Veda

737 501 400
                                    


8. Bölüm: Veda

---

Hemşire oluğunu düşündüğüm kişi bize doğru koşarken ağlamaya başlamıştım. Aceleyle sedye getirip annemi bir odanın içine soktular. Beni odaya almadan koridordaki sandalyelerden birine oturtup su getirdiler. İçmek istemedim. Onlar bir ihtiyacım olduğunda sesleneceğimi söyleyip uzaklaştılar.

Bir ihtiyacım var, evet. Annem ve babam. Ailem. Benim ihtiyacım onlar.

Ben sessizce ağlarken annemin odasından gelen sesle içeri girdim.
"Anne! İyi misin? Dur, kalkma."
"Kızım! Ne oldu? Baban nasıl?" derken sesi titriyordu.
"Bayıldın. Babamdan henüz haber yok," dedim çaresiz bir sesle.

Ben dışarıdaki hemşireyi çağırdım, o gelip annemin serumunu çıkarıp bir sorun olmadığını söyledikten sonra odadan çıktık.
Annem daha iyiydi. Gidip ameliyathanenin kapısında oturup doktoru beklemeye başladık.

Yaklaşık bir saat kadar sonra doktor geldi.
Yüzünde... yüzünde gülümsemesi yoktu.

"Ameliyat bitti. Biz çok... çok uğraştık fakat... Başınız sağ olsun... Çok üzgü-"

Bu sefer ilk kaybeden ben oldum. En son hatırladığım şey benim yerde olduğumdu. Ve annemin bağrışları...

Gözümü açtığımda etrafta beyaz duvarlar gördüm. Ve burnumda o nefret ettiğim hastane kokusu. Sonra...
Sonra bilincim yerine gelmeye başladı. Baba... Babam... Doktorun sözleri...
Babam ölmüştü. Benim babam... Beni... Bırakıp gitmişti.

Bana sorsaydınız, bu ihtimal aklımın ucundan bile geçmezdi. Babam daha çok gençti. Sağlıklıydı. Bir trafik kazasında gitti. Gitti ve beni bıraktı.

Ben yine ağlamaya başlamıştım. İnanamıyordum hâlâ.
Annem odaya girdi.
"Anneciğim! Uyandın mı bebeğim? Kumsalım..."

O koşup bana sarılırken ağlamamı tutmaya çalışıyordum.
"Kızım... Halaların yolda. Teyzen geliyor. Anneannen ve dayıların da geliyor. Amcan uçak bileti bulamadı ama iki gün sonra o da burada. Biz yalnız değiliz Kumsalım..."

Annem ağlayarak benimle konuşurken benim aklımdan onlarca düşünce geçiyordu. Hastane odasında birbirimize sarılmış ağlıyorduk.

Yalnız değildim. Evet onlar vardı.
Ama... Ama babam artık yoktu...

Sonraki günler biz hastaneden çıkmış, evdeydik. Halalarım, amcam, dayılarım, anneannem. Hepsi evdeydi. Hepsi yastaydı. Amcam ve dayılarım cenaze işleri ile ilgilenirken biz eve gelenlerle ilgileniyorduk. Bu günlerde okula gitmedim. Telefonumu elime bile almamıştım. En son okulda telefonu kapattıktan sonra çantama atmıştım ve bir daha çıkarmamıştım.

Odama girdim yavaşça çantamdan telefonu çıkarıp elime aldım ve ekranını açtım. Ecem, anneannem, halam ve başka bir arkadaşımdan aramalarını gördüm ve bir de kayıtlı olmayan bir numaranın. Mesajlara girdiğimde ise yine Ecem'den yüzlerce mesaj, dayımdan birkaç mesaj ve yine aynı yabancı numaradan yüzlerce mesaj...

Anneannem, dayım ve halam önceden aramışlardı.
Önce Ecem'in mesajlarına girdim. Sadece son yazdıklarına göz attım.
"Kumsal."
"Lütfen ara beni."
"Artık gerçekten çok meraklanmaya başladım."
"Kumsal. Ne olduğunu biliyorum."
"Hayatım, artık konuş benimle."
"İyi misin kuzum?"

