Prens

649 460 164
                                    


11. Bölüm: Prens

---

Gördüğüme anlam veremeyerek Aral'a doğru yürümeye başladım.
"Merhaba Kumsal."
Bir dakika. Sanırım... Aralda bir tuhaflık vardı.

"Merhaba? Neden buradasın? Oturduğum binayı nerden öğrendin?"
"Bir ara seni bu binaya girerken görmüştüm. Her neyse. Babanın haberini aldım. Başın sağ olsun. Daha iyi oldun mu?"
"Teşekkürler. İyiyim."
"Az önce arabasından indiğin çocuk kimdi?"

Anlamayarak yüzüne baktım. "Pardon?"
"Biri bıraktı ya seni."
"Kusura bakma ama Aral sana ne?"
"Seninle ilgili olan şeyler beni de ilgilendirir." Üstüme doğru bir adım atınca geri çekildim.
"Ne saçmalıyorsun? Çekil evime gideceğim."

Aral içmişti ve pek kendindeymiş gibi görünmüyordu. Onunla daha fazla konuşmamak için binanın kapısına yöneldim ama Aral kolumdan tutup çekti.
"Bıraksana! Ne yapıyorsun?" dedim bağırarak.
"Sevgilin miydi o adam?"
Ben tam konuşacakken arkadan gelen sesle kafamı çevirdim.                                                                          "Evet sevgilisiyim."

Emre... Gitmemişti. Ve dediği şey...
Beni kolumdan tutup Aral'dan uzaklaştırıp kendine çekti.
"Bir sorun mu var sevgilim?"

Emre...
"Şey, hayır. Aral da gidiyordu şimdi," dedim şok içinde titreyen sesimle.
"Yoo gitmiyordum."

Aral!
İkisi de durmuş birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı.
"Öyle mi? Gel ben seni kendi ellerimle götürürüm."
Emre Aral'a doğru giderken kolundan tuttum.
"Emre. Lütfen. Kafası iyi değil zaten gider şimdi."
Beni dinleyip durdu.
Aral da korkmuş olmalı ki yürümeye başladı.
"Bu burada bitmedi. Sonra yine görüşeceğiz."
"Görüşelim!" diye bağırdı Emre.

Aral yanımızdan uzaklaşırken durup onu izliyordum. Yaşadığım şeylere inanamıyordum.
Acaba Emre gelmeseydi ne yapacaktım?

"Kumsal? İyi misin?"
"E evet. İyiyim. Teşekkür ederim."
"Kim bu orospu çocuğu?"

Emre'yi ilk defa küfür ederken duyuyordum. Alnındaki damarlar belirginleşmişti ve yumruklarını sıkıyordu. Gerçekten sinirlenmişti.
"Ecem'in kuzeni. Aylar önce Ecem'le onu sitede görmüştüm. Aral burada oturuyormuş."
"Daha önce hiç konuştunuz mu onunla?"
"Hayır. Sadece Ecem'le karşılaştığımızda tanıştırmıştı, o kadar."
"Oturduğun binayı nerden biliyor?" Emre suratıma gergince bakıp sorular sorarken gözlerine baktım.
"Bilmiyorum."
"Tamam. Bundan sonra sitenin kapısında değil, dairenin kapısında bırakacağız seni anlaşılan."

"Hayır gerek yok Emre. Bir daha böyle bir şey olmaz zaten."
"Eve çık artık. Gidince de mesaj at. Daireye kadar çıkayım diyeceğim a-"
"Hayır! Gerçekten gerek yok Emre."

Annemler görüp yanlış anlayabilirlerdi.
"Peki. Asansörde kurtlar kapmaz seni değil mi?"
Emre'nin gülüşüne karşılık verdim.
"Ben korurum kendimi merak etme. Çıkınca mesaj atarım. Teşekkür ederim Emre."
"Teşekküre gerek yok ki. Görüşürüz."
"Görüşürüz."

Eve gidip odamdaki pencereden dışarıya baktım ve arabasına yaşlanmış telefona bakan Emre'yi gördüm.
Sanırım benden mesaj bekliyordu.

"Evdeyim. Gidebilirsin :)"

Emre aniden kafasını kaldırıp binaya baktı. Beni görünce tekrar telefonuna döndü.

"Bir şey olursa diye. Ne olur ne olmaz bekledim."
"Anladım, teşekkür ederim Emre."
"Rica ederim. Prenses kalesinde güvende olduğuna göre prens artık uzak diyarlara gidebilir değil mi?"

"Prens uzak diyarlardan dönmeyecek mi?"
"Prenses ne zaman isterse dönecek. Şimdi yola çıkabilir mi?"
"Çıkabilir :)"
" :)"

Arkadaşlar... Hayalimden de güzel şeyler yaşıyorum... Emre de bana karşı bir şeyler hissediyor. Bu çok belli.
O kadar mutluyum ki...

Üstümü değiştirip salonda oturan annemlerin yanına geçtim. Tüm misafirler gitmişti. Sadece ailedekiler vardı.
Biraz onlarla oturup tekrar odama döndüm. Pirinç ışıklarımı yakıp kitap okumaya geçtim. Kendimi bir şeylerle meşgul etmem gerekiyordu.
Bugün çok güzeldi ama hâlâ Aral'a anlam veremiyordum. Yaptığı şeyler... Çok saçmaydı.

