Hastane

522 349 195
                                    


19. Bölüm: Hastane

---

Gözlerimi araladığımda beyaz, sıkıcı duvarlarla karşılaştım. Kolumda bir serum. Ve hastane kokusu... En nefret ettiğim.

Bu tablo... Bana çok tanıdık geliyordu. En son babamın ölümünde... buradaydım.
Hayır. Yine aynı şey olamazdı değil mi? Hayır!

Tüm gücümü kullanarak bağırdım.
"Emre!"

Ardından içeri telaşla birkaç hemşire ve Kerem girdi. Hemşireler kolumla ve serumla ilgilenirlerken Kerem yanıma geldi.
"Kumsal-"
"O... O nerede? Emre..."

Sesim artık çıkmıyordu. Kalan tüm gücümü sevdiğim kişinin adını haykırarak tüketmiştim. Aşık olduğum, kaybetmekten korktuğum kişinin...

"Korkma. O... Sadece koluna bir kurşun Merak etm-"
"Ne? Nasıl oldu? Benim yüzümden mi? Benim..."
"Kumsal Hanım sakin olun lütfen."

Hemşireler beni sakinleştirmeye çalışırken ağlamaya başlamıştım. Benim yüzümden olmuştu her şey. Gözyaşlarımı tutamıyordum...

"Hayır! Kurşunu çıkardılar. Şuan burada, odasında dinleniyor. Kötü bir şey yok. Senin yüzünden olmadı Kumsal."
"Ben... Onu görebilir miyim?"

Kerem yanımızdaki hemşirelere dönünce ben de umutla çevirdim kafamı.
"Serumun bitmesi gerek Kumsal Hanım. Yaklaşık yirmi dakika sürecek. Serum bitince iyi hissediyorsanız kalkabilirsiniz."
Üzüntüyle tekrar Kerem'e döndüm.
'O iyi mi?"
"Evet Kumsal, çok iyi. Korkma."

Dolu gözlerimle bulanık görmeye başlamıştım. Kafamı tekrar yastığa koydum.
Duyduğum kurşun seslerinden biri Emreye gelmişti... Benim yüzümden. Ya koluna değil de kalbine gelseydi? Ciğerine? Yüzüne? Kafasına?  Ya daha kötü bir şey olsaydı? Kendimi asla affetmezdim.

"Kerem... O kadın... Onlar tutuklandı mı?"
"Biz giderken polisler onları arabaya bindiriyorlardı. Sanem'in iki adamı arka kapıdan kaçmışlar. Birkaç polis onların peşinden gidiyordu. Yaralananlar da var. Sanem şuan karakolda olmalı."
"Onu kendi elimle öldüreceğim!"
"Hey! Sakin ol. Bir de cezaevi kapılarında seni beklemeyelim."

Ben ağlamamın arasında sessizce kıkırdarken Kerem de gülüyordu.
"Senin... Nasıl haberin oldu?" diye sordum çekinerek."
"
Emre aradı. Eve gidiyordum ben. Kumsal'ı almamız gerek dedi. Ben evden falan alıp bir yerlere gideceğiz sandım. Alalım abi, kaçırıyoruz yani kızı dedim. Küfür etti tabi. Sesi de kötü geliyordu. Anladım kötü bir şeyler olduğunu. Olayı üstten anlattı bana. Merkezin çıkışındaki bizim yerimize giden yola doğru git, ben de geliyorum dedi. Bizim yerimiz ayrı hikaye. Onu sonra anlatırım sana. Neyse işte sonra baktım polis arabası, Emre'nin arabası ve Yiğitler falan geliyor. Sonra bir baktım seni kaçırıyoruz işte."

Kerem'in olayları anlatım tarzına gülümserken odanın kapısı açıldı. İçeri önce bizim yaşlarımızda bir kız, sonra bir erkek girdi.
"Şey... Selam Kumsal. Beste ben. Yiğit'in kız arkadaşıyım. Emre'nin arkadaşıyız."
"Hoş geldiniz," dedim gülümseyerek.

Yatakta toparlanıp onları karşılarken Beste küçük bir sandalye çekip yanıma oturdu. Yiğit Kerem'e sessizce bir şeyler fısıldarken Beste uzanıp elimi tuttu ve konuşmaya başladı.
"Nasılsın? İyi hissediyor musun? Düştüğünde bir yerin incindi mi?"

Onun bu ilgisi beni çok iyi hissettirmişti. Yakınım olmayan, hatta daha önce tanışmadığım birinin bana böyle davranması çok tatlıydı.
Kahverengi, kıvırcık saçları ve beyaz teniyle çok güzel duruyordu.

"Hayır hayır. Teşekkür ederim, iyiyim. Sizi de rahatsız ettik."
"Olur mu öyle şey? Saçmalama Kumsal. Emre, Yiğit'i aradığında beraberdik. Daha önce adını defalarca kez duymuştum ama tanışma fırsatımız olmadı. Olayları tam anlamadım ama Yiğit'e beni de götürmesini söyledim. Ben de bir kız olarak yanında olmak, yardım etmek istemiştim. Kötü bir şey olursa diye... Sağ olsun Yiğit kırmadı beni."

Dönüp sevgilisine gülümserken Yiğit de konuşmaya başladı.
"Kesinlikle öyle. Ne rahatsız etmesi yenge?"

