Herkese merhabaaa :)
Yılın ilk gününde birlikteyiz.Dilerim, bu yeni yıl, bize huzur, mutluluk ve sağlık getirir.
Zira geçirdiğimiz yılda, her birine ayrı ayrı, fazlasıyla muhtaç kaldık.
Elleri titriyor, alıp vermeye çalıştığı nefesi ciğerlerinden kesik kesik çıkıyordu. Önündeki su bardağını titreyen ellerine alıp bir yudum daha aldığında, tüm yaşantısı gözlerinin önünden geçti.
Tüm o şehir şehir kaçışları, cebinde olmayan parasıyla oraya buraya sığınışları, döktüğü tüm göz yaşları...
Bunları hak edecek ne yapmıştı?
Kime ne yapmıştı da tüm bunları yaşamak zorunda kalmıştı?
Aşık olmayı o tercih etmemişti oysaki. Yuvasına girdiği adamın gazabını göğüslememişti.."Sultan?" dedi arkasından bir ses. Kime ait olduğunu biliyordu. Ve artık onunda, kimin kardeşi olduğunu..
Hayat bir kez daha öyle bir yerden vurmuştu ki göçmen kızını, bu şokla nasıl yaşayabilir, duyduklarıyla nasıl baş edebilirdi, bilmiyordu."İyi misin?" diye yanında biten genç adama şaşkın bakışlar atarak döndüğünde, gözlerine, dudaklarına, çehresine daha önce hiç bakmadığı bir dikkatle bakmaya başladı.
Oysa nasıl da andırıyordu.
Peki kendisi...
Hemen herkesin güzel yüzünün ardındakileri görmesiyle övünen kendisi...
Nasıl böyle bir şeyi atlamıştı. Nasıl olmuştu da, ona olan benzerliğini fark etmemişti."İyiyim." dedi sesinin titremesine engel olamayarak. Bir yandan da hala genç adamın yüzünü inceleme derdindeydi.
Sakallarındaki hafif seyreklik bile abisine benziyordu.Abisi...
Yıllarca bir adamı sevmiş, onun hayalinin sarhoşluğundan kurtulmak için adını bile anmamıştı.
Sonra hiç beklenmedik bir şekilde karşısına çıkan bu genç adam onun yerine geçmişken, onun toprağı olan yüreğindeki devasa tahtını kendi saltanatı altına almışken...İkisinin aynı soydan geldiğini, aynı tahtı bölüştüklerini nasıl yok sayacaktı? Bununla nasıl baş edecekti?
"Tansiyonun falan mı düştü, bir sağlık ocağına gidelim mi?" diyerek elini alnına yerleştiren genç adamın hala yüzüne bakmaktaydı Sultan. Kaşlarındaki eğime kadar nasıl da ona benziyordu.
"Sultan?" diye yeniden seslenen Kürşat'la uykudan uyanıyormuş gibi kendine geldiğinde derin bir soluk aldı.
"İyiyim, iyiyim. Bir şeyim yok, kan şekerim düştü herhalde." diyerek alnını ovuşturmaya başladı.
"Bir şeyler atıştırsaydın." derken gözleri tezgahın üstünde geziniyordu Kürşat'ın. Geniş bir servis tabağına dizilmiş güllü lokuma uzanıp Sultan'ın ağzına tıkıştırdı.
"Aç ağzını." diye hepsini tıkıştırırken:
"Gullu seğmem kı yaa." diye söylenmeye başlamıştı Sultan. Kendi ağzına da peş peşe iki tane atarken:
"Ye ye, guğel olur." diye söyleniyordu.
"Hiç güzel değildi." diye ağzındakini yutup su içmek için bir bardak aldığında Kürşat'ta lokmasını yutmuş, genç kadının doldurduğu suya ondan önce atılmıştı.
"Başka al ya." diye tutulan bardağını çekti Sultan.
"Su küçüğün." diye hızla çektiği bardaktaki suyu çenesinden akıta akıta mideye indirdiğinde gözlerini kısmış bakınıyordu Sultan.
"Ha yaşlıyım yani?" diye söylenirken az önceki ruh halinden eser kalmamıştı.
"Hala giderin var." deyip boşalan bardağı eline tutuşturduğu genç kadının yanağından bir makas aldı Kürşat. Gözleri biraz daha kısılan Sultan bardağın dibindeki suyu genç adamın yüzüne atarken bir yandan da eliyle orasına burasına vuruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR KADIN SEVDİM
General FictionDİKKAT! SABIRLA OKUNMASI GEREKİR! Durdu. Derince bir nefes alıp derin sulardan aldığı yeşil gözlerini karşısındaki adama dikerek söylendi. "Benim ateşim seni ısıtmaz." Sözleri başka konuşurken, gözleri başka konuşuyordu. Gözlerini bir an bile bu...