2003 Kasım - Ankara Çinçin
Yine ağzı burnu yara bere içinde mahallenin en yüksek yerine çıkıp bir ağaç altında Çinçin'i izliyordu. Dudağının kenarındaki kurumuş kanı diliyle yoklayıp dişlerini alt dudağına sürttü. Dayandığı ağaç sırtını ağrıtırken pek umrunda değil gibiydi. Çok rahat yerlerde yatıp kalktığı söylenemezdi. O yüzden böyle basit şeylere şikayet edecek en son insandı.
Kulağına ilişen çıtırtıyla kıpırdamadan gözlerini omzundan yana çevirdi. Sessizlik yeniden esintiyle bir olurken hemen yanı başında duyduğu yeni bir çıtırtıyla hızlıca gelen kişiyi kolundan kavrayıp önüne düşürdü.
Gördüğü masum yüz ve şaşkın yeşil bakışlarla yüzü gülerken genç kız kendisi kadar mutlu değildi."Davet ettiğin insanlara böyle mi hoşgeldin ediyorsun?" diye hışımla yatırıldığı yerden kalkıp üzerine takılan kurumuş yaprak ve çalı çırpıyı silkeledi Sultan. Annesini bin minnet bin rica ikna edip izin gününde çıkabilmişti.
Karışmaya başlayan hava ha yağdı ha yağacakken eve de geçikmemek için koştura koştura geldiğinde böyle karşılanmayı beklemiyordu. Fakat şimdi güler yüzüne bakılacak olunursa genç adam yeterince mutlu gibiydi. Üzerini silkelemeye devam ederek yan yan kendisininkiyle aynı renk gözlere bakıp sessiz kalmayı tercih etti. Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar olan karşılaşmalarından sonra anlaşmalı buluşuyor olmaları garip gelmiyor değildi.Onu bilmez tanımazdı.
Üstelik yalnızca kendiside değil. Mahalleli bu genç adamdan bir haberdi. Geleli birkaç hafta olmuştu ama hemen her günü olaylı geçiyor, eli yüzü bir sağlama çıkmıyordu. Kendi abiside sürekli onla bunla atışırdı ama her allahın günü bir yeri mor gelmiyordu.
Tabii abisinin kavga dövüşü işine gelmeyen kişilere karşıydı.
Acaba bu genç adam da abisi gibi işine gelmeyince kolları sıvıyor muydu?
Ya da babası gibi yoluna bakan cinsten miydi?
Kim bilir, belki de...
Hayır, ona karşı tek bir tahminde bulunamıyordu. Zaten şu kısacık hayatında hiçbir zaman insanları hemen tanıyıp çözecek biri olmamıştı.
Gözleri nihayet birbirlerini bulduğunda bakışlarını elinden geldiğince çabuk bir şekilde mahalleye yönlendirdi. Yıkık dökük çoğu müstakil olan evlerin bacaları usul usul tüter olmuştu. Ankara da kış ağır geçer derlerdi. Buradaki ilk kışı sayılmazdı. Geçen yıl kış ortasında gelmişlerdi ama pek evden çıkmadığı için nasıl geçti anlayamamıştı. Soğuğu şimdi hissediyordu."Buraların soğuğu çetin olur derler." diye konuştu genç adam.
Bakışları yeniden ondan yana yönlendiğinde yine sessiz kaldı. Bu kez uzun boylu, ince görünüşlü genç adam evleri izliyor, genç kızın bakışları onun üzerinde geziniyordu.
Yeşil gözleri farkında olmaksızın aşağı doğru kayarak adamı tepeden tırnağa süzdü. Yeniden bakıştıklarında ise konuşmaya devam etti."Eskiler derki, kış, memleketim Erzurum ama, Sivas'ta konaklıyorum dermiş. Ankara'lık bir olay yok yani." dediğinde gözlerinin önünden süzülen bir kar tanesiyle sessizce güldü Sultan.
Genç adama baktığında sessizleştiğini görmüştü. Bu kez:"Eskiler diyormuş zaten." diye geçiştirişine gülerken onun da güldüğünü gördü.
"Demek göçmen kızısın ha." deyişiyle de sustu. Yavaşça başını sallayıp kollarıyla kendini sararken derin bir iç çekti.
"Ee, göçmen kızı türküsünü bilirsin o zaman." dediğinde sanki dilsizmiş gibi yine başıyla onaylamakla yetindi Sultan. Yemin etmiş gibi konuşmuyor, sesinden soluğundan mahrum bırakıyordu.
Gerçi o ne zaman konuşup cevap verebilir olmuştu ki!
Genç adam da konuşmasını beklemek yerine sözlerini sürdürdü."Rumeli türküsü diye biliyorum. Sen..." diye söze girdiğinde Sultan bu kez yeminini bozmuştu.
"Bulgar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR KADIN SEVDİM
General FictionDİKKAT! SABIRLA OKUNMASI GEREKİR! Durdu. Derince bir nefes alıp derin sulardan aldığı yeşil gözlerini karşısındaki adama dikerek söylendi. "Benim ateşim seni ısıtmaz." Sözleri başka konuşurken, gözleri başka konuşuyordu. Gözlerini bir an bile bu...