Yenge? Yenge! Yiğit bana yenge demişti! Emre'nin yakın arkadaşı bana yenge demişti! Bir dakika. Yenge mi?

Şuan böyle kötü bir durum içinde olmasaydım kahkahalarla gülebilirdim. Ya da değişik hareketler yapabilirdim.
Ama hiç uygun olmaz. Şimdi değil Kumsal.

Ben kendimi toparlamaya çalışırken Beste elimi sıktı. Ona dönünce gülümseyip "yenge" diye fısıldadı ve uzanıp dağılmış saçlarımı düzeltti.

Beraber sessizce gülerken Beste'ye çok ısındığımı fark ettim. Sadece ona değil, Yiğit'e de. Kerem ile zaten daha önce tanışmıştık ve onu da çok seviyordum. Emre'nin harika arkadaşları vardı.
Bunlar bana Ecem'i hatırlattı.
"Şey, çantamın nerede olduğunu biliyor musun Kerem?"
"Evet, burada olacaktı. Polisler getirmişti."
Dolaptan çantamı çıkarıp bana uzattı.
"Annemin olanlardan haberi var mı?" dedim korkuyla.
"Evet. Defalarca arayınca cevap verdik. Beste konuştu. Olayları biraz anlattık.
O da hastanede şuan. Emre'nin annesiyle kafede oturuyorlardı en son."

Emre'nin annesi ve benim annem... Bu gün daha neler görecektim acaba?
Her neyse. Şimdi bunların üzerinde takılmak olmaz.

Telefonumu çıkardım ve ekranda yine onlarca arama ve yüzlerce mesaj gördüm. Hemen Ecem'i aradım.
"Alo! Kumsal! Sen misin?"
"Evet kuzum, benim."
"Haberim var olanlardan. Keremle konuştum. Nasılsın? İyi oldun mu?"
"Ben iyiyim... Merak etme."
"Oh... Çok iyi o zaman! Daha iyi olacaksın. Ben nerede olduğunuzu sordum ama Kerem söylemedi. Gelmene gerek yok dedi. Ben... O yüzden gelemedim. Ama evde kafayı yiyorum! Neredesiniz? Geleyim."

Gözlerim Kerem'e kaydı. Yerinde duramıyor, heyecanla beni izliyordu. Neden heyecanlandığına anlam veremesem de...

"Kerem haklı. Gelmene gerek yok Ecem. Zaten saat geç olmuş. Hem ben iyiyim, gerçekten."
"Doğru söylüyor musun yoksa bu bir geçiştirme cümlesi miydi?"

Sessizce güldüm.
"Doğru söylüyorum canım. Gerçekten iyiyim. Birazdan Emreyi de göreceğim. Gelmene gerek yok. Yarın görüşürüz biz."
"Peki, tamam o zaman. Buna inanıyorum."
"İnanmalısın. Söz, yarın görüşeceğiz."
"Olur tatlım. Sen dinlen. Emreye de selam söylersin. Bir şey olursa ara. Uyanığım ben."
"Tamam bebeğim. Öpüyorum."
"Ben de!"

Telefonu kapatıp tekrar çantama koydum.
Bu sırada hemşireler ve annem içeri girdi.
"Kumsal... Anneciğim!"
Annem yanıma koşup beni öperken Beste bana göz kırpıp Yiğit'i alarak odadan çıktı. Arkalarından Kerem bana el sallayarak kapıya yürüdü.

Onlara gülümseyip anneme döndüm.
"İyiyim annem. Sakin ol."
Hemşireler biten serumu çıkarıp koluma bant yapıştırdılar.

"İstediğiniz zaman kalkabilirsiniz Kumsal Hanım. Ani hareketler yapmayın ve bir rahatsızlık olursa bize seslenin."
"Tamam. Çok teşekkür ederim."

Onlar odadan çıkarlarken annem saçımı okşuyordu.
"Anne... Ben... Emre'ye bakıp gelebilir miyim?"
"Tabii ki kuzum. İyi hissediyor musun?"
"Evet evet. Çok iyiyim," dedim elini sıkarken.
"Gel, yardım edeyim."
Annem tekrar elimden tutup beni yataktan kaldırdıktan ayakkabılarımı giymeme yardım etti.
Sadece ufak bir baş ağrısı ile ayağa kalktım ve kapıdan çıktım.

Ve kalabalığı gördüm. Beste, Yiğit, Kerem, yanlarında yaşça daha büyük bir adam, Emre'nin annesi ve babası olduğunu düşündüğüm bir kadın ve adam. Babasının mavi gözleri ve uzun boyu bana, Emre'nin gelecekti halini düşünürdü. Annesine döndüm. Yer yer aklaşmış kumral saçları ve yumuşak yüz hatlarıyla Emreyi andıran kadın, eşinin omzuna başını yaslamış yeri izliyordu. Bu görüntü beni çok duygulandırmıştı. Suçluluk duygusu yine bedenime hücum ederken Beste'nin yanıma geldiğini fark ettim.
"Kumsal... İyi misin?"
"Ben... Evet. Emre'nin yanına gidecektim. Odası nerede, biliyor musun?"
"Evet. Gel götüreyim seni. İyi hissediyorsun değil mi?"
"Evet evet iyiyim. Ben... Onu görürsem daha iyi olacağım."

Mavi HayalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin