Karanlık bir caddede havaya sıkılan iki el ateş sesi, kalbime saplanan tarifi olmayan acı ve dudaklarımdan yere dökülen küflenmiş kan tadı, kulaklarımda çınlayan ne olduğu belirsiz haykırış sesleri... Rüya olamayacak kadar gerçek, gerçek olamayacak kadar da büyük bir yanılgıdan ibaretti. Sanki gözlerimi açtığımda her şey yalan, gözlerimi kapattığımda ise bilindik doğruların gerçekliğiyle mücadele etmeye çalışıyor gibiydim. Birbirine karışan zaman ve olay örgüsü içimi kemiriyor, kendi bedenimi ayrışan ruhumla birlikte bir köşeden izliyordum. Beni olduğum yerden ve bulunduğum konumdan çekip almaya çalışan eller bedenimi sert bir şekilde savurmaya başladı. Gözlerimi açtığımda sanki her şey son bulacaktı, son bulacak olan şey ilk başta ben olacaktım. Gökyüzünde süzülürken aniden kendimi yere çakılırken buldum. Gözlerimi açtığımda bana doğru bakan iki çift mavi göz vardı. Yerimden sıçradım ve ellerim ne yapacağını bilemeden karşımda olan adamın yakasına yapıştı. ''Derin kendine gel!'' Duyduğum sese aşinaydım fakat benim bilinçaltımda olan ses bambaşkaydı. Bilinçaltı ve gerçeklik arasında olan bağlantıyı koparmıştım. Olduğum yerde savrulup yalpalanmaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Farkındaydım fakat farkındalık acı veriyordu, beni düzlüğe çıkarmaya gücü yetmiyordu. İçimde olan bir ateş vardı, nice yağmurlar da yağsa, gökyüzü yarılıp içime de aksa bu ateş sönmeyecekti. Koca bir kor vardı içimde seneler geçse de dinmeyecekti. Bu ateşin adı, intikam ateşiydi. Can yakmadan geçmeyecekti...
56 parts