Jin'den
Bir kaç tane çocuk Jimine saldırıyordu.
"Siz ne hakla ona vurursunuz! Hatta dokunursunuz!"
Tam gidip onu kurtaracakken gelen sesle bütün saldıranlar korkmuş ve Jiminden uzaklaşmışlardı. O tarafa baktığımda bunun Hoseok olduğunu gördüm. Ne yani Jimini mi korumuştu o şimdi.
"Jimin iyi misin?"
Hoseok ve çetesi çocukları döverken Jungkook ve ben Jimini sakinleştirmeye çalışıyorduk. Çok korkmuştu zavallım.
"Yanından çekilin!"
Hoseokun uyarıcı sesiyle her ne kadar uzaklaşmak istemesem de uzaklaşmıştım. Jimine yaklaşmış ve tek hareketi ile onu yerden kaldırmıştı. Eh bu arkadaşımın bedeni minik ve poncik olmasından kaynaklanıyordu tabi.
"Ne ağlıyorsun? Geçti bak gördün mü onların hepsini dövdüm. Bir daha saçının teline dahi dokunamazlar. Şimdi zırlamayı kes ve bana bir kahve getir!"
Ne diyordu bu! Ne hakla benim arkadaşıma emir veriyordu. Jimin ağzının payını verir diyerek bir şey dememiştim ki olaylar beklediğimin tersinde gelişmişti.
Jimin sanki beş yaşındaki çocukların hatasını anlayıp kafasını sallladığı gibi kafasını sallamış ve göz yaşlarını silerek kantine hızla ilerlemişti. Tanrım burda neler dönüyordu böyle! Benim tanıdığım Jimin bunu asla yapmazdı çünkü.
Arkasından gidecekken Jungkookun kolumu tutmasıyla durdum.
"Nereye gidiyorsun abi?"
"Jiminin yanına tabiki de görmüyor musun yaptığını. Başına saksı düşüp düşmediğini soracağım."
"Yah! Abi asıl sen görmüyor musun? Hoseok denen çocuk onu kurtardı. Belki de kendini mahçup hissetmiş olabilir."
Bu açıdan düşününce az da olsa Jimine hak vermiştim. En azından bunu yaparak vicdanını rahatlatırdı.
"Haklısın. Neyse ben sınıfa gideceğim. Jimine söylersin."
"Tamam"
İçimden Taehyungun sınıfta olmaması için dualar ederek yavaşça sınıfa ilerliyordum. Tanrım! Eğer sınıftaysa büyük ihtimalle beni rahat bırakmayacaktı. Ama biliyordum ki bunlar boşa çırpınışlardı. Tanrım çocukla aynı okulda aynı sınıfta okuyor aynı evde yaşıyor ve aynı sırada oturuyordum!
Sınıf kapısı ben açmadan açıldığında açan kişiye tebessüm etmiştim. Bu çocuk geçenlerde matematikten konu anlattığım çocuktu.
"Ah Jin merhaba!"
"Merhaba"
"Ben de seni arıyordum."
"Neden? Anlamadiğin bir yer mi var? Anlatırım istersen."
"Yok öyle bir şey değil. Ben sana bunları verecektim."
Elindeki gül demetini gördüğümde hem gülmüş hem de utanmıştım. Bu ne güzel hareketti böyle.
"Sayenede matematikten ful çektim. Teşekkür ederim"
"Rica ederim çok nazik-"
"O gülü hemen geri ver!"
Dibimde duyduğum sesle irkilmiştik. Ve bu Tanrım! Taehyungdu. Her ne kadar yüzüne bakmaya utansam da şu an konu başkaydı.
"Sen ne hakla ona gül verirsin ha! Ve sen o gülü ne hakla alırsın?"
"Sanane ya! O verir de ben de alırım sanane yani!"
"Seokjin sus!"
İlk defa böyle bir tonda konuştuğu için şaşırmıştım.