Jin'in anlatımından;
O Kim geri zekalı Taehyungu anlayamıyordum. Önce beni kuyudan çıkarıyor sonra ise kendisi daha kötü bir şekilde itiyordu.
Nihayet okul bitmiş ve konağa gelmiştim. Ancak okul yorgunluğumun üzerine bir de konaktaki yorgunluk eklenecekti. Çünkü Bay Jungkook üç günlük cezadan kaytarmış ve arkadaşlarıyla buluşmaya gitmişti.
Konağa gelmiş ve çantamı yatağımın üzerine koymuştum. Kendimi bildim bileli şımarık ve dağınık çocuklardan hiç olmamıştım. Odamı hep toplardım. Jungkookun dağınıklıklarını bile!
Beyfendinin yatağının üzerini gördüğümde tepem atıyordu. Bir insan yatağını düzeltmeye üşenir miydi be! O sırada içeri giren anneme tebessüm etmiştim.
"Oğlum bugün çok yorgun görünüyorsun. İstersen yardım etme hm ben yaparım.
"Hayır anne ben iyiyim merak etme"
Yanağını öperek söylediğim şeyle o da saçlarımı öpmüştü.
"Ah pekâlâ ama sen bugün sadece getir götür işlerini yapacaksın tamam mı? Yorgun olunca baban bana kızıyor sonra"
"Tamam. Annelerin en güzeli!"
"Tamam oğluşum hadi üstünü degiş gel!"
Kapıdan çıktığında aklıma gelen şeyle gülüşüm solmuştu. Tanrım onunla aynı konakta yaşıyorduk ve her an karşılaşabilirdim. Bu ihtimal beni korkutuyordu.
Mutfağa geldiğimde Eun Teyze atıştırmalık hazırlıyordu. Ve açıkçası görünce acıkmıştım.
"O yakışıklım sen mi geldin? Ben de tam seni arıyordum."
"Geldim teyzem. Ve beni neden arıyordun. Bak konu Jiminse sevgilisi yok hem olsa bile normal yani"
"Ah! Şapşal çocuk! Onun için değil hem sen iyi gözetle onu belki vardır. Öğrenince hemen bana haber ver tamam mı?
"Ah peki teyzeciğim! Haber veririm de sen beni neden arıyordun söyler misin?"
"Ha! Şey Jin bunu küçük beyin odasına çıkarır mısın? Annen çıkaracaktı ama belinin durumunu biliyorsun. E ben de burayı bırakıp gidemiyorum"
Ne kadar bu dünyada en son yapmak isteyeceğim şey olmasa bile annemin sağlığı söz konusuydu. Onun için her şeyi yapardım ben.
"Ah ben götürürüm Eun Teyze"
Tepsiyi elime aldığımda gördüğüm iki üç bardak beni şaşırtmıştı. Demekki yalnız değildi. Tanrım umarım bir iş çıkmadan verip gelirdim!
Yavaşça merdivenlerden çıkarken heyecanlanmaya başlamıştım. Nihayet kapının önüne geldiğimde duyduğum sesler göz devirmemi sağlamıştı.
"Ben kazandım!"
"Hiçte bile asıl ben kazandım!"
İçeride kim olduğunu bilmesem beş yaşında çocuklara hizmet ettiğimi sanacaktım. Keşke öyle olsaydı.
İçeri girdiğimde bana çevrilen gözlerle rahatsız olmuştum. Hayır yani bakacak ne vardı ki! Ben de onlar gibi bir insandım işte!
Tepsiyi koymuş ve tam gidecekken kolumun tutulmasıyla. Korktuğum başıma geldiği için heyecan yapmıştım.
"Oo nereye gidiyorsun güzellik bizi biraz eğlendirsene!"
Namjoon denen çocuğun bu lafıyla kan beynime sıçramıştı.
"Ah hadi ama güzelim kırma bizi"
Taehyunga baktığımda ise odada olmadığını farketmiştim.