Gelen mesaj sesiyle kafamı kaldırdım ve telefonumu elime aldım. Mesajı atan Emre idi.
Ve bir fark ettim ki, telefona bakarak sırıtıyorum.
Kumsal! Sana inanamıyorum. Toparlan çabuk!

Mesaj sayfasını açıp gelen mesajı okumaya başladım.
"Selam Kumsal. Ne yapıyorsun?"

"Kitap okuyordum. Sen?"
"Oturuyorum. Yarın dersin ne zaman?"
"Öğlen 12:00 gibi. İki ders olacakmış. Senin?"
"Benim öğleden sonra olacakmış. 13:00'da."
"Anladım."
"Kumsal. Ben... Senden bir şey istesem?"
"Yapabileceğim bir şey ise tabii ki," yazdım meraklanarak.
"Yarın sabah çok sevdiğim bir kafede kahvaltı günü. Herkes yanında birisini getirecek. Acaba benimle gelir misin?"

"Ya... Ben"
"Bence hemen reddetme. Önce düşün. Hem sana okulda yol verdiğimde yaptığın kabalık için özür olur."

Bu çocuk çok kötüydü!
"O yanlış anlaşılma için özür dilemiştim ama :)"
"Kabul ettiğimi kim söyledi? :)"

Bu çocuk dünyanın en kötü insanıydı!
"Tamam, müsait olursam gelebilirim."
"Müsaitsin zaten Kumsal :) Ee kaçta alıyorum yarın? Uzak diyarlardan geleceğim de :)" Yazdığı cümleye elimde olmadan gülümsedim.

"9'da gelirsin. Şimdiden söylüyorum sadece bir saat!"
"Nasıl istersen:)"

Arkadaşlar... Emre beni kahvaltıya çağırdı...
Odamdan çıkıp annemin yanına gittim. Ona haber vermeliydim.
"Kumsalım, bir şey mi oldu?"
"Anne yarın dersim öğlen olacak. Ama bir arkadaşım beni kahvaltıya götürmek istedi. Olur mu?"
"Olur anneciğim. Gidebilirsin. Arkadaşının adı ne?"

Güzel soru anne...
"Şey, Emre. Okuldan."
Yüzüme imalı bir anne bakışı attı. "Hmm... İyi iyi. Gidin."
O bana gülümsemeye devam ederken odama kaçtım.

Işıklarımı kapatıp yatağa girdim ve gökyüzünü izlemeye başladım. Babamın da oralarda bir yerlerde beni izlediğini biliyordum.

"Babacığım... Benden gideli bir aydan fazla oldu. Çoğu zaman çoğu yerde eksikliğini sürekli hissediyorum. Ben nereye gidersem gideyim, senin yokluğun beni takip ediyor.
Ama varsın da. Nereye gidersem gideyim aklımda, kalbimde varsın.
Artık ilk zamanlarda olduğu gibi sürekli ağlamıyorum. Anneannem senin çok kızdığını söyledi. Sen ağlamayı da birinin ağlamasını da sevmezdin zaten. Ben de daha az ağlıyorum artık. Ya da en azından... Deniyorum..."

"Ama artık bir şeyler normale dönüyor. Mutlu olmaya başlıyorum biliyor musun?
Okuluma düzenli olarak gidip geliyorum. Arkadaşlarımla konuşuyorum. Onlarla vakit geçiriyorum.
Ecem... Ecem'i söylemiştim sana, biliyorsun. O kadar iyi biri ki...
Emre... Emre'yi henüz söylememiştim. Biraz daha kalsaydın..."

"Emre, onu ilk gördüğümden beri aklımda. Ve evet ona karşı duygular besliyorum. Sanırım o da bana karşı aynı duyguları besliyor. Özellikle son zamanlarda bana iyi gelmeye çalışıyor.
Hatta yarın kahvaltıya gideceğiz. Bunu anneme söylediğimde yüzündeki ifadeyi görmeliydin! Keşke... Keşke görebilseydin..."

"Her neyse. Umarım mutlusundur orada. Ben mutlu olmaya çalışıyorum.
Mutsuz olunca bana kızıyorsun değil mi?
Aklımdan çıkmıyorsun. Keşke bu kadar erken gitmeseydin. Keşke biraz daha kalsaydın yanımda. Ama senin de dediğin gibi Allah en sevdiği kullarını erkenden yanına alıyor. Bunu seninle birlikte daha iyi anladım.
Seni çok seviyorum bir tanem. Seni çok özlüyorum..."

Gözlerimden yaşlar akmaya başladı.
Sözümü tutamadım sanırım.
Tam o sırada gökyüzündeki bir yıldızın yanıp söndüğünü gördüm. Yıldız göz kırpıyor...

O an bir şey hissettim içimde. Babam gerçekten oradaydı. Beni duyuyor, beni görüyordu. Belki de ağlamamı istemiyordu... Bu düşünceyle gözyaşlarımı sildim.

"İyi geceler baba. Rüyama gel özlem giderelim..."


Mavi HayalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin