Hayatımda hiç korkmadığım kadar korkuyordum. Ya ona birşey olursa, ya eğitim hayatı tehlikeye girerse. En önemlisi ise kendini aklayacak kanıt bulamayıp bir iftiraya kurban giderse. Sonuçta uyuşturucu ticareti ağır bir suç ve cezası da oldukça ağır.
Dün onu apar topar polisler götürmüş bense arkasından bakmakla yetinmiştim. İlk başta onunla birlikte gitmek istemiş ama düşününce bunun iyi bir fikir olmadığını anlamıştım. Babama bunun açıklamasını yapamazdım. Beklemekten başka bir çarem kalmamıştı.
Sabah erkenden okula gelmiş onu sınıfta tek başına otururken bulmuştum. Kalbim mutlulukla atmaya başladı. Beni farketmesine rağmen yüzünü kaldırıp bakmadı. Yavaşça yanına yaklaştım. Yine başını kaldırmayınca çantamdan kalem kağıt çıkarıp yazmaya başladım. Yazıp önüne bıraktım. Önündeki kağıda baktı sonra yüzünü kaldırıp bana... Kaşları çatık yabancı ve soğuk gözlerle bana baktı. Bana attığı sert bakışlarla titredigimi hissettim. Neler oluyordu böyle?
"Sanane?" Yavaş ve kısık bir sesle konuştu.
"Sanane aptal kız. Ikı gün peşinden koştum diye kendini birşey mi sandın? Kandırdım kızım seni. Sende mal gibi bana inandın."
Gözümden bir damla yaş düştü. Bunu gerçekten yapmış olamazdı değil mi? Bana bu kötülüğü yapmazdı. Onu tanıyordum artık o yapmazdı. Bana kıyamazdı.
"Senin gibi birini gerçekten sevebileceğimi düşündün değil mi? Ahhh. Kolay olacağını biliyordum ama bu kadarını ben bile tahmin etmemiştim. Okulumuzun sessiz, çatık kaşlı ve depresif küçük kızını kendime aşık etmek gerçekten benim için gurur verici. Ama bu da bir yere kadar. Şimdi herkes kendi yoluna."
Elimle gözümden akan yaşı silerek en arkada boş bir şekilde bulunan sıraya gözüm ilişti. Yine yalnızdım ve yine güvenim sarsılmıştı. Benim bu okuldaki konumum ise yine o boş sıra gibiydi. İnsanlardan uzak, sevilmeyen ve dışlanmış. Yüzümde bir tebessüm oluştu. Kısa bir süre bile olsa bir süre mutluydum. Bunun için ona minnetle baktım. Elime kalemi alıp duygularımı yazdım ve önüne bırakarak ona bakmadan en arka sıraya geçtim.
"Teşekkür ederim."
Çantamı sıraya asarak sıranın pencere dibindeki köşesine geçtim. Bir süre kimseyi görmek istemiyordum ve sadece gözlerimi kapatıp zihnimi dinlendirmek istiyordum. Biraz gözümü kapatıp uyuşmuş beynimi dinlendirmek isterken bir şey gürültü bir şekilde sırama düştü. Korkuyla gözlerimi açtım ve karşımda yüzünde bir tebessümle bana bakan Selimle karşılaştım. Burada ne işi vardı? O farklı bir sınıfta değil miydi?
"Oturabilir miyim?"
Kağıt kalemimi çıkararak ona cevap yazdım ve yazdığım kağıdı önüne ittim.
"Hayır. Bunu kabul edemem. Senden anlayış bekliyorum. Anla lütfen."
Yüzünde beni anladığına dair bir ifade oluştu ve başını sallayarak çantasını bıraktığı yerden aldı. Mahçup bir gülümseme ile bana bakarak;
"Özür dilerim anlamam gerekiyordu. Başka bir sıraya geçerim sorun yok. Ama aynı sıraya oturamazsak da seninle arkadaş olmak istiyorum. Kabul mu?"
Gözlerine bakmadan başım eğik düşündüm biraz. Ne yapmalıydım bilmiyorum. İlk arkadaş deneyimim benim için hüsranla sonuçlandı. Başka birine asla güvenemezdim. Ama onu kırmak da istemiyordum. Başımı salladım. Mesafeli bir arkadaşlık sorun olmaz diye düşündüm.
"Olur ancak ben sana normal arkadaşların gibi olamam. Okulda bir tek mesafeli bir şekilde olabilir."
"Tamam. Buna da razıyım. Belki ileride çok yakın iki dost olabiriz."