Hiçbir şey yazmadan çıktım ve yabancı numaranın attığı mesajlara girdim.
"Kumsal. Ben Emre. Lütfen aramalarımı cevapla."
"Bak, o gün peşinden geldim ama okuldan çıktığında gözden kayboldun. Kime ne oldu bilmiyorum ama gerçekten seni çok merak etmeye başladım. Belki 'sen kimsin de beni merak ediyorsun?' diyeceksin. Bilmiyorum Kumsal. Keşke her şeyin olsaydım ama hiçbir şeyin değilim. Allah kahretsin ki değilim!"

"Kumsal... Lütfen cevap ver... Lütfen...
Bunları görürsen bir tepki ver. İyi olduğunu bileyim."

Diğer yazdıklarına bakmadım ve cevap yazmaya başladım.
"Emre, iyiyim."

Mesaj sayfasından çıkıp Ecem'i aradım. İlk çalışta açtı.
"Alo! Kumsal! Şey, haberi aldım. Yani, ben... ne olduğunu biliyorum. Başın sağ olsun, çok üzüldüm. İyi misin?" Tüm kelimeleri artarda sıralarken sesi titriyordu.
"Ben... bilmem. İyiyim."
"Neredesin?"
"Evdeyim."
"Kumsal. İstersen yanına geleyim. Ya da sahile gidelim. Açılırsın."
"Çok teşekkür ederim ama bugün de evde kalayım Ecem. Zaten bir sürü kişi gelip gidiyor. Cenaze işleri de bitince gelirim okula."
"Peki kuzum. Sen nasıl istersen. Bir şeye ihtiyacın olursa ara ya da mesaj at. Ben senin yanındayım. Tamam mı?" Gözümden bir damla yaş düşmüştü iznim olmadan.
"Tamam Ecem. İyi ki varsın."
"Sen de iyi ki varsın."
"Şey, kapatmam lazım. Sonra görüşürüz."
"Görüşürüz. Kendine iyi bak Kumsal."

Aramayı kapatır kapatmaz telefonum tekrar çalmaya başladı. Ekranda yabancı numara görünce Emre olabileceği aklıma geldi. Cevapladım.
"Kumsal! İyi misin? Neredesin?"

Bu Emre idi.
"Şey, evet iyiyim," dedim gözyaşımı silerken.
"Ecem'den duydum. Çok üzüldüm. Başın sağ olsun Kumsal. Gerçekten ben... Ben çok üzgünüm..." Onun da sesinin titrediğini fark ettim.
"Ben de..." diyebildim sadece. Ben de çok üzgünüm...

Kahretsin! Ağlamaya başladım. Tuttuğum tüm gözyaşlarım yanaklarımdan dökülmeye başladı.

"Kumsal... Lütfen ağlama. Neredesin? Yanına geleyim mi? Bir şeye ihtiyacın var mı?"
"Emre. Ben... Ben..."

Daha fazla dayanamayıp aramayı sonlandırdım. Telefonu masaya atıp yere çöktüm. Hüngür hüngür ağlıyordum. Kalbim, başım, gözlerim... Çok acıyordu. Her tarafım acıyordu.

Ağlamamın arasında telefonumun çaldığını duydum ama umursamadım.
Uzanıp çekmecemden çocukluktan kalan fotoğraf albümünü çıkardım. Babamla olan fotoğraflarımıza baktım, uzun uzun... Benim en değerlim... Biricik babam. Bu kadar erken gideceğini düşünmezdim.

O an aklıma bir söz geldi. Babaannem öldüğünde babamın söylediği bir söz "Allah en sevdiği kullarını erkenden yanına alırmış." Babamı da erken yanına aldı...

Konuştuğum herkes nerede olduğumu sordu, nasıl olduğumu sordu. Bedenim evde, iyi. Peki ya ruhum? Ruhum nerede? Ruhum nasıl?

Mavi HayalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin