(Yazarın anlatımıyla)
Sabah olmuştu fakat Gediz, 4'ten sonra uyuyamamıştı çünkü eve birinin girdiğini duymuştu ve tam yakalayacağı sırada elinden kaçırmıştı. Bu yüzden de tekrar gelebilir diye elindeki kahvesiyle uyanık kalmaya çalışmıştı.
''Günaydın.'' dedi, İldem saçlarını toplarken.
''Günaydın.'' dedi, Gediz yorgunlukla ve oturduğu yerden kalkıp mutfağa yöneldi.
Hep birlikte kahvaltılarını yapmışlardı, bu süre zarfında da arkadaşları Gediz'e neden uyumadığını sormuş, Gediz'de anlatmıştı.
''Kim bizim evimize neden girer ki?'' dedi, Aral kaşlarını çatarken.
''Büyük ihtimalle eve giren Eymen'i kaçıran kişilerdi.'' Diyerek, Aral'ın arkasından devam etti Gediz.
Nilsu, kardeşinin adını duyunca ister istemez gözü dolmuştu. Bağırarak ve her tarafı dağıtarak ağlamak istiyordu fakat yapamazdı. Arkadaşları onu bu şekilde görmemeliydi ama görseler de bir şey olmazdı, sonuçta onlar 'en sevdikleri' kişileri kaybetmemişlerdi. Belki de kaybetmişlerdi, bilemezdi.
''Nilsu, iyi misin canım?'' dedi, İldem. İldem'in sorusuyla başını İldem'e doğru çevirdi Nilsu ve hayır anlamında başını salladı. Arkadaşları derin bir iç çekti ve ayağa kalkıp Nilsu'nun yanına gittiler ve dünkü gibi bir çember oluşturdular.
''Nilsu, sana söz veriyorum. Eymen'e yaptıklarının aynısını onlara yapacağım.'' dedi, Gediz ve gülümseyerek Nilsu'ya baktı.
''Neden bizi ayırdılar?'' Gözleri dolu bir şekilde arkadaşlarının gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladı, Nilsu.
''Bunu, neden yaptılar? Ne istediler bizden? Benim diğer yarıma neden zarar verdiler?'' diyerek devam etti Nilsu ve bir süredir ağlamamak için kendini tuttuğu halde ağlamaya başladı.
''Nilsu !'' diyerek, sıkıca sarıldı arkadaşına İldem.
Gediz ve Aral ise ellerini başlarına götürüp sıvazladılar ve ofladılar. Hepsi için durum çok zordu fakat en çok Nilsu için zor olduğunu biliyorlardı fakat ellerinden hiçbir şey gelmiyordu. Hiçbir şey, Eymen'i geri getiremezdi.
Yaklaşık, birkaç dakika sonunda ortam yumuşamıştı ve o sırada da Gediz'in aklına bir şey gelmişti. Aklına gelen şey kutuları bul, kelimesiydi ve ayağa kalkıp aramaya başlamıştı.
''Ne arıyorsun, Gediz?'' diye sordu İldem, Nilsu'nun odasından çıkarken. Nilsu yaklaşık, on beş dakika sonra yavaş yavaş kendine gelmişti fakat uykusu olduğu için İldem, Nilsu'yu yatağına yatırmıştı.
''Sakladıkları şeyi bulmaya çalışıyorum.'' dedi, Gediz kızgın bir şekilde. İldem, ağzına attığı leblebi ile Gediz'e baktı fakat sonra hiçbir şey demeyip Gediz'e yardım etmeye başladı.
***
''BULDUM !'' diye, bağırdı İldem ve Aral ile Gediz'i korkuttu. ''Bağırman gerekmiyordu.'' diyerek, kızgın bir şekilde İldem'e baktı Gediz ve sonrasında elindeki kutuyu alıp koltuğa doğru ilerledi. İldem ise gözlerini devirdi ve o da kutuda ne olduğunu merak ettiği için Gediz ile beraber koltuğa doğru ilerledi.
Gediz, yutkundu ve derin bir nefes alarak kutuyu açtı, şaşırmıştı her ne kadar dün bir kağıt olsa da bir tane sır yazıyordu fakat şimdi ise iki tane sır yazıyordu. Nefesini verdi ve kutunun içindeki kağıdı alıp sesli bir şekilde okudu.
Birinci sır;
''Aileniz bizimle çalışıyor.''
İkinci sır;
''Aranızdan birini daha alacağız.''
Gediz, tam kağıdı buruşturup atacağı sırada ''Aranızdan birini daha alacağız.'' Yazan yerin hemen altında büyük harfler ile ''YARIN.'' kelimesini gördü ve yutkunduktan sonra bunu da yüksek sesle söyledi ve kağıdı buruşturup çöp tenekesine attı.
''Yarın mı?'' diyerek, konuşmasına başladı İldem. ''Kimi alabilirler ki?'' diyerek, devam etti ve İldem'in bunu demesiyle hepsinin aklına bir isim geldi ve bu ismi birbirlerine bakarak söylediler. ''Nilsu.''
''Evet, Nilsu'yu alacaklar ve Eymen gibi onu da öldürecekler.'' dedi, İldem yutkunurken ve sözlerine devam etti. ''İkizleri bu dünyadan tamamen koparacaklar.''