Bu imkansızdı fakat cevap vererek onu da kırmak istemedim. Ben insanları kırmamak için bir cümleyi beynimde bin süzgeçten geçirip seçerken insanlar neden bunu sanki normal birseymiş gibi yapıyor anlamış değilim. Ben galiba bu devirdeki insanlar gibi olamayacağım ve hayatım boyunca bunları görerek hep hayal kırıklığına ugrayacagım.
Selim arkasını dönerek sınıfın diğer en arka sırası olan köşeye geçerek yeni sırasına kuruldu. Yerleştikten sonra başını kaldırıp bana baktı ve bana göz kırparak tekrar önüne döndü. Bense yaptığı hareketten dolayı yanaklarım kızarmış birsekilde önüme döndüm.
"Ne yapıyordum ben Allah aşkına. "
Önüme döndüm ve tam o sırada sınıfa Edebiyat Öğretmenimiz Salih Hoca girdi. Gözlerimi öğretmenden çekip tam önüme dönüyordum ki Burak'ın hafif arkasını dönüp çatık kaşları ile bana baktığını farkettim. Benim de kaşlarım çatıldı. Istediği olmuş ve istediğini almıştı. Neden sanki ben suçluymuşum gibi bana sert gözlerle bakıyordu. Ona kötü birsekilde bakıp önüme döndüm ve bir daha onun olduğu yere bakmadım. Benimle oynamış ve beni bir oyuncak gibi görüp benimle eğlenmiş biri için üzülmeyecektim. Bunun için hergün hergece Allah'a dua edip beni ondan kurtardığı için şükür edecektim. Zaten "Kötü kadınlar kötü erkeklere, iyi kadınlar iyi erkeklere nasip olmaz mıydı?" Gitsin kendisi gibi birini bulsun.
En sonunda ders bitmiş ve ders arasına girmiştik. Kitaplarımı topladım ve ayağa kalkarak dışarı çıkıp hava almak istedim. Boguluyordum, nefes almaya ihtiyacım vardı. Başım eğik yürüyordum, hiç kimseyi görmek istemiyordum. Hızlı bir şekilde sınıf kapısından çıkarken biri kolumu acıtacak derecede sıkarak durdurdu beni. Ağzımdan acı bir inilti döküldü. Elimi çektim ancak beni bırakmadı ve ardından sürükledi. Başımı en sonunda kim olduğuna bakmak için kaldırmayı akıl ettim. Kolumu çekiştiren Buraktı. Kolumu çekiştirdim ancak ona gücüm yetmedi. Herkes bize bakıyordu. Bazıları alaylı gözlerle bazıları ise anlayışla...
Bazı çirkin cümlelerde duydum."Dindar kızımıza bakın siz. Ben size demiştim. Ne çıkıyorsa bu dindar geçinen insanlardan çıkıyor. Baksana iki günde okulun erkeklerini peşine takmayı başardı. "
Ona bakmadım çirkin sözlerini de çirkin yüzünü de görmek istemiyordum. Başım eğik artık kendi isteğimle onun peşinden yürüdüm. O da bunu farkeder farketmez elini biraz gevşetti. Ve her zaman insanlardan kaçtığım ve sığındığım okulun arka bahçesindeki ağacın altına geldik. En sonunda adımları durdu ancak ne kolumu bıraktı ne de yönünü bana çevirdi.
"Selimden uzak dur. Yoksa iyi şeyler olmaz."
Cevap vermedim, veremezdim de bu imkansızdı. Kağıt kalemim ise sınıfta kalmıştı. O sanki nefes alamıyormuş gibi derin derin nefes alıyordu.
"Ya da fırsat kolluyordun. O senin için yedekti. Ben olmazsam Selim var değil mi? Bu yüzden çok tepki göstermedin?
Bunları düşünmüş mü gerekten hatta düşünmekle kalmamış yüzüme söyleme cesaretini bulmuştu.
Yaklaşık bir saat önce ben onu kaybetmiştim. Ancak bu saatten sonra o beni kaybetti.
Sen Dilini özlediniz mi?
Kısa bir bölüm ancak umurım beklentinizi karşılar. Benim uzun yazamama sorunum varda🤗

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Dili
SpiritualBilinmeyen numara: Bir menekşe kokusunda seni aramak var ya bu hep böyle, böyle biter mi? Aybüke: Çok güzel neden menekşe? Bilinmeyen numara: Menekşelerin kokusu yoktur. Ama şair öyle imkansızı sevmiş ki aşkının, sevdasının imkansızlığını menekşe çi...