gür kirpiklerinin gölgesi yüzüne düşmüş, dudakları aşağı kıvrılmıştı.
Onu uyandırmamaya özen göstererek yerinden kalktı. Bugün yapacak çok işleri vardı. Ortalığı toparlaması, duş alması ve diğerleri gelmeden Xiao Zhan'ı uyandırıp işlerini halletmesi gerekiyordu. Uyumaya devam eden çocuğun alnına bir öpücük kondurduktan sonra üzerini örtüp çıktı.
Yaklaşık 1 saat sonra her şeyi halledip kahvaltıyı hazırlamıştı. Zhan'ı uyandırmak için odaya tekrar geldiğinde saat neredeyse 11'e geliyordu.
Yatağa uzanıp dirseğiyle başına destek olurken, yan döndü. Bir parmağıyla yavaşça burnuna dokunduğu adamın suratının buruşmasını izledi. Zevkle sırıtırken, sıra bu kez dudaklarına geçmişti. Zhan yüzünü kırıştırmaya devam ederken yavaşça gözlerini araladı.
Baygın bakışlarıyla önce tavana, ardından yanındaki oğlana baktı. "Heeey," dedi uykulu sesiyle. "Günaydın."
"Günaydın," gülümseyerek yüzünü okşadığı sevimli çocuğa baktı. "Hadi, kalk da kahvaltı edelim."
"Saat kaç?" Zhan hala yorgun ve uykulu duruyordu, sesi çatlayıp duruyordu.
"11'e geliyor. Öğleden sonra arkadaşların gelecek biliyorsun, kalkman lazım hadi." Saçlarını karıştırıp ayıltmaya çalıştığı çocuk her şeye rağmen hala miskin miskin yatmaya devam ediyordu. "Hadiiii..." Bir kez daha seslendi gözlerini tekrar kapattığında. Yine uykuya dalacağını bildiğinden bu kez üzerine çıkıp tepinmeye başladı. "Hadi, hadi, hadi, uyaaaaan..."
"Y-yibo yapma hahaha.." Üzerine çöken ağırlık yüzünden kesik kesik gülmeye başlamıştı ama yine de Yibo'nun başını tutup kendine çekmeyi ihmal etmedi. Boynuna gömdüğü çocuk ona sarılırken, derin derin kokusunu içine çekiyordu. Bu Zhan'ı biraz huylandırmıştı.
"Rahat dur!" Gülerken omzuna bir fiske vurdu.
"Rahatım zaten."
"Yibo."
"Hm." Başı, boynuna gömülü olduğu için sesi boğuk çıkıyordu.
"Kalk üstümden." Bıkkın bir sesti.
Başını kaldırıp yüzünü inceleyen Yibo "Daha iyi misin?" diye sorma gereği duydu. Bugün yeni bir gündü, her yeni güne başka bir umutla başlıyorlardı. Zhan'ın bu melankolik tavrını bırakmasının zamanı gelmişti.
"Hm, iyiyim." Gülümsedi. "Teşekkür ederim."
Yibo da gülüp ayağa kalktığında içi rahatlamıştı. Bugün her şeyi bir kenara bırakmak için can atıyordu.
***
Saatler sonra kapı çaldığında Yibo koşar adımlarla açmaya gitmişti. Xiao Zhan içeride Jili ve Yubin'i bekliyordu. Az öteden selamlaşma seslerini duyduğunda derin bir nefes aldı. Günlerdir ne okula gitmişti ne insan yüzü görmüştü. Neler olduğunu bilmiyordu, Cheng ne durumda bilmiyordu, okulda ne kıyametler kopmuştu haberi yoktu.
İçinde korkuyla karışık büyük bir merak vardı. Neler olduğunu bilmek istiyordu ama sonucunda duyacaklarından da ölesiye korkuyordu.
"Selam." Jili yanına gelen ilk kişiydi. Zhan en başta utançtan başını kaldıramadı. Yavaş ve çekingen bir halde, ürkek gözlerini arkadaşına çevirdiğinde onun yüzünde hiçbir öfke kırıntısı görmemişti. Anlık bir rahatlamanın ardından gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fake loser || yizhan
FanfictionXiao Zhan, okulun sevilen, yakışıklı ve popüler çocuğu; Wang Yibo ise gözlerden uzak, çoğu kişinin tanımadığı, tüm derslerde uyuyan o pasif öğrenci tipi... Birbirinden oldukça uzak olan bu iki gencin yolları Xiao Zhan'ın Wang Yibo'nun gerçek kimliği...