Gediz, iki saniye gözlerini kapattı ve açtığında ise konuşmaya başladı.
''Öyle bir şey olmayacak.''
İç çekerek cümlelerine devam etti.
''Asıl önemli nokta ailelerimizin de bu kişiler ile çalışıyor olması. Ailemiz bize neden zarar vermek istiyor? En önemlisi bir çocuğu öldürecek kadar vicdansızlar mıydı?'' dedi ve arkadaşlarının yüzüne baktı.
Hiçbiri konuşmuyor, iç çekiyorlardı. Çünkü hiçbirinin diyecek bir şeyi yoktu, eğer aileleri gerçekten bu işte varsa, bu olayı çözdükten sonra hiçbirinin yüzüne bakmayacaklardı ve eğer Nilsu'ya da bir zarar gelirse herkes için durum çok daha kötü olacaktı.
''Ne yapıyorsunuz?''
Nilsu'nun bu sorusuyla üçü birden kafasını Nilsu'ya doğru çevirdi ve Aral, boğazını temizleyerek konuşmaya başladı.
''Kutuyu buld-''
''Aaa, ne yazıyormuş kağıtta?'' diyerek, Aral'ın sözünü kesti Nilsu ve duvara dayanıp, Aral'ın okumasını bekledi. Aral yavaş yavaş kağıdı eline aldı ve yüksek sesle, arada kekeleyerek okudu.
Nilsu, dayandığı duvardan çekildi ve yutkunduktan sonra dudaklarını aralayıp Aral gibi kekeleyerek konuştu. ''B-birini mi a-alacaklarmış. H-hem de y-yarın.'' Derin bir nefes aldı ve verdikten sonra mutfağa doğru ilerledi.
(Nilsu'nun anlatımıyla)
Mutfağa doğru ilerledim çünkü bir bardak su içmem gerekiyordu. Mutfağa girdim ve suyu doldurduktan sonra bardağı elime aldım ve yanı başımda duran sandalyeye oturup içtim. Bardağı masanın üzerine koyarken bile, aynı şeyi düşünüyordum. Düşündüğüm şey yarın beni alacakları olmasıydı. Eymen'i öldürdüler, sıra bendeydi. İkimizi de bu dünyadan silmek istiyorlardı ama bunu neden yapıyorlardı? Neden annem onlara yardım ediyordu? Bunları düşünmekten bunaldığım için gözlerimi kapatıp başımı salladım ve elim ile de başımı tutup bu düşüncelerin gitmesini istedim fakat gitmiyorlardı, başımın içinde aynı sorular dönüp duruyordu.
***
Odama çıkmıştım çünkü uyumam gerekiyordu, uyursam belki kafamdaki düşünceler gidebilirdi. Bu yüzden de arkadaşlarıma biraz uyuyacağım deyip odama gitmiştim fakat uyuyamamıştım. Düşüncelerim beynimi ele geçirmişti. Bir yandan annemin bana bunları neden yaptığını düşünüyordum, diğer yandan da ailelerimiz neden bir çocuğu öldürecek kadar vicdansız olduklarını düşünüyordum fakat hiçbir soruma bir cevap bulamıyordum. Derin bir iç çektim ve ayağa kalkıp pencereye doğru ilerledim.
Yağmur yağıyordu ve yağmurlu günleri çok severdim çünkü toprak ve hava kokusu beni her zaman kendine çekerdi ve az önce de öyle oldu. Havayı kokladım, kokusunu içime çektim ve elimi pencereden dışarıya uzattım. Elimi uzatır uzatmaz, iki tane damla düştü elime ve gülümseyerek, elimdeki damlalara bakarak konuştum. ''Tuttum elinizi, kardeşim ve annecim.'' dedim ve tekrardan gülümseyip pencereyi kapattım.
Yaklaşık bir saattir, yatakta dönüp duruyordum. Her ne kadar uyumaya çalışsam da gözüme gram uyku girmiyordu. Oflayarak, yan tarafıma döndüm ve pencereye baktım. Yağmur dinmişti, bu da demek oluyordu ki annem ve kardeşim gitmişti. Gözlerim dolu bir şekilde dudaklarımı araladım ve kendi kendime konuşmaya başladım. ''Neden beni bırak-'' cümlemi tamamlayamamıştım, çünkü sırtıma tekrardan çok kötü bir ağrı girmişti. Elimi sırtıma doğru götürdüm ve acı bir şekilde inlemeye başladım. Bu lanet olasıca şey niye tekrardan ortaya çıkmıştı?
Bir dakika
Gözlerim büyümüştü, acımı umursamadan dudaklarımı araladım ve pencereye doğru bakıp konuştum.
''Eymen, yaşıyorsun.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EGİNA ( İLK PERDE BİTTİ / KİTAP OLACAK)
SpiritualDört tane kişinin bedenleri, birbiriyle değiş tokuş olmuştu fakat ruhları aynıydı. Beşinci kişinin ise bir gücü vardı fakat o, diğerlerinden farklıydı. Neden mi? Çünkü o Egina'yı oluşturuyordu, o olmasa diğerlerinin de hiçbir anlamı yoktu. Bunun yan...