"Evet, herkes yerlerine geçtiyse size neden burada bulunduğunuzu açıklıyorum." dedi saçının sağ tarafı kazılı adam. Diğer uzun, salık bıraktığı saçını da koyu bir kırmızıya boyamıştı. Yutkundum ne olduğunu anlamayarak. Etrafıma baktım. Derin bir nefes aldım, ardından sırtımı dikleştirdim ve ne demek istediğini dikkatle dinlemeye başladım. "Biliyorsunuz son zamanlarda yiyecek ihtiyacımız çok fazla ve enerjimizi yetirecek kadar yiyecek bulmak bu durumda çok zor... Sizi buraya çağırdık çünkü artık buna bir son vermek istiyoruz."
Dediğini sindirmeye çalıştım. Bundan biz mi suçluyduk yani? Tek yaptığımız şey hayatta kalmaktı. Onun dışında etrafa bir zararımız olmuyordu. En azından benim ve etrafımdaki insanlar için böyleydi. Her gün verilen iki öğün yemeği yer, bazen de uyuyup günü tek öğünle bitirirdik. Suyu da içmek için her gün herkese bir litre verilirdi... Ondan fazlasını bulan şanslıydı. Bu şansı daha bir kere yakalayabilmiştim. Bir daha da olacağı muammaydı. Biz burada ne için bulunuyorduk, erzak toplamak için mi?
"Nasıl yani?" dedi iki yanımdaki kız. Ben sağ, en son tarafta duruyordum. Kızın sesindeki endişe her yerden hissedilmişti. Onu bir yerlerden tanıyor gibiydim ama ismi aklıma gelmiyordu. Adam nefes aldı. "O kısma gelirsek...ki şöyle..." dişlerinin arasından nefes aldı sahte bir ifadeyle. "Hepiniz burada, nüfus azaltımı için bulunuyorsunuz." dediğinde benim gibi herkes şoka girmişti. Nüfus azaltımı mı, o da neydi?
İleride bulunan küçük, depo gibi bir yer vardı. Kapısı hafif aralıktı ama içerisi karanlıktı. Derin bir nefes alıp stresle sağıma döndüm ve etrafımdaki ağaçlara baktım. Sanki hepsi biz burada bulunalım diye kenarlara kaçmıştı. Onlar öldürülmesin diye yanımızdan çekilip bizi ortaya sürmüştüler...
"Ne yani hepimizi öldürecek misiniz?" dedi sol taraftan bir çocuk. Adam güldü. "Hayır, size yaşamanız için son bir şans veriyoruz. Eğer karşınıza çıkan rakibinizi yenerseniz... yaşarsınız. Yenilirseniz, ölürsünüz."
"Bunun için bizler mi seçildik?" dedi tekrar sol taraftan birisi. Herkesin sesi çok tanıdık geliyordu ama korktuğum için dönüp bakamıyordum. Vücudum öne doğru sendelediğinde adımımı öne atmaya korkup geriye attım ve dengemi sağladım. Soğuk hava vücuduma nüfuz etmeye başlamıştı.
"Evet. Siz de seçilen on gruptan birisiniz." Yüz kişi bugün ölecekti... Haksızlıktı. İnsanlarımızın sayısı altı yüz kişiyi geçmiyordu. Daha da ölümler yaşanırsa insan ırkı tehlikeye girebilirdi. Zaten her gün birileri ölüyordu ve bunun bir sorun olduğu alarmları veriliyordu. Bulunduğumuz yerden zor çıkabiliyorduk, dünyaya zararı olmayan bir gruptuk biz... ve şimdi dünyaya sahip olmayan insanlar tarafından buradan götürülecektik.
"Peki bunun için sizler neden öldürülmüyorsunuz? Biz gelecek nesli oluşturuyoruz." dedi aynı çocuk. Adam tekrardan sinir bir şekilde güldü. Sesi o kadar gıcıktıki kulağımı kaşındırmıştı. O sıra tiz bir çığlık duydum. Çok uzaktandı. Belki de bir kuştu, fakat acı çektiği besbelliydi.
"Ah çocuklar, güldürmeyin lütfen. Siz kendinizi işe yarar mı sanıyorsunuz? Zaten bolca gelecek nesli oluşturabilecek çocuklarımız var." dediğinde kaşlarımı çattım ve önüme döndüm. Dudaklarımı araladım ve ağzımdan derin bir nefes aldım bunların gerçek olduğunu anlamak için kendimi zorlarken. Sanki rüyada gibiydim. Herkes benim gibi şoktaydı, biliyordum. Ne yapacağımızı bilmez haldeydik. Burada ip gibi yan yana dizilmiş, ölümümüzü bekliyorduk.
Yanımdaki kızın yüzüne bakınca bir yerden ısırdığımı fark ettim. Zaten bulunduğumuz yerde birbirimizi tanımamak pek mümkün değildi. Küçük bir köyde gibiydik normal yaşantımızda. Birimiz birimizin yüzünü görmese ötekimiz görmüş oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayna
Science Fiction"Hepiniz burada nüfus azaltımı için bulunuyorsunuz." "Ne yani hepimizi öldürecek misiniz?" dedi sol taraftan bir çocuk. Adam güldü. "Hayır, size yaşamanız için son bir şans veriyoruz. Eğer karşınıza çıkan rakibinizi yenerseniz... yaşarsınız. Yenili...