Kötü Bir His

790 540 432
                                    


6. Bölüm: Kötü Bir His

---

O gün sınıftan çıkarken Emre'nin bana seslendiğini duydum ama dönüp bakmadım bile. Gerçekten sinirlenmiştim. Eğer benim üzerimde de iddiaya girdiysem Emre Bey o iddiayı paşa paşa kaybedecekti.

Eve gidip kendimi odama attım. Üstümü değiştirip masamın başına geçtim. Şarkı listemi açtım, rastgele bir şarkı başlattım ve çizim yapmaya başladım. Açıkçası ne çizeceğimi tam bilmeden kalemi elime alıp bir şeyler karaladım.
Şarkılarımla birlikte çizimimi tamamladım. Büyük bir deniz kenarında, büyük bir ormanın ortasında, küçük ve renkli bir kelebek çizdim.

Fakat hâlâ Emre'ye olan sinirimi üstümden atamamıştım. Gerçekten büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım ve bu, canımı çok sıkıyordu. Aslında Ecem, Emre'nin adını kullanmadı ama o ve arkadaşlarının olduğu gruptan bahsetti. Yani Emre de dahil buna.

Ben daha fazla düşünüp canımı sıkmak istemedim ve odamdan çıkıp yemek yapan annemin yanına gittim. Beraber sofrayı hazırladık ve ailecek yemek yedik.
Sonrasında ben yine odama geldim ve kitap okumaya başladım.
Okuduğum kitapta çocuğun tüm ailesi bir yangında hayatını kaybediyordu.
Bu çok acı bir şey. Bu duyguyu tatmadım fakat kalbimde çok büyük bir acı hissettim ve gözlerim doldu.

Bunu küçükken yaptığımı hatırlıyorum. Sevdiğim insanların öldüğünü düşünüp ağlardım.

Dünya gerçekten hassas kalpler için cehennem.
Ve benim kalbim, çok hassas...

"Kumsal! Kumsal uyan kızım."
Annemin sesiyle gözlerimi açtığımda hava hâlâ karanlıktı. Kitap okurken uyuyakalmışım muhtemelen. Titreyerek uyandığımda terlediğimi, saçlarımın alnıma yapıştığını fark ettim. Bu soğukta terlemiştim. Gördüğüm kâbus yüzünden bu durumda olduğum için içim acıdı.
Gördüğüm kabusun etkisinden hâlâ çıkamamışken annem bir bardak suyu bana içiriyordu.
"Kâbus gördün sanırım. Daha iyi misin kuzum?"
"E- evet anne iyiyim. Saat kaç?" dedim kekeleyerek.
"Dört."
"Tamam git uyu sen. Merak etme iyiyim."
"Çok korktum annem. Bir şey olursa seslen bana."
Annem beni öpüp odadan çıkarken yatağımda oturmuş, pencereden dışarıyı izliyordum.

Gördüğüm kâbusta kapkaranlık bir odada, tek başımaydım. Çıkışı bulmaya çalışıyordum. Sonra aniden bir mum görüp onu elime almıştım ki mum eriyip ellerime döküldü ve söndü.
Etraftan gelen çığlık seslerini anlamaya çalışırken uyanmıştım. Sanırım biraz bağırmışım.

Başımdaki şiddetli ağrıyla mutfağa gittim. Ağrıkesiciyi ağzıma atıp suyu yudumlarken gözlerim karardı. İlaçlardan nefret ediyorum! Hemen sandalyeyi çekip oturdum ve sakinleşmeye çalıştım.
İyisin Kumsal. Sadece bir kâbus, hepsi bu.

Mutfaktan çıkıp odama geri geldim ve gözlerimi sıkıca kapatıp uyumaya çalıştım.

Hani bazı anlar vardır, içinizdeki his sakin durmanıza izin vermez. Hani bir his içinize oturur ve sizi rahatsız eder, durmak bilmez. "Hissediyorum, çok kötü bir şey olacak," dersiniz. Oturup kendi kendinize kafayı yersiniz. Hani elinizden hiçbir şey gelmez.
Tam olarak öyle bir durumun içindeyim.

Gördüğüm kâbustan sonra bir saat uyuyup tekrar uyandım. İçimdeki his dürtüyordu beni. "Kötü bir şey olacak Kumsal, üzüleceğiz," diyordu.

Ben ise durup düşünmekten başka bir şey yapamıyordum. Hem belki yanılıyordur içimdeki ses. Belki gördüğüm kâbusun etkisi geçmemiştir daha. Ben oturup saatlerce düşündükten sonra ayağa kalktım. Ders saatim yaklaşıyordu ve ben birkaç saatlik uykuyla okula gidecektim.

Banyoya girdiğimde aynada yüzümü gördüm. Tenim beyazlığına beyazlık katmış, gözlerim ve çevresi kıpkırmızı...

Aceleyle yüzümü yıkadıktan sonra bir daha aynaya bakmadan odama geldim. Siyah pantolon, siyah tişört ve siyah ceketimi giydim.
Siyah... En sevdiğim, en özel bulduğum renk. İçinde güvenli hissettiğim renk...
Siyah giyinmiş olmama rağmen üstümdeki rahatsız, huzursuz hissi atamamıştım. Hâlâ kendimi iyi hissetmiyordum.
Annemlerin dikkatini çekmemek için onlara da bir şey söyleyemedim. Çantamı alıp evden çıktım ve durağa doğru yürümeye başladım.

"Sona giden bir köprünün tam ortasındayım."  İç sesim Fatma Turgut'a eşlik ederken ben yolu izliyordum.

Yoldaki ağaçları...
Küçükken arabadan ağaçlara baktığımda onlar da bizimle koşuyor diye düşünürdüm. Şuan her saniye üç tane ağacın yanından geçip gidiyoruz ama onların geride kaldığını, bizimle beraber gelmediklerini biliyorum şimdi. Hayatımızdaki zaman gibi.
O ânı değerlendirmezsek eğer, bizimle gelmiyordu. Geride kalıyordu. Onu unutuyorduk. Tıpkı yanından hızla geçtiğimiz ve sonra unuttuğumuz ağaçlar gibi.

Sonra aniden ağaçlar bitiyor ve geriye düz, gri bariyerler kalıyor. Biz o zaman anlıyoruz o ağaçların kıymetini. Keşke doya doya baksaydım, tadını çıkarsaydım, fotoğraflarını çekseydim diye kızıyoruz belki kendimize.
İşte hayat da böyle. En güzel zamanların kıymetini bilmeden yanından geçip gidiyoruz. Gün geliyor her şey daha da kötü, daha da berbat oluyor. Ah, keşke diyoruz. O zamanın kıymetini bilseydim. Keşke kafamı çevirip baksaydım. Ama o anların da bir sonu var.
Tıpkı yol kenarındaki ağaçlar gibi...

Mavi HayalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin